• "johann wolfgang von goethe'nin 64 yıl üzerinde çalıştığı (18 yaşında yazmaya başlamış, 82 yaşında bitirmiş) muhteşem yapıt. evrensel kültür miraslarından."
  • "babamın "adamın kafasındaki hayalleri anlatmış" şeklinde yorumladığı kitap."
  • "an itibariyle 1942 basımını okumaya başlayacağım yapıttır. eserden ünlü bir vecizeyi de aktaralım:"niye ki bu bitmek bilmez yaratılış, yok olacaksa bir gün her yaratılmış!""
  • "ruhumun vestiyeri."
  • "goethe faust u yazdığı zaman weimar dükalığında yaşayan insanların yüzde doksanı okuma yazma bilmiyordu"
  • "goethe kitabının yazarı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    goethe'nin dünya çapındaki klasikleşmiş eseri "faust"un kahramanı doktor faust (faustus) başta almanya olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde pek çok edebiyat ve tiyatro eserinin de kahramanıdır. bu kişilik bir hayal ürünü değildir. kayıtlara göre johann faustus 1480'li yıllarda almanya'da knittlingen'de doğmuştur ve 1540 yılına doğru da staufen-brisgau'da ölmüştür. faust'un, kendini büyücülüğe vermiş ve bu alanda büyük başarılar elde etmiş biri olduğu 1540'tan sonra almanya'da yayımlanmış bazı yazılardan anlaşılmaktadır.

    bilindiği kadarıyla dr. faust'un oldukça genç yaşlarda gizli bilimlere yeteneği olduğu görülmüş; bir üniversiteden doktor veya tanrıbilim doktorası aldıktan sonra almanya'da taşrayı dolaşarak yeteneklerini halka sergilemeye başlamıştır. bu sayede halk arasında büyük ün kazanmıştır. faust'un hikayesi şöyle rivayet edilir:

    faust, şeytanla arasında bir anlaşma imzalamıştır. anlaşmaya göre, şeytan, faust'a yaşadığı sürece bilgi, zenginlik, gençlik ve büyü yapma gücü verecektir. buna karşın, faust da öldüğü zaman, ruhunu şeytana teslim edecektir. faust'un almanya'nın taşrasını dolaşırken yanından ayırmadığı köpeğin şeytan olduğuna yaygın olarak inanılmaktadır.
    doktor faust bir gece wirtemberg'te bir handa ölü bulunmuş. yüzündeki izler, dehşet verici bir biçimde öldüğünü gösteriyormuş; bu nedenle halk arasında onu şeytanın öldürdüğü yargısı yerleşmiş ve halk onun ruhunu şeytana sattığına ve gerçek bir büyücü olduğuna kuvvetle inanmıştır. büyücülük öyküleri kulaktan kulağa yayılmış ve faust ismi efsaneleşmiştir.
    1587 yılına doğru spiesz kitabevi tarafından bir halk romanı yayımlanmıştır: "historia von d. johann fausten" (dr. johann fausten'in hayat hikayesi). bu kitapta zevke ve bilime susayan kitabın kahramanı faust ruhunu kendisine 24 yıl hizmet etmesi karşılığında şeytana satar. böylece şeytan faust'a büyük zevkleri tattırır, onu büyücülüğe alıştırır ve ona mucizeler yaratma gücü verir. tabii bu kitapta faust basit bir büyücü, bir kötülük örneği olarak gösterilmektedir. "ışıktan nefret eden" anlamına gelen mephistopheles ise bu kitapta bir şeytan simgesinden başka bir şey değildir. cehennem prensi onu faust'a eşlik etmekle görevlendirmiştir.

    doktor faust almanya'da 18. yüzyıl alman edebiyatının büyük yazarlarından gotthold ephraim lessing tarafından yeniden gündeme getirilmiştir. lessing bu konuda bir oyun taslağı da hazırlamıştır. ancak faust efsanesini bütün genişliği ile ele alan ve onu zenginleştiren goethe'dir. goethe'nin faust'u, gelmiş geçmiş başyapıtlardan, dünya yazınının zirvelerinden biridir. bu eseriyle tam 62 yıl uğraşmıştır! yaşamının sonuna dek faust üzerine çalışır ve onu tamamladıktan kısa bir süre sonra da ölür.

