• ""mahkeme senden bir şey istemiyor ki! geldiğin zaman neye geldin demiyor, gitmek istedin mi koyveriyor, gidiyorsun." (rahip, kamuran şipal'in çevirisinden)"
  • "kafka'nın farkındalığın suç, yaşamanın ceza, ölümünse mükafat olduğu bir dünyayı anlattığı muhteşem eseri.(bkz: dünya hapishanesinde mahpusum)(bkz: mevlana)"
  • "okunması gereken bir kafka romanıdır. sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalacaktı."
  • "önemli psişedelik franz kafka romanlarından. nedeni olmayan, zaten neden de gerektirmeyen bir dava. josef k.'ya birileri iftira atmış olmalıydı."
  • "roman değil karabasandır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    josef k.'nın bir sabah durup dururken tutuklanmasını anlatan romandır. romanın baş karakterinin ismi josef, dönemin kaiser'inden geldiği gibi aynı zamanda soyadının baş harfi olan k'nın kafka'dan geldiği söylentileri de vardır. bunun dışında roman josef k'nın içinde bulunduğu durumu hiçbir zaman sorgulamayışını ve bununla gelen, beklenen kaçınılmaz sonu anlatmaktadır. bu süreç içerisinde de kafka aynı zamanda sistemin özellikle adalet sisteminin ne kadar yozlaştığını, ahlaksızlığın hemen hemen herr yerde görüldüğünü insanların(okuyucuların) yüzüne vurmaktadır. romanda kafkanın anlatmak istediği durum üç noktada incelenebilir; bunlar din, toplumsal yapı ve varoluşçuluktur. (hatta ve hatta albert camus'nun yabancısının bu kitaptan etkilendiği söylenir)

    spoiler
    "kuşku altında olan için hareket hareketsizlikten iyidir, çünkü hareketsiz duran kendisi de bilmeksizin, hep bir terazi kefesinde olabilir ve günahlarıyla tartılabilir."


    (botamaniaensis - 8 Ekim 2007 01:41)

  • comment image

    franz kafka’nın en önemli eserlerinden olan dava kitabı.

    --- spoiler ---

    ---
    spoiler ---

    konusu, kısaca başkahraman joseph k. adlı bir memurun bir sabah neden ve ne zaman işlediğini bilmediği bir suç yüzünden cezalandırıldığını öğrenmesi ile başlar ve neden cezalandırıldığını bulmak için mücadele etmesini anlatır.

    bütün olay örgüsü k.’nın tutuklanmasına sebebiyet veren suçunun ne olduğunu araştırmasından oluşur. cezalandırılan cezanın nedenini bilmez. cezanın saçmalığı öylesine katlanılmazdır ki, suçlanan kişi huzura kavuşabilmek için cezasına bir doğrulama bulmak ister: ceza suçu arar.
    roman boyunca bu araştırmasından sonuç alabilmek için çeşitli makamlardan insanlarla ilişkiye geçer.

    kendisine neden cezalandırıldığı, davanın ne zaman, nerede yapıldığı hiçbir zaman söylenmez. kahraman, kitap boyunca cezasının suçunu öğrenmek amacıyla var gücüyle yanıtlar arar, insanlarla görüşmeye çalışır, devlet dairelerine girer. sanki bir kâbusun içinde kaybolmuş ve labirentlerde yolunu bulmaya çalışmaktadır.

    kafka’nın yapıtları sürekli olarak bitmez bir enerji ve dürtüyle kurumlara ve iktidar ilişkilerine, dahası tahakkümün ve iktidarın kendisine karşı gelir. neredeyse bütün anlatılarında, konunun merkezinde, görülebilen ya da görülemeyen bir iktidar odağıyla anlatı kişisinin çatışmasına tanık oluruz.
    bu çatışmanın en belirgin olarak tasvir edildiği eserlerinden biri de konu edilen bu romanıdır.

