Süre                : 4 Saat 38 dakika
Çıkış Tarihi     : 02 Ekim 2010 Cumartesi, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Drama
Taglar             : Iki kelime başlığı,Başlığın yerini
Ülke                : Japon
Yapımcı          :  Moviola
Yönetmen       : Takahisa Zeze (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Yûki Satô (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Noriko Eguchi (IMDB), Akira Emoto (IMDB)(ekşi), Mitsuru Fukikoshi (IMDB), Tomoharu Hasegawa (IMDB), Kana Honda (IMDB), Yûji Ishikawa (IMDB), Reiko Kataoka (IMDB), Kenichi Kurihara (IMDB), Ken Mitsuishi (IMDB), Jun Murakami (IMDB), Nao Nagasawa (IMDB), Nahana (IMDB), Toshie Negishi (IMDB), Hako Ohshima (IMDB), Shûgo Oshinari (IMDB), Kôichi Satô (IMDB), Kyûsaku Shimada (IMDB), Shun Sugata (IMDB), Kanji Tsuda (IMDB), Moeki Tsuruoka (IMDB), Makiko Watanabe (IMDB), Hako Yamasaki (IMDB)

Hevunzu sutôrî (~ Heaven's Story) ' Filminin Konusu :
Ordudan atılmış 4 asker, 1963'ün Mayıs ayında bir gece yapılması planlanan darbenin İstanbul ekibi olarak İstanbul Radyosu'na girerek darbe bildirisini okumakla görevlidir. Güçlü bir ses tonu ve inandırıcı ifadelerle okunan bir bildirinin, halk desteğini ele geçirmelerinde hayati önem taşıyacağına inanmaktadırlar. Ancak gece boyunca hesaba katmadıkları şeylerle karşılaşacaklardır. İlk olarak 29 Aralık 2017'de kısıtlı gösterime giren Anons, daha sonra 19 Ekim 2018'de yeniden izleyicilerle buluştu.

Ödüller      :

Berlin Film Festivali:FIPRESCI Prize-Forum of New Cinema, Netpac Award


  • "- (çaaat!) ahanda bu da yeminini hatırlaman için!"




Facebook Yorumları
  • comment image

    -spoiler icerir-

    yıl 2011 oldu hala bu film kadar keyif veren bir savas filmi daha izleyemedim. bunun yanında yaşanan olayların karakterlerini değiştirme yada gerçeği saptırma yöntemi bolca kullanılmıştır. bunlardan birkaçı :

    - kerak önünde müslüman süvarilere yapılan imkansız saldırının aslı şu şekildedir. selahaddin'e ait 7000 süvari akka seferinden dönerken seforya tapınağı şovalyeleri komutasındaki 130 kişilik şovalye grubuyla karşılaşmıştır. bu 130 şovalyeyi tapınak şovalyelerinin büyük üstadı gerard de ridefort komuta etmekteydi. gerard tereddüt etmeden saldırı emri verdi. sonucta neredeyse tüm hırıstiyan şovalyeler öldürüldü, gerard de ridefort kaçarak canını kurtardı. kral guy, selahhattin üzerine hareket edecegi zaman baronlar konseyini topladıgında gerard de ridefort biran önce harekete geçilmesini isteyenlerin en ateşlilerindendi. kaçtığı savaşı unutturmak istemesi de bunun en büyük nedeniydi.

    - tarihin en çok aşağılanan krallarından biri olan cüzzamlı kral 4. baldwin ölümün yaklaştığını anladığı zaman saltanat vekili olarak lusignanlı guy'ı atadı. fakat guy'ın çok beceriksiz bir görünüm sergilemesi üzerine onu görevden alarak yerine tripoli kontu raymond'u atadı. baldwin öldüğünde kız kardeşi syblilla kocasını kral yapacak bir darbe düzenledi. böylece guy tekrar kral oldu.

    - hittin savaşı'nın gösterilmemesi filmde hıristiyanlara geçilen en büyük kıyaktır muhtemelen. temmuz ayında 80 bin kişilik, baştan aşağı ağır zırhlı bir ordunun çölden geçerek selahaddin'in su kaynağı olan celile'e ulaşma çabası, 2 günlük yürüyüşün ardından hittin köy'ün de verilen zorunlu su arayışı molası ile son buldu. iki günlük yürüyüş esnasında türk hafif süvarilerinin ok yağmuru altında hırpalanan haçlılar hittin köy'ündeki su kuyularının da kapatılmış olduğunu gördüler. haçlıları kuşatan selahattin eyyübi neredeyse ordunun yarısını kral guy da dahil olmak üzere esir aldı.

