Süre                : 1 Saat 32 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Nisan 2009 Perşembe, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Animasyon,Komedi,Drama,Aile
Taglar             : hareketi durdurun,Siyah komedi,Hareket hareketi durdur,Kil animasyonu
Ülke                : Avustralya
Yapımcı          :  Melodrama Pictures
Yönetmen       : Adam Elliot (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Adam Elliot (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Toni Collette (IMDB)(ekşi), Philip Seymour Hoffman (IMDB), Barry Humphries (IMDB)(ekşi), Eric Bana (IMDB), Bethany Whitmore (IMDB)(ekşi), Renée Geyer (IMDB), Ian 'Molly' Meldrum (IMDB), Julie Forsyth (IMDB), John Flaus (IMDB), Christopher Massey (IMDB), Shaun Patten (IMDB), Carolyn Shakespeare-Allen (IMDB), Leanne Smith (IMDB), Michael Ienna (IMDB)

Mary and Max (~ Mary ve Max) ' Filminin Konusu :
Mary ve Max, Adam Elliot'un ilk uzun metrajıdır. Mary, Avustralya'nın kenar mahallerinden birinde yaşayan, sorumsuz ve yoksul bir aileye sahip olan, sekiz yaşındaki yalnız bir kız çocuğudur. Küçük kızın konuşabildiği tek kişi mektuplaştığı Avustralyalı bir savaş gazisidir. Postaneye gittiği bir gün şans eseri bir New York adres rehberi görür. Rehberi karıştıran Mary, New York'ta yaşayan Max Jerry Horowitz isimli bir adama mektup yazmaya başlar. Max, Manhattan'daki dairesinde yalnız yaşayan, ruhsal problemleri olan asosyal ve obez bir adamdır. 44 yaşındaki Max, Mary'nin mektubunu alır ve cevap yazmaya koyulur. Aralarında gelişen dostluk hayat hakkında acı ve tatlı gerçeklikleri beyaz perdeye sevimli ve dokunaklı bir şekilde yansıtır.


  • "gorundugunden daha karanlik bi filmsuratinizda anlamsiz bir tebessum, gozunuzun birinde iki damla yasla terk edebilirsiniz salonu"
  • "son zamanlarda izlediğim en güzel film. şu sıkıcı ve yağmurlu günde evde gözyaşları içinde kahkaha atmak iyi geldi."
  • "sen çocukluktan beri sevdiğin adamla git evlen , o da gitsin kıllı korkuluğa kaçsın . (bkz: ya ben lan neyse bişey demiyorum)take a seat muhabbeti için de ayrı bir tebessüm."
  • "ne yazsam hakkında diye düşünüp duruyorum ama doğru dürüst bir şey gelmiyor aklıma. güzel film, çok güzel."seninle hiç dalga geçtiler mi?""
  • ""seni affediyorum çünkü mükemmel değilsin" max jerry horowitz"
  • "beyinden gülümsemek ile beni benden almış animasyon. insanın gözü güler, dudakları güler de... çok ince ve özel bir ayrıntı olmuş. tebrikler"




Facebook Yorumları
  • comment image

    adam elliot'un yeni stop motion animasyon filmi olmakla birlikte, çekimleri 13 ay sürmüş. hafta başına 2,5 dakikalık stop motion bölüm çekmişler. iki mektup arkadaşının hikayesini anlatmakta film, bir komedi filmi olsa da, intihar, yalnızlık, alkolizm gibi konuları işlemekte. toplam yapım süresi beş yılı bulmuştur.

    max 44 yaşındaki obez bir new yorkludur ve mary de 8 yaşında patateslerden kolye yapıp satan, arkadaşsız bir avustralyalıdır. adam elliot, hikayenin kendi başından geçen bir mektup arkadaşlığından esinlendiğini söylemiştir.
    http://www.maryandmax.com/


    (goldenwand - 14 Ocak 2009 11:27)

  • comment image

    --- spoiler ---

    gorundugunden daha karanlik bi film
    suratinizda anlamsiz bir tebessum, gozunuzun birinde iki damla yasla terk edebilirsiniz salonu
    ---
    spoiler ---


    (prion - 5 Ekim 2009 23:07)

  • comment image

    adam elliot'un tedirgin ruhlara armağanı, bipolar animasyon film..

    film sektörü icad olalı milyonlarca yapımla boku çıkarılan sevgi, arkadaşlık, yalnızlık gibi kavramları klişeleştirmeden aktarmayı başarması ve arada sıkıntı vermeden bir solukta izlenebilmesi anlamında gerçekten lezizdir.