    joseph k.’nın başından geçen olaylar, ilk bakışta adaletsiz bir sistemin, bir insanı yok yere öğütmesi, bunu yaparken de çevresindeki tüm insanları bu sistemin bir parçası haline getirmesi gibi son derece trajik olması gereken olaylar gibi görünür. ama kafka, bu trajediyi gerçekliğin bozulmuş bir hali olarak, kafkaesk bir atmosfer içinde sunar.
    olay örgüsü ve atmosfer kafka eserlerinde her zaman gördüğümüz gerçek ve kâbusun birbirine karışıp ayırt edilemediği bir anlam ve mantık düzeyindedir.

    dava’da iktidar aygıtlarının işleyişi ve bürokratik yapılanmanın birey üzerindeki etkileri kitabın hemen başında kendini gösterir. kitabın kahramanı kendi dışında gelişen bürokratik birtakım oluşlar ve işleyişler neticesinde haberi olmadan ve bilmediği bir suç yüzünden cezalandırıldığını öğrenir.

    devlet aygıtlarının birey ve toplumsal gündelik yaşam üzerindeki tahakkümünü daha kitabın ilk paragrafında görürüz ve buradan itibaren kahramanın neden cezalandırıldığını ve davasını öğrenmek üzere devasa, anlaşılmaz, karmakarışık ve her yeri kaplamış bir bürokratik canavarın içine doğru çekilişi ve mücadelesi ile devam ederiz.

    devlet aygıtlarının veya bürokrasinin işlenişinin, kafka’nın genel yazın üslubu ve oluşturmaya çalıştığı atmosfer bağlamında, saçmalık derecesinde karmaşık, anlamsız neden ve sonuçlara dayalı olarak tasvir edildiğini görürüz. kahraman bu işleyişini içine girdikçe mantık kurallarının işlemediği bir dünyada, yolun, el yordamıyla bulunabildiği bir labirentte daha da kaybolmakta ve çıkışı bir türlü bulamamakta olduğunu farketmektedir.

    bu korkunç karmaşık ve mantıksız yapılanmanın içinde kaybolan birey gerçek soru ve sorunlarına yabancılaştığı gibi bu sistemin insan doğasına ve özgürlüklerine düşman olması, onu yok etmesi sebebiyle kendine de yabancılaşmakta ve tek amacı, bu karmaşık ve mantıksız işleyişin dışına çıkmak, orada yolunu bulabilecek hale gelmektir.
    kafka’nın devlet – bürokrasi yapılanmasını bu şekilde tasvir etmesi modern devlet yapısı ve işleyişi karşısında küçük ve güçsüz kalan bireyin durumunu daha da koyultmaktadır.

    tüm toplumsal alanlara yayılmış, boşluk bırakmamış, merkezsizleşmiş bir büyük şebeke olarak mahkeme, bürokrasiyi temsil etmektedir.
    kendi iletişim ağlarını ve söylemlerini yaratmıştır. mahkeme karşısında dava sürecine giren sanık kendisini dava eden bu mahkemenin somut yerini ve suçunun ne olduğunu bulma çabasında durmadan bu yeri kaybeder. sürecin içinde 'şey'leşmiş bir varlık olan sanık iktidar ağına takılmış birer atomize varlıktır.
    modern devletin devasa ölçek kazanmış kurumları karşısında atomize olan birey, kafka’nın eserlerinin yol açtığı ruh haline benzer bir durumda kalır.

    kendisi de bir bürokrat olan kafka, içinde bulunduğu, bir parçası olduğu şebekenin iç yüzünü, birey hayatına ve toplumsal gündelik yaşama nasıl nüfuz edip gerçekliği ve mantığı kırıp parçaladığını çok iyi görmüştür. kafka’nın bürokrasi-devlet aygıtı ve iktidar şebekelerinin işleyişi konusunda çok açık bir bilinci vardır.
    bu sebeple kitapta grotesk daha doğrusu kafkaesk bir tasvirle yansıtılan kurumlar ve onların insanları sadece gerçeğin bir başka algı düzlemindeki yansımasıdır.gerçekten çok uzak yada saçma tasvirler değildirler bunlar, zaten bu kurumlar ‘’saçma’’ dır ve o yüzden böyle tasvir edilmişlerdir.

    sonuç olarak, kafka’nın dava romanının genel olarak modernliği, modern devlet – bürokrasi yapılanmasının tahakkümcü yapısını deşifre eden bir eser olduğunu düşünebiliriz. anlattığı devlet ve iktidar ilişkileri doğrudan göndermeler değildirler, daha çok alt metin olarak örtük bir şekilde metnin içinde yer bulmaktadır.