    faust'un ilk monoloğu ile "wagner'le konuşması", mephistopheles'in üniversite öğrencisi ile olan sahnesi, "auerbach meyhanesi" sahnesi ve "margarete'nin öyküsü" 1773 - 1775 yıllarında yazılmıştır. ama "margarete'nin öyküsü"nde "valentin'in ölümü" ile "walpurgis gecesi" daha o zamanlar metnin içerisinde yer almış değildir. bu ilk metin urfaust adını taşıyan faust'un ilk biçimini oluşturur. urfaust, goethe'nin ölümünden çok sonra bulunmuş ve 1887 yılında erich schmidt tarafından yayımlanmıştır.

    urfaust'un yazılışından on iki yıl sonra goethe eseri yeniden ele almış ve ona italya'da yazdığı parçaları eklemiştir. bu yeni eklenen parçalar "büyücü kadın'ın mutfağı", "valentin'in ölümü", "yüce ruha başvurma" sahneleridir. "sözleşme" sahnesinin kimi dizeleri de bu sırada değiştirilmiş ya da bunlara yenileri eklenmiştir. bu yeni parçalarda goethe'nin daha olgunlaştığı görülmektedir. coşku biraz daha dizginlenmiş ve ölçülülük bütün esere egemen olmaya başlamıştır. mephistopheles alaycı, kurnaz, aldatıcı rolünü yitirmemiştir ama dünyaya ve ruha biçim veren bir varlığa dönüşmüştür. goethe ile mephistopheles arasındaki uçurum da iyiden iyiye kapanmıştır. faust şeytanıyla sözleşme imzalamak için artık zorluk çıkarmayı düşünmez.

    goethe, shiller'in eleştirileri ve üstelemeleri üzerine 1797 yılından 1801 yılına kadar yeniden faust'a eklemeler yapmaya başlar. "ithaf", "tiyatro üzerine öndeyiş", gökyüzü sahnesi", "ikinci monolog", "şehrin kapısı önünde gezinti"nin mepistopheles'in sahnede görünmesine kadar olan bölümü, "walpurgis gecesi" ve "helena'nın dönüşü"nün ilk 265 dizesi bu yıllarda yazılmıştır. yayıncı cotta'nın üstelemeleri üzerine goethe "sözleşme" sahnesini de 1804 yılından sonra yeniden ele almış, bu sahneye 1806'da tamamen son vermiş ve kitap 1808 yılında goethe'nin eserlerinin sekizinci cildi olarak "faust: eine tragödie" adıyla yayımlanmıştır.

    faust'un bu ilk bölümünde, goethe, hayata verdiği önemi ortaya koyar. faust'un ruhunda iki şey sürekli çatışma halindedir. onun ruhu bir yandan uzak ve yüksek ülkelere doğru yönelmek isterken, bir yandan da aşkla sıkı sıkıya bağlanmış olan yeryüzüne dört elle sarılır. goethe 1816 yılında "şiir ve gerçek"i yazarken faust'un ikinci bölümünün bir şemasını çizmiştir. ama ikinci bölümü 1826 yılında yazmaya başlar. helena'nın öyküsü 1827 yılında yazılmış ve bu, goethe'nin eserlerinin dördüncü cildinde "helena, romantik ve klasik görüntü oyunu" adıyla yayımlanmıştır. 1828 yılında yayımlanan on ikinci ciltte ise birinci perdenin ilk bölümü ile imparator sarayındaki ilk sahneler yer alır. "klasik walpurgis gecesi" ile birinci perdenin son bölümü ise 1830 yılının ilk aylarında yazılmıştır. bir yıl öncesinin sonbaharında başlanan beşinci perde de 1830 yılının ocak ayında biter. faust'un ölüm sahneleri ise, çok önceleri, 1800 yılında yazılmış, son yıllarda ise yeniden gözden geçirilmiştir. dördüncü perde de 1827 - 1831 yılları arasında birçok kez yazılmış ve düzeltilmiştir. goethe 22 mart 1832 günü öldüğünde hala ikinci faust üzerinde çalışıyordu. ama artık ona bitmiş gözüyle bakıyordu. nihayet o yılın sonbaharında goethe'nin eserlerinin kırk birinci cildi, ölümünden sonra yayımlanan eserlerinin de birinci cildi olmak üzere bu ikinci faust da "faust, beş perdelik tragedyanın ikinci bölümü", "faust, der tragödie zweiter teil in fünf akten" adıyla yayımlanır.

    faust çeşitli zamanlarda yazıldığı için çeşitli yapılar gösteren bir eserdir. ama yapıdaki bu çeşitlilik eserin büyüklüğünü de yaratmaktadır. eserde gerçek ile mitos el ele vermiş gibidir. bütün ayrıntılarıyla okurun önüne serilen gerçek, öyle gizliden gizliye kalıp değiştirir ki bunun mitosa dönüşmesinin kimse farkına varmaz.