    özellikle tim burton koleksiyonerlerince takdir edileceğini tahmin ediyorum, ben ettim mesela..


    (nightymel - 29 Ekim 2009 20:13)

  • comment image

    son zamanlarda izlediğim en güzel film. şu sıkıcı ve yağmurlu günde evde gözyaşları içinde kahkaha atmak iyi geldi.


    (aton karimca - 1 Kasım 2009 17:56)

  • comment image

    şirin karakterleri olan sevimli bir stop motion gibi başlayıp gittikçe hüzne boğan bir seyir izliyor.. finalinde rahatlıkla gözyaşlarına boğulabilirsiniz..
    ve evet earl grey adında biriyle evlenmek gerçekten nefis olmaz mıydı?


    (fireball - 6 Kasım 2009 00:04)

  • comment image

    yalnızlıktan muzdarip, biri 8 yaşında ki mary, diğeri 44 yaşında ki max' in kıtalar arası mektup arkadaşlığını konu alan stop motion filmi.

    dikkat! yazının bundan sonraki bölümü inceleme ile birlikte filmin özeti sayılabilir... izlemeyenler okumasın.

    mary avustralya'da yaşayan aile şefkati ve ilgisinden yoksun, horozu ve yıllardır evinden çıkamayan agorafobi sahibi yaşlı karşı komşusundan başka arkadaş olarak sayabileceği kimsesi olmayan minik sevimli kızımızdır.
    max ise; talihsiz, obezite, obsesif, toplumun erdem olarak addettiği pek çok davranışı doğallığıyla hiçe sayan, evcil hayvanları, gözleri görmeyen ve kafadan kontak bir yan komşusunu saymazsak psikoloğu dışında kimsesi olmayan, aşk adına herhangi deneyim yaşamamış, yaşı bir hayli ilerlemiş sevimli karakterimizdir.

    tesadüf eseri mary'nin bir mektubuyla arkadaşlıkları başlar..aradan yıllar geçerken birbirlerine hayatlarını naif bir şekilde açarlar..böylece yalnızlıklarından yavaş yavaş kurtulmaya başlarlar..kendi hayatlarındaki gelişmeleri birbileriyle paylaşırken aynı zamanda birbirlerine ne kadar bağlandıklarını da görürler..aralarında herhangi bir dargınlık meydana geldiğinde, farkedilmeden gelişen sevgilerinin birbirlerini depresyona nasıl iteceğini görürler..

    seneler akmaya devam ederken, mary yeni evliliğiyle beraber yitirdiği özgüveni kazanmaya başlar.. max' in hayatı da motonluktan kurtulmaya başlamıştır.. fakat mary' nin yaptığı akademik araştırmada max' i ve onun hastalığını incelemesi max'i küplere bindirir ve aralarının açılmasına neden olur.. bu gelişmeden sonra hayatları artık eskisi kadar iyi değildir.işte bu noktada birbirlerine ne kadar bağlandıklarını ve aslında hayatlarındaki olumlu gelişmelerin kaynağının birbirleriyle olan paylaşımları olduğunu anlıyoruz.

    bu dargınlık dönemi max'in mektubuyla sonlanır ki çok kritik bir ana denk gelerek.. filmin bu kısmından sonrası mary'nin sürpriz bir şekilde america' ya gitmesi ve yanında götürdüğü bir sürprizle bağlanır.lakin mary'i daha ilginç bir sürpriz beklemektedir...

    hem güldüren, hem de üzünlendiren bir arkadaşlık filmi ''mary and max''.izlediğim stop motion filmler arasında yerini baş köşede almıştır...