    --- spoiler ---

    ---
    spoiler ---

    modern devletin bürokratik yapılanması karşısında bireyin durumunu, iktidar – birey ilişkisini ve çatışmasını anlama çabası bağlamında, kafka’nın bu eseri günümüzde ışıktır, yoldur, biçimdir.


    (tayyarcevat - 17 Ocak 2008 22:49)

  • comment image

    dava ablasının çocuklarıyla birlikte savaş yıllarını baba evinde geçirmek istemesi üzerine kafka’nın evden ayrılmak zorunda kaldığı bir dönemde yazılmaya başlanır.(ağustos 1914)

    kafka’nın diğer pek çok yapıtında olduğu gibi dava’da da kurulu düzen ilk okuduğunuz paragrafla bozulacaktır: “biri iftira atmış olacaktı josef k.’ya; çünkü bir sabah durup dururken tutuklandı. her sabah saat sekize doğru kahvaltısını getiren pansiyon sahibi bayan grubach’ın hizmetçisi o sabah ortalıkta görünmemişti. böyle bir şeyle ilk kez karşılaşıyordu, k.”

    bununla birlikte klasik eserlerde alışkın olduğumuzun aksine kafka’nın yapıtlarında büyük anlatıcı çıkmaz karşımıza,okuyucunun bilgisi josef k.’nınkinin önüne geçemez .

    dava’da da böyledir işte; k.’nın tutuklanmasına neden olan suçu ne tutuklayanlar ne de tutuklanan bilmektedir. kimsenin bu duruma bir anlam veremeyeceğini düşünürsünüz ancak aksine herkes çoktan kabullenmiştir durumu, k.’da dahil.cezası k.’nın hayatıdır bu suçun.

    henz politzer s. fischer yayınevinden 1965’de çıkan “franz kafka, der künstler” adlı yapıtında kafka’nın suçundan bahseder:

    “mahkemenin suçuyla karşılaştırıldığında k.’ nın suçu daha az paradoks değilse de, basit bir suç niteliğindedir.işlediği suçların hepsi ki bu daha çok ihmal suçlarıdır tutuklanmasını haklı göstermeye yetmez. k.’nın saptanabilen suçları sevgisizliği,mesleğine karşı gerçek bir ilgi duymayışı, yaşamsal güçsüzlüğü, kendisini çağdaş burjuva yaşamının temsilcisi yapan sıradanlığı bir sürü tutuklanmamış insanda görülebilecek şeylerdir. ayrıca kendisini sanık konumuna sokan suçu bilmemesi de suç olarak nitelenemez, çünkü mahkeme hizmetinde çalışan elçi ve habercilerden büyük çoğunluğunun da bu kanun hakkında bir bilgisi yoktur. mahkeme işlerini çok iyi bilen ressam titorelli gibi bir adam bile renkten söz bir kör gibi mahkemeden söz açar: kanunda -ben kendim okudum desem yalan- suçsuz kimsenin pek tabi aklanabileceği belirtilir, ama yargıçlar etkilenir diye bir kayda rastlanmaz. oysa benim bilip işittiğime göre durum tam tersidir bunun.”

    ardından bir otelin tavan arasında yapılan duruşmalar başlar. garip bir yerdir mahkeme salonu garip bir yerdedir de aynı zamanda. tüm duruşmalar boyunca bir türlü anlam veremeyeceğinizi düşündüğünüz olaylar yaşanır. duruşma sırasında genç bir hukuk öğrencisi mübaşirin karısına sarkıntılıkta bulunur, kadının çığlığı duruşmayı böler. mübaşirse bu durumu olağan karşılar ancak herkesin içinde yapılması rahatsız eder onu, sorgu yargıcının duruşma boyunca kürsüsünde bulunan kitapları karıştıran k. , ressamın kötü niyetinin gün gibi ortada olduğu çıplak kadın ve erkeğin yan yana bir resmini bulur..