    - ayrıca filmde geçen "selahaddin 200 bin askerle ürdün'ü geçti" tarzı replikler reklam kokmakta. çoğu tarihçi selahaddin'in haçlılara oranla daha fazla adam toplayabildiğinde hem fikirse de "200 bin asker" rakamı ozamanki şartlarda tarihçiler için anlamsızlık ifade etmektedir. ( william weir, jean - paul roux, beha ed-din ibn shadad) nesnellikten öte nicel bir anlatıma sahip olan o zaman ki müslüman arşivlerine göre hittin savaşında selahaddin eyyübi'nin 12 bin askeri bulunduğu rivayetleri ise açıkça inandırıcılıktan uzaktır.

    - filmde kudüs'ü savunmak yerine kıbrıs'a kaçmayı yeğleyen tiberius'a da ince ayar çekilerek malta şovalyelerinin kalbi kırılmamıştır. lakin bu şovalyeler atalarımız tarafından sırasıyla kıbrıs, girit, rodos, malta olmak üzere 1565 yılına kadar kovalanacaklardır. nihayet 1565 yılında malta'da valetta tarafından malup edilen turgut reis (bu savaşta şehit olmuştur kendisi) komutasındaki osmanlı donanması ile birlikte, şovalyelerin çilesi bitmiştir. (not: maltalıların 1565 markalı birası var. tadı da gayet leziz)

    ne kadar profesyonel bakılırsa birşeyin tadı o kadar kaçıyor mantığıyla, fazla kasmadan izlenilebilecek, müzikleri tadından yenmez, hala izlenmediyse cok şey kaçırılmış filmdir. .


    (lqual - 14 Mart 2011 11:50)

  • comment image

    bir holywood filminden beklenmeyecek derecede objektif bir duruş yakalayabilmiş film. ridley scott ile michael bay arasındaki bu ufak fark bu filmde belli oluyor mesela. dünyayı kurtaran kahraman haçlılar yok filmde. ama yönetmen koltuğunda söz konusu diğer ismi görseydik haçlıları amerika kıtasını keşfederken bile görebilirdik mazallah..

    edit: turan taktiğini açıkça görebileceğiniz ender filmlerden ayrıca.


    (wepa - 18 Ağustos 2011 01:23)

  • comment image

    fetih 1453 filminin fragmanını izlerken bu film geldi aklıma. neydi bu filmi bu kadar eşsiz kılan diye düşündüm. evet sinema tekniği olarak çok iyi. yüksek bütçe var bu doğru ama bunların hiç biri bu filmin iyi olmasını açıklayamaz. bu film iyiyse tam ortada durup her iki tarafı da anlattığı için iyiydi. amerikan sinemasında olmayan bir şeyi başardı, bir tarafa yaranmadan olduğu gibi olanı ortaya koydu. bu yüzden her zaman övgüye mazhar olacak harika bir tarihi film.


    (blocktinstreet - 6 Ocak 2012 20:50)

  • comment image

    directors cut versiyonunu izleyin.
    directors cut versiyonunu izleyin.
    directors cut versiyonunu izleyin.
    directors cut versiyonunu izleyin.
    directors cut versiyonunu izleyin.
    directors cut versiyonunu izleyin.
    directors cut versiyonunu izleyin.
    .
    .
    .
    .
    directors cut versiyonunu izleyin.

    filmi daha önceden iki sefer izlemiş olmama rağmen beğenmemiştim. bir çok nokta belirsiz kalıyordu. ama directors cut versiyonunu izledikten sonra film bir bütünlüğe kavuştu. batı tarafından yapılan en tarafsız filmlerden biri, mutlaka izlenmesi gerek.

    not: ama gerçekte balian bu kadar artistlik yapamıyor, belirtmek isterim. hristiyanlar çok sönük kalmasın diye abartılmış biraz. ha bi de hıttin savaşı çok çabuk geçilmiş. bi 15 dakika falan ayrılmalıydı zannımca.


    (banagazozalnuri - 17 Aralık 2013 18:39)

  • comment image

    26 nisan itibarıyla özel gösterimde seyretme imkanı bulduğum film..