    eserin baş kişisi faust, iki ruh taşıyan bir insandır. faust'un birinci ruhu dünya işlerine sıkı sıkıya bağlıdır, ikincisi ise gökyüzüne yönelmiştir. mephistopheles ise alayları ve nükteleriyle aydınlanma çağı'nın en aydınını andırmaktadır. mephistopheles şeytan olduğu halde tanrı onu yanından kovmaz. dahası, onunla konuşmaktan zevk alır. çünkü şeytan var olmamış olsaydı insanlar huzur içinde uyuşup kalacaklardı. tanrı'nın mephistopheles'e özgürlük tanıması yaratıcı ve üretici kaygının yeryüzünde yeşermesini sağlamak içindir. ancak mephistopheles kendi özelliğinin tutsağıdır. dünyanın alın yazısını çizen güçlere ulaşmak mephistopheles'e yasak edilmiştir. o akıllıdır, zekidir, her işin üstesinden gelmesini bilir. ama işte bu kadar. mephistopheles gerçeğin sırrını hiç mi hiç kavrayamaz. goethe'nin tragedyasında da faust'u aldatmaya çabalamasına karşı en sonunda aldanan kendisi olur. çünkü sonunda faust'un değil kendisinin bağışlanmasını ummaktadır o da.

    yararlanılan kaynak: faust - johann wolfgang von goethe / devin yayınları (10. basım)


    (poivre - 16 Şubat 2007 09:05)

  • comment image

    şeytanla pazarlık edecek kadar şeytan ama bundan ölesiye pişman olacak kadar da insan bir karakter. faust kendini kaldıramayan, kendisiyle yaşayamayan bir karakter. hangisi daha zavallıca bilmiyorum. hiçbir şey yapmamak mı; yoksa yaptıklarından bin pişman olmak mı?

    inançsız değil; isyankar. sanırım karakterin oluşturulmasında, aydınlanma düşüncesinin inançla ilgili arada derede kalmışlığı -ya da geçiş dönemi- etkin. din disiplininden uzak tanrı inancı, bireyselliği ön plana çıkmaya başlayan insan modelleriyle bir araya gelince, insanın tanrıyla yüzleşmesi konusu gümdeme geliyor. annesine- babasına diklenen bir çocuk gibi, faust'ta tanrı ile yüzleşiyor. şeytanla yapılan bütün pazarlıklar göstermelik. goethe'nin faust'unda, şeytan değil aslında tanrı'nın ta kendisidir, faust'un hesaplaşma içinde olduğu.

    insanın kabullenmeyen, irdeleyen, sınırlarda dolaşan karakterini, zavallı bulmak aslında, o da insanca bir tutum. bana bu hissi veren faust, onun pişmanlığı ve yalnızlığı -çünkü bu üst sınırları zorlayan bir insan modeli olarak, sıradan tabi ki değildir ve kaçınılmaz olarak, okurun imge dünyasında da, kendi evreni içinde, somut olarak da yalnızdır- bir tür katharsis yaratır kaçınılmaz olarak. ama goethe niye bunu istesin ki; bunu istese neden bu karakteri yaratsın ki?

    bu bir ibret oyunundan daha fazlası aslında ama içinde bu tür bir sapış, yan yol barındırdığını inkar edemeyiz. faust'u anlamaya çalışırken, onunla özdeşlik kurmaya çalışmak ya da tam tersi kendini içindeki faust'tan arındırmaya çalışmak, faust okumanın handikapı bence. ona biraz daha profesyonel bir gözle yaklaşmayı yeğlerim.

    aslında her ne kadar bireyi hedefleyen bir dünya'ya adım atılmış olsa da, insan üstü bu karakter, bireysel bir alımlama yoluyla, goethe'nin istediği biçimde algılanamaz diye düşünüyorum. çünkü kimse faust gibi olamaz, faust bile olamamışken bu çok zor. yani o bir kişi değil, bir sistem, bir oluşum gibi aslında.


    (huthut - 23 Mart 2007 13:23)

  • comment image

    aslinda seytanin teklifinden once de cok masum olmayan karakter..yani mutlu olmak icin cabalayan ve olamayan, isleri sapasaran ing. screwed up dedigimiz durumdaki karakter. bu yuzden seytan ona "zaten cok iyi durumda degilsin, bana ruhunu satmasan da sen boylesin, bari sat da gitsin" gibi bir onerme getirmistir, faustun asil aklina yatan bu olmustur..