    bununla birlikte davaya göre hayatını düzenlemiş olan k.’nın günlük hayatta karşılaştıkları da daha az kabul edilebilir değildir.

    k. wagenbach dava’nın bir cezalandırma fantezisi olduğunu söyler. nitekim ressam titorelli’nin k. ile yaptığı konuşma bunu kanıtlar niteliktedir. ressam davanın üç şekilde sonuçlanabileceğini söyler: gerçek aklanma, sözde aklanma, sürüncemede bırakma. ancak şimdiye kadar hiçbir gerçek aklanma ile karşılaşmadığını da eklemeyi ihmal etmez. k. ise haklı bir yorumda bulunur bir tek cellat bütün bir mahkemenin yerini alabilir.

    davaya ilişkin pek çok şeyin daha anlaşılır olmasını sağlan bir bölüm vardır: katedralde. k.’nın katedrale geliş sebebi ve onu katedralden içeriye girmeye iten nedenler tüm bunların aslında önceden tasarlanmış olduğu ve davanın tahmin edilenden daha fazla kişi ve kurumu içine aldığı izlenim uyandırır.

    katedralde bölümünde mahkeme hizmetinde çalışan rahip tarafından k.’ya bir mesel anlatılır ve k. kendisinden beklenen yanılgıya düşer: kapıcının taşralı adamı aldatmış olduğu. meselde taşralı adamın hikayesi anlatılır. kanun önünde bir kapıcı bekler taşradan gelen adam ise içeri bırakılmaz, kendisine şimdi giremeyeceği söylenir. taşradan gelen adamsa ölümünün yaklaştığı son ana kadar bekler ve sonunda kapıcıyı yanına çağırıp sorar: “nasıl oluyor da, bunca yıl benden başkası girmeye kalkmadı bu kapıdan?”. cevabı basittir oysa, kapı yalnızca taşralı adam içindir ve artık kapıcı kapıyı kapatabilir. aslında kanun taşralı adamı çağırmıştır ancak kapıcılardan geçecek izni vermemiştir kendisine.

    kafka’nın yakın dostu max brod’a göre k. elinden çıkıp giden suçsuzluğunu miskinlik içinde savunmaya çalışan biridir. k. da taşralı adam gibi kişilikten yoksundur aslında, meselde asıl kahraman taşralı adam değil kurtarıcı haberi ona çok geç veren kapıcıdır.

    kanun önünde meseli heinz politzer’e göre dava için bir çeşit seyrüsefer programı oluşturur. bu bakımdan k.’nın da sona yaklaştığını söyleyebiliriz.

    romanın “son” bölümünde k. evinden iki adamca alınır. şehrin dışı sayılabilecek bir yerde bir köpek gibi öldürülür, sanki bunun utancı kendisinden sonra da yaşayacaktır.

    aslında benim cevabını aradığım soru k.’nın bu cezadan kurtulmasının mümkün olup olmadığıdır. yani en azından davanın sürüncemede bırakılmasını sağlaması nasıl gerçekleşebilirdi.k. katedralde rahibe şu soruyu sorar “bir insan, insan olur da nasıl suçlu olabilir”. k.’nın suçu diğer insanlarda da görülebilecek şeylerdir. öyleyse k.’nın isyanı diğer insanlar arasından kendisinin keyfi seçilişinedir. çünkü k.diğer insanlar kadar suçlu ya da suçsuzdur. bu durumda k.’nın suçu kafka tarafından yüklenmiş bir suçtur. bu durumda cezadan kurtulması da mümkün değildir.


    (kayadaziplayan - 8 Kasım 2008 10:59)

  • comment image

    kafka'nın alt metinlerle, örtük bir şekilde romanın içine yerleştirdiği ifadeler ve kafkaesk atmosfere rağmen; joseph k.'nin katedralde papaz ile gerçekleştirdiği konuşma sonundaki çok yalın şu cümleler;

    '- 'yani ben de mahkemedenim' dedi papaz. 'öyleyse senden niye bir şey isteyeyim ki? mahkeme senden hçbir şey istemiyor. geldiğin zaman seni içine kabul ediyor, gittiğin zaman da seni hemen serbest bırakıyor.' '

    suçun nasıl , kim tarafından ve hangi yolla suçluya atfedildiğini anlamamızda yeterlidir.