    (keke23 - 15 Kasım 2009 00:24)

  • comment image

    favori filmim forrest gump 'ı tahtından indirip yerine oturmuş olan filmdir. daha güzel bir hikaye ne duydum, ne de izledim. en az bir kız çocuğu kadar saf, en az yaşlı bir adam kadar yorgun bir film. hayatta değiştirebileceklerimiz olduğu kadar, kaderin de bizi parmağında oynattığı gerçeğini yüzümüze vuran bir başyapıt. sadece max'i seslendiren abiye saygı için bile izlenmelidir. allahım o ne kadar güzel bir mektup okumaktır. verdiği çok mesaj var, hepsi alınası, başucuna konulası. fakat filmin sonunda geçen şu yazı bile her şeyi özetlemeye yetiyor:

    'god gave us our relatives; thank god we can choose our friends.' (tanrı bize ebeveynlerimizi seçme şansı vermemiş olabilir; tanrıya şükür ki arkadaşlarımızı seçme şansımız var.'


    (snob - 8 Aralık 2009 01:00)

  • comment image

    yalnızken izlenmesi gereken bir film. ama yapa yalnız kalmalısınız, öyle odada yalnız başınıza manasında değil, kendinizi yalnız hissetmelisiniz, bir merhaba diyecek kimseniz yokken izlemelisiniz. izlemelisiniz derken de tavsiye niteliğinde değil, emir kipinde izlemelisiniz. şu dünyada mümkünse her insan bir süre yalnızlığı tatmalı, bu ve buna benzer filmler izlemeli, o duyguyu yaşamalı ki...


    (beyinter - 29 Ocak 2010 18:14)

  • comment image

    ne yazsam hakkında diye düşünüp duruyorum ama doğru dürüst bir şey gelmiyor aklıma. güzel film, çok güzel.

    "seninle hiç dalga geçtiler mi?"


    (g6pdh - 6 Şubat 2010 14:50)

  • comment image

    bir kaç yüz yıl önce ki .ektup arkadaşı.a sanırı. yazacak bişeleri. var artık dedirten 90 dakikalık şaheser.

    --- spoiler ---
    asperger sendro.u bir enine genişleyen a.ca ve boyuna gelişen ilgiden yoksun büyü.üş avustralyalı bir bebenin .ektup arkadaşlığı. fil. başadıktan he.en sonra hiç bit.esin istiyor insan, ve bittikten sonra söz veriyor artık yerlere iz.arit at.a.aya...
    ---
    spoiler ---
    hakkında bu kadar sığ bir entari girdiği. için de ayrıca kendi.e tüh diyor, ek.ek arası hobby i.i yeyip yatıyorum.

    edit: gelen mesajlar doğrultusunda bir açıklama: demek istediğim o ki 'm' leri max'a ithafen noktaladım.


    (ucmayayokkanadim - 22 Şubat 2010 02:36)

  • comment image

    beyinden gülümsemek ile beni benden almış animasyon. insanın gözü güler, dudakları güler de... çok ince ve özel bir ayrıntı olmuş. tebrikler


    (ekotopya - 14 Mart 2010 23:04)

  • comment image

    filmdeki tüm karakterlerin iki isimli olduğu film. "amelie seven bunu da sevdi" türünden.

    benim gibi ayrıntıları sevenlere özel yapılmışcasına benimsedim filmi. her bir cümlesi ayrı güzel resmen. tek tek, ayrı ayrı incelemek, dikkat etmek lazım.

    --- ağır spoylır ---

    max'in bulduğu yeni kelimeleri çok sevdim.

    sürekli "test" edilmesi gereken sherry'den, "ödünç" almaya, jüri üyelerinin "seçkin"liğinden tutun da, "kuş saldırıları polikliniği"ne , "please take a seat" esprisine, max' in toplantıdaki kadını tiksindirmek için bulduğu çözüme, "max için gözyaşları"na , beyin gülümsemesine, mary'nin yerden kalktığı andaki saçına, renk farklarına da ayrı bayıldım.

    ayrıca max mektup yollarken hep almanca konuşuyor, bir sahnede arkadaki dükkanın camındaki yazı da almanca, metro sahnesinde metronun içinde "adam was here" yazıyor, bir de söylenmiş mi bilmiyorum bir audrey hepburn tiplemesi/göndermesi de mevcut filmde.

    bir de damien'in en sevdiği şarkıcı boy george, en sevdiği yunan adası mykonos ve evlenirlerken mary'nin gelinliğini o yapıyor, bilmem anlatabildim mi? aloo. ipuçlarını birleştirmek lazım.

    bir de mary'nin kendine çok güvenmeye başladığı, buna öpücük filan attığı sahnelerdeki surat ifadesine dikkat edilirse, gayet belliymiş zaten onun desmond'a kaçabileceği zaten. neyse.