    ---spoiler---

    âhir zamanda, hele de 11 eylül sonrası dünyanın geldiği - getirildiği- konjonktürde 'nereden icab etti ise?' sorularının sorulmasını da göze alarak haçlı seferleri’ni (crusade) mevzu eden bir film çekmeye niyetlenseniz önünüzde çok fazla şık yok: ya hâkim güçten yana tavır alıp (o iklimin çocuğu olmanın tabi netcesidir bu) sinematografik tüm imkanları seferber ederek haçlı seferleri’nin o zaman diliminde haklılığını ve meşrûluğunu ince ince vurgularsınız, ya da "nedir ki bu da bir insan hikayesi iyiler de var kötüler de-iyilik de var kötülük de herkesin payına farklı tonlarda düşebilir" deyip ortada durmaya çalışarak hikayenizi anlatmaya gayret edersiniz... yönetmenimiz ridley scott bu şıklardan ilkini bir önceki filmi kara şahin düştü (black hawk down)’de seçerek (yönetmen namusuna leke sürdürme pahasına) hakkını kullandığı için geriye kalıyor ikinci seçenek... buradan hareketle kabaca diyebiliriz ki film ne yardan geçiyor ne de serden... mevhum ve muhayyel bir barışa işaret edip "cennet krallığında kardeşçe yaşamak varken neden bu kavga canlar?” mesajını hollywood’a has klişelerle aktarıyor.. aktarmasına aktarıyor ama manzarayı biraz daha netleştirmeye çalıştığınızda, ucundan kötü niyetliyseniz başka manalar üzerinden de okunabilir film... bir kere hikayenin çıkış noktası (koç yiğit bir fransız köylüsü) ve de haliyle haçlılar’ın gözünden anlatılması bile (mağdur olan taraf ortadayken) bu ‘kötü niyet’e bir zemin oluşturabilir.. eh herhalde haçlı barbarlığının nesnesi olan müslümanların gözünden anlatılmasını beklemek safdillik olurdu... filmin başından sonuna kadar, dehşetengiz haçlı katliamlarından sadece tek cümleyle bahsedilmesi de bu duruma yakışır bir noksanlık tabii... diyaloglarda alttan alta yürüyen dinî fanatizme giydirme, bunu yaparken de biraz da anakronizme düşerek seküler göndermeler serdetmek de herhalde 11 eylül sonrası dünyamız vasatında yadırganmazdı... filmin konu edildiği haçlı seferinden bir sonraki seferin başındaki isim olan aslan yürekli richard’a 'ben selahaddin eyyûbi’den insanlığı öğrendim’ dedirtecek kadar müstesnâ komutan olan ve ortadoğu coğrafyasında da belki de islâmın bütün güzelliklerinin şahsında temessül ettiği müslüman gözüyle bakılan selahaddin eyyûbi, enâniyeti göğü tutan bir komutan olarak resmedilirken, esas oğlan balian'ın, arzda gelmiş geçmiş bütün erdemleri şahsında toplayan som insan olarak çizilmesi, 'böylesi ancak hollywood yapımı filmde olur' dedirten sığlıklardan...(selahaddin eyyûbi’yi canlandıran oyuncunun fizîken, günümüz negatif ortadoğu’lu stereotipiyle örtüşmesine değinmiyorum bile)... öte yandan şunu da söylemek gerek, ezoterik tarîkatların, gizli örgütlerin, okültizmin tarihteki ağababalarından olan ve günümüzde bir yığın komplocu yaklaşımın çokça atıf yaptığı tapınak şövalyeleri’nin, haçlılarla müslümanlar arasındaki barışı bozan fitne fücur gürûhu olarak gösterilmesi filmin kendince güttüğü teze de destek vermiyor değil... biraz teknik teferruata girersek: kanbersiz düğün eksik kalır, ‘e aşksız olmaz ki bu' denilerek hikayeye sokuşturulduğu her halinden belli olan bir o kadar da gereksiz sybilla (eşsiz güzelliğine bir mim koyalım) karakteri de filmin sakilliklerinden... kurgudaki, seyrederken boşluğa düşme hissi veren bazı sahnelerin de (kahramanımız balian’ın kudüs’e gitmek için bindiği geminin hop diye kudüs’e çok yakın bir sahile vurması, yine balian’ın çorak bir yer olan ibelin’i kaşla göz arasında âbâd edivermesi gibi) böylesi büyük bir yapımda hayli rahatsız edici olduğunu söylemek gerek... bütün bunlara rağmen filmin belki de en büyük handikapı ‘gladyatör'den sonra çekilmiş olması fakat onun kadar tatmin edici olamaması... daha da enteresanı aynı yönetmenin elinden çıktığı halde gladyatör’e o kadar benzeyip de sonucunda hiç de o kumaşta bir film ortaya çıkmaması... halbuki benzerlikler haddinden fazla: ailesini kaybetmiş, tam bir erdem âbidesi olan kara yağız kahraman (balian/maximus), iktidar hırsına yenilmiş bir takım siyâsî askerî eşhas (guy de lusignan/commodus), halkın ve etrafındaki insanların güvenini kazanmış bilge kral (kudüs kralı iv baldwin/sezar marcus aurelius), esas oğlanın sevdiceği asilzâde takımından esas kız (sybilla/lucilla)... daha da çoğaltılabilecek bu ortak noktaların üzerine, şiddetin estetize edilip cilâlı karelerle sunulduğu scott görselliğini koyun.. yönetmenin kendi çektiği gladyatör gibi bir film ortadayken, “başka türlü olamaz mıydı?” diye sormadan edemiyor insan.. nihâyetinde film bitip de perdeden yazılar akmaya başladığında, ‘tarihin garip bir cilvesi demek ki’ derken aklıma geleni de şuracığa derc etmeden geçemeyeceğim: yüzyıllarca hıristiyanlarla müslümanlar arasında kanlı boğuşmalara sebep olan kudüs’ün iki tarafa da yar olmayıp sonunda yahudilere kalmış olduğu gerçeği... hâsılı kelâm durduğunuz yere göre çeşitli yorumlara açık olan cennet krallığı, sinema eleştirmeni jargonundan faydalanacak olursak seyirciye 'salık verilecek' bir film değil; ikinci bir gladyatör’ü niye seyredelim ki?.. tabi bizim gibi batı’nın her alanda meydan okuşu karşısında ezim ezim ezilen doğu-müslüman-türk insanının, mevzûunda ‘bizimkiler’ den bahseden her hollywood mahsülünde refleksi olan ‘müslümanlar nasıl gösterilmiş aceba?’ psikolojisiyle merak etmiyorsak...