    (tayyarcevat - 27 Aralık 2008 13:57)

  • comment image

    --- spoiler ---
    kullanılan farklı sembollerin kafka'nın içsel sıkıntılarının dışa vurumu olarak değerlendirebileceğimiz hukuki sistemle birlikte hayatın anlamını da sorgulayan bir başyapıt. bazı sembollerden bahsedecek olursak, kostümler, odanın büyüklüğü, kapının yeri ve büyüklüğü gibi göze çarpan semboller vardır.
    joseph k.'yı tutuklamaya gelen görevliler safari kıyafeti giyimektedir. yazar bu şekilde hukuk sistemini eleştirmeye başlar. ayrıca dayakçının giyidiği kıyafeti gözümüzün önüne getirebilirsek sado-mazo ve cinsellik içeren garip bir kostüm olduğunu farkederiz.
    bunun dışında "mahkeme her yerde" gibi bir durum söz konusudur, çünkü raslantısal olarak gittiği bir yerin aradığı mahkeme salonu olduğunu farkeder. mahkeme salonu dar ufak havasız olduğu betimlenmiştir, o kadar ki joseph k. dayanamayıp kendini dışarı atmıştır. ressamından tutun, papazına herkesin davadan haberi vardır.yani dava nedir? yaşama anlam kazandırma savaşı mıdır? bana kalırsa hayatın zorlukları ve dayatmak istediği "suç"lardır. biz bu suçlardan kaçtıkça özgürleşir, kabullendikçe içine gömülür ve pranga mahkumu gibi kalırız. hayatta da kimse bu "suç" larını birinin ağzından duyamaz ama aslında insan yapısına aykırı her hareket suçtur, bizi sürükler.
    butun kitabın anlatmak istediği papazın anlattığı hikayeyle pekiştirilmiştir. halktan bir adamla kapı koruyan karşı karşıya gelir. adam yoluna devam etmesi için izin vermesi gertiğini söyler, kapıyı koruyan izin vermez. yıllar boyu bekler kaçmaya eğilim verir, ama cesaret edemez. çünkü bir kapıdan sonra başka bir kapı gelmektedir ve her kapının önünde kendi koruyucusu vardır. bu yapı tıpkı hukuki sistemdeki hiyerarşiye benzese de günlük hayata da uyarlamak mümkündür.adam yıllarca bekler ama ondan başka kimse bu kapıya gelmez. ölmeden az önce o niye başka birinin kapıya gelmediğini sorar. o kapı sadece onun içindir ve sonsuza dek kapanmıştır. yani tıpkı bizim özgürlüğümüzü kısıtlayan suçlarımız gibi önümüzü görmesini engellemiş, takılıp kalmıştır.

    ---
    spoiler ---


    (keine sorge - 27 Aralık 2008 14:42)

  • comment image

    ahmet cemal çevirisinin son paragrafı şöyledir ve oldukça etkileyicidir:

    spoiler

    "ama beylerden birinin eli k.'nın gırtlağına sarılırken, öteki bıçağı yüreğine sapladı ve iki kez çevirdi. k. kaymakta olan gözleriyle yüzünün hemen yakınında beylerin yanak yanağa dayanmış olarak kararı izleyişlerini de gördü. 'bir köpek gibi' dedi, sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalacaktı."

    spoiler


    (bi mekan - 4 Kasım 2009 01:40)

  • comment image

    insan ile hayatin ve insan ile kaderin hayatta belirlenen rolune ve bunla beraber giden insan ozgurlugunu buyuk usta kafka'nin dava 'si kadar yaklasabilen bir baska yapit daha yazilmadi...(bkz: ne dedim ben)


    (soulforge - 2 Kasım 2002 16:42)

  • comment image

    kafka da bilemezdi seneler sonra bazı bir ülkede insanlar 4000 sayfalık kimsenin anlamadığı iddianamelerle içeri alınacak. oradan oraya koşturmaca garip ilişkiler ile kitabındaki şeyleri yaşayacak. yok lan belki de biliyordu onun için yazmıştı bunu değil mi?