    (wounded walker - 6 Haziran 2002 04:07)

  • comment image

    edebi bir metin olmasına karşın irkeltici ve ürküten bir yapittır
    mephıstopheles espirili şaklaban bir uşak gibi algılansada o yılların eskitemediği lenetli iblisin ta kendisidir yer yer neyi temsil ettiğini, oynan oyunun büyüklüğünü biz aciz fanilere gösterir sakınmaj.....


    (zzzzz - 27 Haziran 2002 22:47)

  • comment image

    faust'un en baba iki versiyonu christopher marlow'un ve goethe'nin yazmıs olduklarıdır.. ama yazdıkları donem farkları itibariyle oyunun konsepti ve verdigi mesaj da dogal olarak birbirinden ayrıdır..
    orta cag'ın sonlarında ronesansın baslarında bu olayı irdelemis olan christopher marlow'un faust'u daha korkak, daha tanrıya baglı ve daha kolay yonetilebilir bir faust'tur.. mephistopheles'ten istedikleri bireysel isteklerdir.. buna karsın goethe'nin faust'u modernitenin ilk ışıklarını taşıyan, bireysellikten ziyade daha nesnel isteklerde bulunan bir karakterdir..her iki versiyonda da belirli olaylar ortaktır, (truvalı helen vakası gibi) ama bu olayları algılayıs ve yorumlayıs bicimleri farklıdır..
    ama en basite indirgersek dr.faustus bilgelige ulasmak isteyen bir adamdır.. yıllarca kendini bilime adayarak bunu basaramamıstır, bu nedenle kendini buyu ve sihire verir, ama aradıklarını burada da bulamaz.. gunun birinde seytan ona anlasması icin mephistopheles'i yollar, faust da ruhunu satmak karsılıgında isteklerinin yerine gelmesi sozunu alır seytandan.. yıllarca kah bireysel kah evrensel isteklerde bulunur, calısır, cabalar, yasamını ve dunyayı daha iyi biyer haline getirmek icin ugrasır durur.. ama sonunda anlar ki bilgelige bu yolla da ulasamayacaktır.. iste o noktada pisman olur..
    her tiyatro grubunun dr. faust'u yorumlayıs bicimi farklıdır.. izlenesi ve gorulesi bir oyundur, ne kadar anlatılsa da gorulmeden anlasılamayacak derecede muhtesem ve karmasık bir yapıttır..
    kitabı da oyunu da ona harcanacak zamana degen eserlerdir..


    (pharaoh - 6 Nisan 2003 11:52)

  • comment image

    an itibariyle 1942 basımını okumaya başlayacağım yapıttır.

    eserden ünlü bir vecizeyi de aktaralım:

    "niye ki bu bitmek bilmez yaratılış, yok olacaksa bir gün her yaratılmış!"


    (itwasbeautykilledthebeast - 12 Kasım 2012 17:20)

  • comment image

    aleksander sokurov’un bu filmi izlediğim ilk faust uyarlaması.

    faust okuması oldukça zor bir kitaptı benim için. ve bu film de izlemesi kolay bir film olmadı. bu kadar güçlü bir edebi metni kaynak edinen bir filmden de böyle bir hava yaratmasını beklemek kaçınılmaz aslında. insanlığın ibret verici yolculuğuna şahit olmak, aç gözlülüğünü görmek, arzularının peşine takılmasını izlemek, sahip olmadıklarına ulaşmak için yaptığı gizli anlaşmaları hazmetmek, ve tüm bunlara - kendine hiç pay çıkarmadan- dahil olabilmek; ne kitabı okurken, ne de filmi izlerken mümkün değil ve olmamalı da belki.

    faust’un; mevcut hayatından memnun olmadığı için, bu hayatın dışında merak ettiklerine ulaşmak adına çıktığı bu tehlikeli yolculuk, seyirci için de rahatsız edici bir deneyime dönüşüyor. bilmediklerine karşı hissettiği açlık, yaşamadıklarına karşı duyduğu arzu, sahip olmadıklarına karşı büyüttüğü tutku ile birlikte, şeytan’ın izinden giderken buluyor kendini. ruhun bedenimizde nerede saklı olduğunu bulmak için araştırmalar yapan bir adamın, kendi ruhunu kaybetmesine tanıklık ediyoruz biz de. “ilk önce söz vardı” diye sayıklayan bir adamın, şeytan’a kapılıp “ilk önce eylem vardı” demeye başlamasını izliyoruz. hayatın güzelliğini simgeleyen margarete’ın o göz alıcı ışıltısının peşine düşüp onu karanlıklara gömen bir adamın, en sonunda da bilinmeyenin ortasında kaybolup gitmesine şahit oluyoruz. bu yolculukta en önemli ayrıntılardan biri; mauricius’un (kitaptaki karşılığı ile mephisto) hiçbir şey için faust’u zorlamaması. yapabileceklerini, sunabileceklerini faust’a söyledikten sonra, bunlara karar verme iradesinin yine faust’un elinde olması. bu noktada; sahip olacakları karşısında ruhunu şeytan’a satan faust, olabileceklerimizi bize gösterdiği için, belki bizi şeytan’dan daha da çok korkutuyor.