    ---
    spoiler---


    (kinegeda - 28 Nisan 2005 20:44)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bir insanın nalbantlıktan bir gün sonra bir saatlik kılıç eğitimiyle savaş tanrısı ve dehası olabildiğini, bununla yetinmeyip herkese erdem, cesaret, bilgelik dersi verdiğini, bununla yetinmeyip başına geçtiği şehri kırk yıllık belediyeci edasıyla ihya edip, su çıkartıp, tarlaları yeşerttiğini izleyip bunlardan sonra oehh demezseniz çok güzel film. yersen.
    ---
    spoiler ---


    (simplextablosu - 8 Mayıs 2005 11:28)

  • comment image

    --- spoiler ---
    sözlükte hakkındaki yorumları görünce yine, yeni, yeniden dona kaldığım film olmuştur bu.. tarafsız gibi görünüp de hristiyanları yücelttiğini söyleyenleri görünce dumura uğramadım değil, hele ki bi yorum gördüm, filmdeki savaş şu andaki kürt sorununun bir okuması şeklinde algılanmış ne bok yiyeyim, komplo teorilerinin bokunu daha nasıl çıkaralım bilemedim..

    bu film tarafsız falan değil, basbaya taraflı olmuş.. bir taraf tutulmuşsa da bu müslümanların tarafı olmuş, bu açıdan ridley scott'ın önünde eğilesim geldi black hawk down'a rağmen.. sonuçta böyle bir şeyi sittin sene göremeyeceğime inanan biriydim, az da olsa görmek için çok şey verirdim, burda az değil, çok çok şey gördüm..

    filmde müslümanları kötü gösterecek tek ama tek bir sekans yok, hristiyanların ise bi itin götüne sokulmadığı kalmış.. yapılan katliamlar tek cümlede geçiyor denmiş, o tek ama çok önemli cümlenin yanında gösterilen 2-3 farklı katliam var ki hepsi savaş sebebi olarak önümüze geldi filmde.. sadece o da değil, balian'ın tiberias'la tanıştığı sahnelerde bu tip saldırıların çokça olduğu, selahaddin eyyübi'ye savaş için yeteri kadar sebep verildiği, saldırsa haklı olacağı ama buna rağmen barışı korumaya çalıştığı ek olarak vurgulandı.. daha ne kadar vurgulanması gerekiyordu hristiyanların yaptıkları ben anlamadım..