    (theperfectman - 15 Temmuz 2010 23:50)

  • comment image

    ekşi sözlük ankara kitap kulübü olarak 2. toplantımızda tartıştığımız, çok değişik yorumlamalara açık kafka kitabı. bu da biraz varoluşşsal bir bakış açısı;

    --- spoiler ---

    ahmet cemal'in önsözü, kitabın varoluşçu olarak düşünülebileceğini hissettirdi. bu bağlamda ''dava'' hayatın özünü anlama çabası, varoluşsal sıkıntı olarak canlandı kafamda. yalnız başına yaşayan, hayatı boyunca sürekli yalnız kalmış olan, orta-üst sınıf üyesi kahramanımız joseph k. bir gün uyanır ve tutuklanır. tutukluluğunun nedeni hakkında fikri yoktur. kahraman bir sabah varoluşsal bir acıyla uyanıp, bunun nedenlerini anlamaya çalışmasını düşünebiliriz. muhtemelen hayatın amaçsızlığını duyumsamak gibi, çünkü davadan sonra işi de onun için o kadar önemli olmayacaktır. bu rahatsızlığın nedeni ile ilgili bir fikri yoktur kahramanımızın ama davayı bütünüyle anlamak hem bu acının nedenini anlamak hem de hayatın anlamını keşfetmek gibidir. ama rahibin son hikayesinde anlatıldığı gibi dava ve yapısı kişiye özeldir. davayı ve yasaları olduğu gibi anlamak isteyen (sistemi anlamak isteyen) joseph k. yasa kitabını açar ve yerine porno bir resim ve yüzeysel acılarla ilgili bir kitapla karşılaşır. yani, hayatın evrensel bir anlamı yoktur, joseph sadece kendi davasını çözmeye çalışmalıdır. bu nedenle rahibin dediği gibi başkalarından aldığı yardım gerçek bir yardım değildir, bu anlamı çözmekte tek başınadır. davayı çözebilmesi için geçmesi gereken kapılar ve bekçiler vardır son hikayede, hayatını istediği gibi yaşamış olmasının önündeki engeller gibi. ama bu engeller bizim dışımızda değil, içimizdedir. yani bekçinin dediği gibi rüşvet vererek bu kapıdan kurtulamazsın, doğru soruları sorarak o ''keşke''lerin yaşanmasını engelleyecek yaklaşımı yakalamalısın. olaya bu şekilde yaklaştığın şekilde, 1. bekçi olmasa da yerine 2. bekçi var, her zaman suç atılacak başka bir ''keşke'' çıkacaktır.

    k neden öldü, bu konu kafamda tam oturmuş değil. ama asıl suçlular davayı anlamaya çalışmayıp, sürümcemede bırakanlar. kitapta zanlı ifadesi geçmiyor suçları kanıtlanmamış olmasına rağmen, davanın açılmış olduğu kişiler otomatik olarak suçlu olarak geçiyorlar. dava sürüncemede kaldığı sürece de suçlulukları sürüyor. cezaları da saygınlıklarını yitirmiş, bir köpeğe dönüşmüş şekilde kendilerine bir kurtarıcı aramak. yine hayatın anlamını dinde aramaya ve din adamlarının kölesi olmaya gönderme olabilir. yine aynı soru, joseph k neden öldü? muhtemelen o kadar dipteydi ki, onun için bu acıdan aklanmak mümkün değildi, ya da ahmet cemal'in belirttiği gibi aklanmanın tek yolu mahkum olmak yani k'nın seçtiği gibi ölmekti. tabi k yine kendini öldürebilecek kadar suçsuz değildi, sadece kendisinden başka birinin bu durumu düzeltemeyeceğinin farkında, ki polisten kaçması da bu yüzden.