    film açılış sahnesiyle zaten bize günlük güneşlik bir seyirlik sunmayacağının sinyallerini veriyor. sonrasında da; dekorlarla, kostümlerle, ışık oyunlarıyla, renklerle yavaş yavaş içimize siniyor bu kaotik, karanlık ve ürkütücü atmosfer. teatral sahneler, takip etmesi ve algılaması zor diyaloglar ile de, film en son karesine kadar hizmet ettiği esere saygı duruşunda bulunuyor adeta. ve filmin başlarında faust’un ağzından duyduğumuz şu cümlenin gücü, film boyunca etkisini hiç kaybetmiyor, aksine gitgide güçleniyor;

    “the god who shakes me inside is powerless outside of me.”


    (dolls - 20 Kasım 2012 16:17)

  • comment image

    filmini izlemeye başladığımda, faust'u anlamam için kitabı okumam gerekiyor diye düşündüm. goethe'nin faust'unu okumaya başladığım, kitabı anlayabilmek için filmini de izlemem gerektiğine karar kıldım,
    öyle bir kitaptır faust.


    (ucan hancerler birligi - 27 Haziran 2013 09:42)

  • comment image

    gercek hayatta yasamis olan doktor faust, 15. yuzyilin sonlarinda ingostadt sehrinde dogmustur. soyledigi yalanlarla, anlattigi abartili hikayelerle ve gelecek hakkinda yaptigi tahminlerle kimi zaman halki korkutan, kimi zamansa eglendiren bir kimsedir. cok buyuk bir buyucu oldugunu iddia etmis ve isa’dan beri mucizeler yaratabilen tek kisinin kendisi oldugunu soylemistir. ayrica bir oluyu de diriltecegini halka aciklamis; fakat her hatirlatista daha hazir olmadigini belirterek bu iddiasini gerceklestirmeye calismaktan kacinmistir. 16. yuzyilda oldukca yaygin olan seytan korkusu nedeniyle; surekli kehanetlerde bulunan ve yemegini yerken yanindan kopegini eksik etmeyen (o donemde, seytanin kopek seklinde insanlarin yaninda gezebildigine dair bir inanis da mevcutmus) faust, yavas yavas halki huzursuz etmeye baslamis ve sonunda yoneticiler tarafindan surgun cezasina carptirilmistir. nerede ve hangi tarihte oldugu ya da olup olmedigi hakkinda bir bilgi mevcut degildir.

    tum bu ilginc ozellikleri sayesinde efsanelestirilen faust, tamamen alman kulturune ait olan tek mitik karakterdir. faust hikayesini konu alan ilk kitap johann spiess tarafindan 1587’de yazilmistir. bu ve benzeri on alti kitap almanca’da volkbücker adi verilen populer kitaplar kategorisine sokulur. volbücker’deki faust; dogayi kontrol etmek isteyen, bilgiye ac, kotu, cikarci, saklaban, zavalli ve gulunc bir karakterdir. amacina ulasmak icin seytan’la anlasir ve sonunda seytan’in tuzagina duser. donemin protestan yazarlari da bilgiye olan acliklarindan oturu karsi olduklari humanistleri, ogrenme arzusunun kurbani olan faust’u ornek gostererek elestirmislerdir.

    faust’un oykusunun almanya sinirlari icerisinde kalmasi kisa surmus, hikaye hizla avrupa’ya yayilmis ve tiyatroya aktarilmistir. ozellikle ingiltere’de gerceklesen tiyatro uyarlamalarinda faust karakterine yuklenen olumsuz nitelikler hafifletilmis ve bunlarin yerine bazi erdemler bahsedilmistir. bu uyarlamalardan en onemli olaniysa christopher marlowe’un 1592’de yazdigi dr faustus’tur.

    faust, almanya’da da tiyatroya aktarilmis ama 18. yuzyil almanyasi’nda tiyatronun yasaklanmasi nedeniyle sahnelerde uzun sure kalamamistir. bu sirada fransa’da yasanan siècle de lumières’in almanya’daki en onemli temsilcilerinden biri olan gotthold ephraim lessing de faust uzerine bir kitap yazmis ve bu karakteri tam anlamiyla yucelten ilk edebiyatci olmustur. bu noktada lessing’in goethe ve donemin diger onemli dusunurlerini buyuk olcude etkiledigini belirtmemiz ve ardindan johann wolfgang von goethe’nin faust’una gecmemiz gerekir.