    bir selahaddin portresi çizilmiş ki perdeye her yansıdığında allahım bu kadar mı güzel olur diyerek izledim.. barışçıl ve bilge kişiliği, savaş konusundaki aşmış boyutu, diğer dinlere karşı gösterdiği saygı(ki yerden haç kaldırmayla bu özel olarak vurgulanmış, fakat anlamak isteyen için çok daha önceden verilmişti zaten) ahlak kurallarına bağlılığı, düşmanına gösterdiği özel saygı, verilmesi gereken her şey neredeyse konmuş filme.. ha öyle başrol oyuncusu değil, orlando bloom kadar da görünmüyor filmde, ama kısıtlı zamanda hepsine değinmesi bile ridley scott'ın onun kişiliğine duyduğu saygının bir kanıtı bence..

    zaten, genel olarak hristiyanlar olsun, müslümanlar olsun, bir topluluğa bütün suçu yüklemek gibi bir şey sözkonusu olamaz.. bütün çağlarda olduğu gibi ister devlet olsun karşımızdaki, ister bir din topluluğu, o anki durum içinde şerefsizliği yapan topyekün o topluluk değildir.. o grubun içindeki belli bir zümrenin aklında piçlik vardır, bütün her şey bu yüzden patlak verir.. kudüs'e saldırıldıktan sonra oraya giden, orda yaşamaya başlayan cahil halkın da hiçbir günahı yoktur.. orlando bloom'un canlandırdığı karakterin şehri son savunuştan önce lafını ettiği buraları biz almadık, bu savaşlar olduğunda ne biz hayattaydık, ne onlar.. burda yaşayan halkın da bir günahı yok demesini aslında o dönemde yapılanlar genel olarak bu zararsız kesimi korumak içindi şeklinde okunabilir, bir özür olarak görünebilir.. şahsen ben öyle gördüm..

    gitmeden önce filmin en zayıf halkasının oyunculuğunu beş para etmez bulduğum orlando bloom olduğunu düşünüyordum.. fikrim çok değişmedi ama biraz haksızlık etmişim.. genel olarak vasatın üstündeydi yanındaki onca karizmaya rağmen.. ezik ama mağrur rolünden şövalyeye dönüşümü komik olsa da özellikle şövalyeye dönüşmeden önceki hal ve tavırları gayet inandırıcı geldi bana.. konuşma yaparken kasıla kasıla söylediği rise a knight repliği dahil hiçbir konuşması beni etkileyemedi lakin belirtmeden geçemeyeceğim.. nerde braveheart'taki william wallace'ın hitabet gücü, nerde burdaki etkisiz cümleler bütünü.. neyse çok da önemli değil.. gaz olacak bi durum yoktu zaten ortada..
    orlando bloom dışındaki bütün baba oyuncular çok başarılı, paçalarından karizma akmış vallahi.. az görünmesine rağmen liam neeson, jeremy irons, sadece sesiyle edward norton ve tabii ki çizdiği eşsiz selahaddin eyyübi portresiyle ghassan massoud..

    konuların gelişimi klişe olmuş, hollywood saçmalıkları burda da varmış.. walla pek umrumda değil, zira alıştım artık.. bu tip filmlerde bu tip şeyleri sonsuza kadar göreceğiz, bunu hala öğrenemediysek lütfen sinemaya gidip filmlerden sonra insanların keyiflerini piç etmeyelim.. ha bu klişelere başvurmamayı denedi daha 5-6 ay önce oliver stone, hem gişede, hem eleştirilerde eline aldı, döndü evine.. ben yıllar sonra böyle bir müslüman portresi görmekten son derece memnunum, keyifliyim.. hatta coşkunum.. sonunda bi kişi de çıkıp yıllarca barbar gösterdik, ama böyle değil.. asıl pezevenkler biziz, her boka biz sebep olduk be diyebildi bi şekilde, yetmez mi?

    elini öperim ridley baba.. bana bu günleri de gösterdin ya...
    ---
    spoiler ---


    (parma maniac - 11 Mayıs 2005 03:46)

  • comment image

    tarihi gerçekleri hollywood kalıplarına sokmak, o şablonlarla anlatmak zorunda olan bir yönetmenin , bu şartlarıyla değerlendirildiğinde elinden gelebilecek en iyi işi . başka bir sinema ekolünde çok başkası olabilir miydi? montferratlı conrad ve haçlı garnizonunun belkemiğini oluşturan templar ve hospitaler birliklerinin üstadları gibi hittin savaşının karar aşamasında kilit rol oynamış unsurlara hiç yer verilmeyişi bu sinema dilinin uymak sorunda olduğu basit ve yalın karakter şeması sebebiyle mi oldu?