    ---
    spoiler ---


    (rouxburg - 20 Nisan 2011 00:55)

  • comment image

    her kim ki bu kitaptan bahsederken "dönemin hukuk sistemine getirilmiş bir eleştiri" minvalinde şeyler mırıldanıyorsa, o kişi kitabı anlamamış demektir. kitabın hukuk veya genel olarak sistem eleştirisi ile alakası yok. hayır bunu düşünen okur sayısı azımsanmayacak derecede de o yüzden parmak basayım dedim. evet.


    (anti em - 16 Aralık 2011 21:52)

  • comment image

    hep bir dava var sonunda, dava ömür boyu diye düşünmemizi sağlayan; sebebini joseph k. nın da anlayamadığı sorgulamasında herkesin ve her şeyin onu yalnız bırakışını okuduğumuz bir başyapıt.

    --- spoiler ---

    sebep gösterilmeden sorgulanmaya başlayan, sorgulaması 1 sene süren k., sonunda yine sebep gösterilmeden öldürülüyor.

    bu sorgulama süresinin ilk anından itibaren k nın sorduğu iki kritik soru var: "ne ile suçlanıyorum?" ve "beni kim yargılıyor?". kitap boyunca aslında birinciden çok ikincinin cevabının arayısına yönelen k., üst yargıçlara ulaşmak için bütün enerjisini harcıyor, bütün ilişkilerini kullanıyor ama kitabın sonunda rahibin anlattıgı su yasa önünde bekleyen taşralı hikayesiyle bütün çabasının boş yere olduğunu anlıyoruz. çünkü kapılar ve önündeki bekçiler hiç bitmez. hayat boyunca yargılanırsın aslında yargılandığının bile farkında olmadan. rahibin dediği gibi " mahkeme senden bir şey beklemez, istediğinde gelir; istediğinde gidersin."

    kafka da aslında mahkemeden hiçbir şey beklemez. en baştaki k.nın kendine güveni ve bu mahkemeyi ciddiye almayışı, kitapta zamanla azalır. yerini boşa çabaladığını anlayan bir adamın çaresizliğine ve o isyan yerine kabullenişe bırakır. bu sorgulamayı hiçbir şekilde bir sebebe, sonuca bağlayamaz. bu konuda yardım beklediği kişilerin tek tek önemsizleşmesi, her bölümde büyük bir heyecanla yardım istediği kişinin değişmesine rağmen sonraki bölümlerde adının bile anılmayışıyla birlikte bu tekrarın rutinleşmesi okuyucuda da ister istemez beklentisizliğin buhranını yaratıyor.

    yoğun sistem eleştirisinde aile de payını alıyor. aslında k. nın o duruşunu bozan ve çaresizce çırpınmasına neden olan amcasıdır. davada aile üyelerine değil, sadece başkalarının algılarına değer veren bir kurumdur ve bu yüzden k.nın bütün ciddiye almayışlarına karşın durumun dramatikliğini aile adının kirlenmemesi için abartarak anlatan kişi amcasıdır. işte kitaptaki başlıca kırılma noktalarından biri budur benim için. çünkü bundan sonra k. amcasının gösterdiği yoldan yürür ve davanın günden güne kendi hayatını daha fazla etkilemesine izin vermiş olur.

    diğer kırılma ise ilk sorgulamasında yaşanır. orada yaptığı ateşli konuşmasını dinleyen kalabalık alkışlarla ve ıslıklarla eşlik eder k. ya. ancak bir süre sonra k. odanın diğer köşesinde olan ve kadını taciz eden hukuk öğrencisine bütün ilginin kaymasıyla durumu anlar. aslında orada yaptığı konuşmada bunu sadece kendi davam için değil hepiniz için yapıyorum der ve kitle de yogun bir tezahüratla karşılık verir. ancak bu tezahürattan daha büyük bir tepkiyi bu tacizin almasıyla k. da durumu fark eder. oradaki insanlar için o sadece anı dolduran dediklerinden cok sahne performansıyla alkış almış biridir. ve mahkeme nasıl sorgulanamayack bir yapıya sahip gibi gösterilmişse, bu insanlar da bu kadar sorgulamadan uzak ve mahkemenin kendi düzenin devem etmesi için yarattığı insanlar gibi gösterilmiştir.

    son kırılma noktası ise rahiple konuşmasıdır. rahipten yardım beklemesi, aslında siz farklısınız demesi ve rahibin bunu reddetmesi ile herkesin mahkemenin bir parçası olduğunu ve hepsinin amacının görevlerini yerine getirmekten ibaret olduğunu anlarız.

    ve kitabın son bölümündeki ışık, o bir anlık umut rahibin anlattığı hikayenin sonuyla birleşince bütün o kafkaesk etki tekrar üstünüze çöküyor.