    goethe, faust’la ilk kez cocukken izledigi kukla tiyatrosunda karsilasmistir. ardindan okudugu volbücker ve faust’tan bahseden sarkilarla (zamanla bu karakter alman kulturune iyice yerlesmistir) konuya olan ilgisi iyice artmis ve ogrencilik yillari sirasinda eserini yazmaya baslamistir. sturm und drang’in etkisinde oldugu donemde yazdigi bu bolumlerde (1770-1775) romantizm akimi kendini hissettirir. aslinda yazdiklarini urfaust (ilkel-faust) ismiyle bir kitap haline getirmis; fakat yayinlamamistir (19. yuzyilin baslarinda fikrini degistirip kitabinin bu halini de yayinlayacaktir). artik faust genc bir sarlatan degil, evrenin sirlarini ogrenmek isteyen yasli bir bilgindir. bu hikayeyi isleyen eserlerde farklilik gosterdigi icin; urfaust’taki (ve goethe’nin yazacagi diger faust kitaplarindaki) mephistopheles - faust anlasmasindan bahsetmekte de yarar var: tanri’yla faust’u bastan cikarabilecegine dair iddiaya giren mephisto, faust’un yanina gelir. bilgiye duydugu acligin dinmeyecegine ve dunyadaki hicbir seyin onu doyuramayacagina inandigi icin seytanla anlasma yapmayi faust ister. bu dunya’da mephisto onun her istedigini yapacak; fakat sonunda yasadigi mutluluklardan tatmin olursa ruhu mephisto’ya hizmet edecektir.
    faust’un son halindeki bircok bolum, daha basit halleriyle urfaust’ta da bulunur: kitap, faust’un unlu monologuyla baslar, ardindan buyu kitabini acan faust macrocosmos isaretini gorur ve doganin yaratici gucune ulasmaya calisir. basaramaz. yeryuzunun ruhuna ulasmayi dener, bu sefer basarili olur ama ruh, olumlu oldugu icin onunla konusmayi reddeder. daha sonra yasli faust’un gencligini simgeleyen ogrencisi wagner’le diyalogu gelir. goethe, burada universite sistemini ve ona verilenle yetinen universite ogrencilerini elestirir. ardindan mephisto gelir, o da wagner’le konusur ve ogrenme askini yok etmeye calisir. sonra mephisto ve faust bir hana gider. goethe bu kisimda da universite ogrencilerinin hayatini alayci bir dille aktarir. o ana kadar yazilmis ve bilinen tum faust hikayelerinin han sahnesinde masadan sarap akitan faust’ken, urfaust’ta bunu mephisto yapar. boylece goz boyayici sihirler yapan sarlatanlik ozelligi mephisto’ya aktarilmis olur. bu sahnenin ardindan margeritte trajedisi gelir ki bu kisim tamamen goethe tarafindan yaratilmistir. trajedinin sonunda margeritte olur ama sonrasinda ne oldugu aciklanmaz ve urfaust bu sekilde biter. (goethe’nin genclik yillarinda, çocuğunu öldürdugu icin asilan susane margaretha brandt’in infazina tanik oldugu ve kadının savunmasında icine giren seytan nedeniyle bu cinayeti isledigini itiraf ettigini de belirtmek gerek)

    faust’la ilgili calismalarini surduren ve yaptigi italya yolculugu sirasinda klasisizm’den oldukca etkilenen goethe, 1790 yilina geldiginde yazdiklarini faust ein fragmeit (parcalar halinde faust) adiyla yayinlamistir. sturm und drang’a tamamen sirtini dondugu bu kitapta urfaust’a uc yeni sahne eklemistir: bunlardan ilki; faust-mephisto ve mephisto-wagner arasinda gecen iki diyalogun baglantisini kuvvetlendirmek icin yazdigi, faust ve mephisto arasinda gecen yeni bir diyalogdur. ikincisi; cadinin faust’u genclestirdigi ve faust-margeritte trajedisini daha anlamli kilan sahnedir. ucuncusuyse; goethe’nin buyuculuk konulariyla alay etmek icin ekledigi magara ve orman sahneleridir. bunlarin yani sira, han sahnesinde kimi degisiklikler yapmis ve kitabin sonundaki margeritte’in oldugu kismi atarak eserinin bitisine belirsiz bir hava katmistir.