    oysa kudüs'ün kaybının asıl sebebi olan hittin savaşına tanıklık edeceğimizi umardık. ceset dolu birkaç savaş alanı karesiyle işi geçiştirmek ve konuyu küdüs savunmasına getirmek ciddi bir kopukluk oluşturmuş.

    ancak sonuçta şahsen yönetmenin iyiniyetine ikna olmuş biri olarak verilen mesajın doğru olduğunu ve izleyiciye ulaştığını düşünüyorum:
    filmin başından beri vurgulanan bu mesajı ilk kez balian'in babası ölüm döşeğindeki godfrey'den alıyoruz. ardından tiberius'la kişileşmiş olarak karşımıza çıkıyor ve cüzzamlı kral baldwin'le zenginleşiyor:
    "aklın ve vicdanın kısacası sağduyunun hakim olduğu seküler, çok kültürlü kaynaşmış bir ortadoğu ideali..."
    yanısıra şehirleri dinlerin veya yapıların değil insanların önemli kıldığı ve anlamlı bir savaşın ancak masum insanların hayatlarını korumak uğruna yapılanı olduğu da kuvvetle vurgulanıyor.

    bütün bunları havada kalmaktan kurtaran ise seçilen karakterin gerçekte de tam böyle davrandığına ışık tutan tarihsel kaynaklardır. gerçek bir şovalye ruhu varsa bu balian'ın kişiliğinde vardı. ancak ötesinde o sonra gelen batılıların yadırgadığı hatta kafire dönüştüğünü iddia ettiği ortadoğu latinlerinden biriydi. müslümanlarla gerçek dostluklar kurmuş kaynaşmış ve bu sayede doğunun zengin kültür mirasından etkilenerek değişmiş çağının ötesinde entellektüel bir kimlik kazanmıştı. büyük ihtimalle gerçekten de dinsizdi. bütün bunların yanısıra kendi başının çaresine bakabilecek karısını da alıp kaçabilecekken masum hayatları kuratarabilmek adına kudüste kalmıştı. selahaddin ona dokunulmadan karısını kurtarma şansı vermişti. ancak o şehri savunmak için kalmak zorunda olduğunu ve aralarındaki anlaşmaya uyamayacağını bildirerek dokunulmazlığını terketmişti. filmde kısaca geçiştirilen bir başka nedenden dolayı bu hemen hemen intihar demekti: yy kadar önce ilk haçlı seferinde kudüse giren hristiyan ordusu tarihin en büyük katliamlarından birini yapmıştı. selahaddin, hükmü altındaki (ancak bir yandan da kontrol altında tutması son derece üstün siyaset gerektiren) müslüman halkları adına bunun intikamını almak zorunda hissediyordu. iyi bir savunma olmasa şehirdeki masum insanları bekleyen kader buydu.

    savaşın finalinde balian ile selahaddin arasında geçen diyalog tarihi kaynaklardan alıntıdır. balian savaşı zenginleri veya soyluları gözetmek için de göze almış değildi. çünkü onlar bir şekilde özgürlükjlerini satın alabileceklerinden canlarına kastedilmesi ihtimali daha düşüktü. onun asıl istediği korumaya çalıştığı 20.000 kadar yoksul latini şehirden limana kadar götürmek olmuştur.

    diğer örnek karakter için (bkz: selahaddin eyyubi/#4112631)

    edit: yeniden bakışla yukarıda andığımız iyiniyet kavramının yine çok amerikalı bir tarafı olduğunu düşünmeden edemedim. bir sanatçının tarihe ışık tutarken mesaj kaygısı olması gerekli midir? olabilir. sonuçta ridley scott bir tarihçi değildir. tarihçi olsa idi yansıttığı dönemden bu denli günümüze dair bir mesaj çıkarması ve yine de anlamayana bunu filmin sonunda yazıyla gözümüze sokmasına bilimsel bir gaf olarak bakılımalı derdim. ama o neticede amerikalı bir yönetmendir. ve george bush döneminin yükselen değerleri içinde yine de muhalefette kalacak bir söylemi tercih etmiştir. bahsi geçen iyi niyet bu olsa gerektir.


    (andrew - 12 Mayıs 2005 11:55)

Yorum Kaynak Link : kingdom of heaven