    ---
    spoiler ---

    bakışları, taş ocağına bitişik evin son katıyla karşılaştı. çakan bir ışık gibi, pencerenin iki kanadı açılıverdi. bunca mesafeden, yukarıdan incecik ve alabildiğine zayıf görünen biri, kollarını uzatarak aniden aşağı eğildi. kimdi bu? bir dost mu? iyi yürekli bir kimse mi? başına gelen felakette payı olan biri mi? ona yardım etmek isteyen biri mi? tek kişi miydi? hepsi orada mıydı? hâlâ bir kurtuluş olabilir miydi? henüz ortaya atılmamış itirazlar mı vardı? mutlaka vardı. mantık istediği kadar sarsılmaz olsun, yaşamak isteyen bir adama direnemez. hiç görmediği yargıç neredeydi? hiçbir zaman ulaşamadığı yüksek mahkeme neredeydi? ellerini kaldırıp parmaklarını açtı.
    --- spoiler ---

    ---
    spoiler ---


    (incir rakisi - 28 Şubat 2014 12:28)

  • comment image

    ahmet cemal'in yazdığı önsözde şu şekilde özetlenen romandır:

    --- spoiler ---

    kafka'nın burada anlatmak istediği, k.'nın aslında zaten yaşam ya da dünya tarafından tutuklanmış, fakat bunun bilincine hiçbir zaman varamamış oluşudur. bu, her insan için geçerli bir konumdur. dava'da yer alan bütün ayrıntılar, bu tutukluluğun kanıtlarıdır. bu bağlamda romandaki mahkeme süreci, yaşam süreciyle eşanlamlıdır; yaşam tarafından tutuklanmış olmaya bir son verme girişimi, yani elde edilecek mahkumiyet, tutuklulukla birlikte yaşamın da son bulması anlamına gelecektir.

    ---
    spoiler ---


    (handlewithcare - 21 Mart 2014 14:43)

  • comment image

    franz kafkanın karanlık romanlarından biridir..
    beni en derinden etkileyen sözleri bunlar olmuştur:

    yapılmamış, unutulmuş itirazlar mı vardı? şüphesiz vardı böyle itirazlar. gerçi yerinden oynatılamazdı mantık, ama yaşamak isteyen kimseye de karşı duramazdı. neredeydi yargıç? neredeydi yüksek mahkeme? konuşacaklarım var! el kaldırıyorum işte!


    (mussessein - 24 Temmuz 2004 00:21)

  • comment image

    insanın sırf yaşamak dolayısıyla sorumluluğunu aldığı doğuştan suçluluk duygusunu ve onunla kendi özgürlüğü uğruna olan savaşını konu alan kafka romanıdır. aslen hiç kurgulanmamış ve yazar tarafından gözden geçirilmemiştir. hatta yazar bu tamamlanmamış fragmanlardan oluşan eserini, diğer tüm eserleriyle beraber vasiyetiyle dostu max brod'a teker teker yakması ve sonsuza kadar yayınlamaması için teslim etmiş, böylelikle ondan yaşamı boyunca bütün yazmış olduklarını bulup, toplayıp yok etmesini rica etmiştir. ancak max brod, kafka'nın ölümünün ardından bu ricayı yerine getirmeyerek, kendi çabasıyla hemen tüm kafka eserlerini orijinaline zarar vermeksizin düzenleyip yayınlatmıştır. işte dava (der process) da bunlardan sadece bir tanesi olmuştur.


    (wings of gwaihir - 28 Haziran 2004 05:06)

Yorum Kaynak Link : der prozess