    goethe, bu kitabin ardindan faust uzerinde calismaya ara vermis; fakat donemin en onemli dusunur ve sairlerinden biri olan, dostu friedrich von schiller’in baskisiyla tekrar bu proje uzerine calismaya baslamistir. (schiller’in 18 ve 19. yuzyil alman edebiyati’nda gorulen ve goethe’nin nefret ettigi romantizm akiminin da en buyuk temsilcisi oldugunu belirtmekte yarar var) nitekim 1808 yilinda faust’un su an elimizde olan ilk kitabi yayinlanmistir. goethe, eserine shakespeare’e duydugu saygiyi gostermek icin tiyatro sahnelerini ve mephisto’nun neden faust’a geldigine aciklik kazandirmak icin de tanri-seytan arasindaki iddia sahnesini eklemistir. goethe, bu ilk kitap icin « kucuk dunya’ya (microcosmos) yolculuk » sozunu de kullanir.

    cunku 1831’de (olumunden bir yil once) kusursuz hale getirmeyi basardigina inanip yayinlayacagi faust’un ikinci kitabinin konusu da « buyuk dunya’ya (macrocosmos) yolculuk » olacaktir. bu kitapta faust antik yunan’a gider ve truvali helen’le evlenir. bu evlilik, goethe’nin ideali olan alman-antik yunan uygarliklarinin birlesimini simgeler. ancak bu ideal, ogullari euphorion ve ardindan da helen’in olumu nedeniyle gerceklesemez. sonrasinda faust almanya’ya geri doner, kusursuz bir toplum yaratmak icin calisir. oldugundeyse seytani hayal kirikligina ugratacaktir.

    goethe’nin altmis yilini harcadigi faust karakteri, filozofun trajedisini anlatir.
    friedrich nietzche’nin übermensch’idir (ustuninsan).
    johann wolfgang von goethe’nin alter egosudur.


    (baytar - 27 Ocak 2004 13:22)

  • comment image

    türkçe'ye epeyce çevrilmiş büyük şiir.

    ithaf/zueignung bölümünden farklı çeviriler verelim:

    önce almanca aslı:

    ıhr naht euch wieder, schwankende gestalten,
    die früh sich einst dem trüben blick gezeigt.
    versuch ich wohl, euch diesmal festzuhalten?
    fühl ich mein herz noch jenem wahn geneigt?
    ıhr drängt euch zu! nun gut, so mögt ihr walten,
    wie ihr aus dunst und nebel um mich steigt;
    mein busen fühlt sich jugendlich erschüttert
    vom zauberhauch, der euren zug umwittert.

    sonra çeviriler....

    enzâr-ı şebâbımda bedîdâr olan zıll,
    ey zıll-ı tulûat, oluyorsun yine peyda.
    bir cilve-i mevhûme-i âmâl-i bediâ
    eyler mi yine kalbimi bir şevk ile ihyâ?
    ey dûd-i sehâbe bürünen fevc-i hayâlât,
    tab'âverî hamlen olamaz bu dil-i şeydâ.
    bir nefhâ-i lâhût eder rûhumu tehzîz,
    eyler dilimi neş'e-i ilhâm ile lebrîz

    (hüseyinzâde ali bey, 1904, baku)

    .

    vaktiyle pek erken olarak bulanık nazarlarıma görünmüş olan titrek hayaletler, gene yaklaşıyorsunuz. bu sefer sizi yakalamağa teşebbüs edeyim mi dersiniz? kalbimde o evhama karşı hâlâ bir meyil duyuyor muyum acaba? hep üşüşüyorsunuz. peki öyleyse! buharların ve sislerin içinden çıkarak, etrafımda yükseldiğiniz gibi, lütfen hükümran olunuz bakalım. alayınızın etrafında esen sihirli havadan, içimin gençlik heyecanıyla titrediğini hissediyorum.

    (recai bilgin, 1941, istanbul)

    .

    bir zamanlar bulanık gözlerime görünen,
    silik, titrek hayaller, geliyorsunuz yine.
    dener miyim bu sefer sizleri tutmayı ben?
    akar mı kalbim hâlâ o şi'rin hayaline?
    sis ve buğu içinden girin kalbim içine!
    sizleri kucaklıyan o büyülü nefesler,
    bağrımı taze gençlik heyecaniyle besler.

    (burhanettin batıman, 1941, istanbul)

    .

    vaktile gençliğimde, bulanık bakışlarıma görünmüş olan belirsiz karaltılar yine yaklaşıyorsunuz. bu defa sizi tutmayı denesem mi? o vehime hâlâ kalbimde bir meyil var mı? üşüşüyorsunuz. peki öyleyse. sis ve duman içinden bana yükseldiğiniz gibi hükmedin bakalım. kafilenizin çevresinde esen büyülü nefesten içimin gençlikteki gibi, titrediğini duyuyorum.

    (sâdi ırmak, 1960, istanbul)

    .

    vaktiyle, genç çağımda, dumanlı gözlerime,
    görünmüş olan seyyâl çehreler, işte yine
    tekrar geliyorsunuz gözlerimin önüne.
    ah, bu sefer gerçekten sizi alsam mı ele?
    kalbim kapılıyor mu hâlâ boş hayale?
    demek bana doğru can atıyorsunuz! peki!
    öyle ise hâkim olun, sislerden dumanlardan
    sıyrılıp dört yanımı çevirdiğiniz gibi;
    içim kafilenizin üstünde dalgalanan
    büyülü nefeslerin dağılan ateşiyle
    sarsılıyor en coşkun gençlik ürperişiyle.

    (vasfi mahir kocatürk, 1965, ankara)

    .

    vaktiyle bıkkınlıkla gözlediğim gölgeler
    yaklaşıyorsunuz yine bir kez daha salınarak.
    bu kez sizi denesem mi tutmaya?
    kalbimde şimdi bile bir eğilim var o kuruntuya!
    üşü[şü]yorsunuz, öyleyse sis ve duman içinden
    çıkın gelin bana doğnu yükseldiğiniz gibi egemen olun!

    (hasan izzettin dinamo, 1983, istanbul)

    .

    yaklaşmaktasınız yeniden, kararsız görüntüler,
    gençlik yıllarımda, bulanık gözlerime gözüken.
    denesem mi acaba bu kez tutmayı sizi?
    kalbim o rüyaya hâlâ meyilli mi?
    ısrarlısınız! pekâlâ, siz yönetin şimdi öyleyse,
    siz ki yükseliyorsunuz dumanlar ve sisler arasından çevremde;
    yüreğim gençlik heyecanı ile sarsılıyor,
    sizi saran büyülü nefesle doluyor.

    (iclal cankorel, 2011, istanbul)

    .

    size belki de anlaşılmaz gelen 1904 tercemesi hâlâ en şairanesi... hele cuk oturan kafiyeleriyle.


    (ahmetfirat - 10 Şubat 2014 01:24)

  • comment image

    goethe, faust teması üzerine çalışmaya 1770'de, 21 yaşındayken başlamış ve altmış yıl ara vermeksizin bunun üzerinde durmuştu; ancak 1831'e, ölümünden bir yıl önce ve sekseniki yaşına geldiğinde yapıtın tamamlanmış olduğuna kani olmuştur.


    (ile - 30 Ekim 2001 20:32)

  • comment image

    sozluge bir kere girilmis bilgi bir sekilde anonim hale gelmektedir. bu mealde ne derecede* hakli bir sebebi olursa olsun bir sozluk yazari yazdiklarini silmemelidir. (maddi hata, yahut amacini asan seyler mustesna elbet) aksi davranis protesto amacinin cok otesinde tum komuniteye karsi da saygisizlik addedilmelidir.
    "aa bak o konuda faustun cok hos bir entrysi vardi" dedikten hemen sonra bos bir sayfayla karsilasmak hic hos degil.


    (bilemem - 5 Ekim 2001 06:07)

  • comment image

    okurken şeytanın nefesini insanın ensesinde hissettiren eser. ara ara karşınızdaki koltuğa bakarsınız acaba orda mı diye. ordadır da aslında (bkz: karamazov kardesler). ancak, dikkatle bakıldığında şeytanın insanların arasındaki asıl yeri görünür apaçık. nihayetinde ne güçlü ne de güçsüzdür o. gücü de zayıflığı da bizim duruşumuzla alakalıdır. sadece çenesi vardır ki bunu da çok iyi kullanır ama son söz hakkı gene bizimdir. yani, gidilen yol bizim seçtiğimiz yol, verilen karar bizim verdiğimiz karar, sonucunda iyi ya da kötü karşımıza çıkan da hak ettiğimizdir (bkz: özgür irade). faust kendi iradesiyle kararını vermiş, sonradan pişman olsa da sonuçlarına katlanmak zorunda kalmış biridir kısaca. keşke onun için de ikinci bir şans olsaydı deriz kitabın sonunda ama bu bizim içimizdeki iyilikten kaynaklanır. çünkü faust'un sonu hak ettiğinden daha fazlası ya da azı değildir. bunun ne şeytanla ne de mephistoyla ilgisi vardır.


    (northernn - 6 Mart 2006 13:34)

Yorum Kaynak Link : faust