    --- çok pis spoylır ---

    "bunu yapmak göz rengimi değiştirmeye çalışmak gibi olurdu ! "


    (bal i shikeste - 29 Haziran 2010 00:05)

  • comment image

    max'in şu şahane satırlarıyla biten olağanüstü film:

    spoiler

    sevgili mary,

    lütfen mektubun yanında yolladığım noblet koleksiyonumu seni affetmemin bir göstergesi kabul et. kitabını aldığımda beynimin içindeki duygular bir kurutucuya atılmışçasına birbirlerine çarpıp durdular. hissettiğim acı dudaklarımı yanlışlıkla birbirine zımbaladığımda hissettiğim acının aynısıydı.

    seni affediyorum, çünkü sen mükemmel değilsin. hiçbir insan mükemmel değildir, evimin dışına çöp atan adam dahil. gençken kendim haricinde herhangi biri olsam ne iyi olurdu diye düşünürdüm. doktor bernard hazelhof ıssız bir adaya düşsem kendi kendime alışmak zorunda olacağımı söyledi. sadece ben ve hindistan cevizleri... kendi kendimi kabul edecekmişim, olduğum gibi, bütün kusurlarımla. çünkü kusurlarını kendin seçemezsin. onlar bizim bir parçamız ve onlarla yaşamak zorundayız. oysa arkadaşlarını kendin seçebilirsin ve ben seni seçtiğim için çok mutluyum. doktor bernard hazelhof ayrıca her insanın yaşamı uzun bir yola benzer demişti. bazılarınınki sağlam döşenmiştir, bazılarınınkinde ise çatlaklar, muz kabukları, sigara izmaritleri vardır. senin yolun da benimki gibi ama benimki kadar bozuk değil. umarım bir gün yollarımız kesişir ve bir şekerli sütü paylaşabiliriz.

    sen benim en iyi arkadaşımsın. sen benim tek arkadaşımsın.

    amerikalı mektup arkadaşın max jerry horowitz.


    (dinasoul - 16 Nisan 2011 02:54)

  • comment image

    stopmotion bir film seyrederken insanın ağlayabileceğini kanıtlamış adam elliot filmi.

    --- spoiler ---

    max'in öfkeyle, m harfini daktilodan çıkarıp mary'ye yollayışı, bir harfi hayatından çıkarmanın aslında karşındakine verilecek en sert cevap olduğunu düşündürmüştü.

    ---
    spoiler ---


    (the cipcirkin ordek yavrusu - 8 Mayıs 2011 02:16)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmlerin ve kitapların insan hayatında yer edebilmesi için belli zamanları olması gerektiğini düşünürüm.

    bu anlamda kendi hayatımda da aldığım kitap ya da filmlerin çok azı alındığı zaman diliminde izlenmiş ve okunmuştur. saçma ya da snobca gelebilir ama emin olun alakası yok, duygu durumumun o filme ya da kitaba hazır olması gerek ve bu bazen aylarca bile sürebiliyor.

    mary and max'i antalya'dan bir arkadaşım yolladı, akademi ödüllü, muhteşem bir animasyon olduğunu belirterek hem de.

    seveceğime emindi.

    dvd arkasındaki özeti, resmi çok hoştu. ama izlemek istemiyordum ısrarla.

    3 ay boyunca rafta öylece bekledi. onun yerine onlarca film izledim ama ona gitmedi elim bir türlü.

    arkadaşım da alındı bu arada, neden izlemiyorsun, çok zor buldum, nerelerden gönderdim, zevkime güvenmiyor musun tarzı bir sürü haklı sitemleriyle.

    bugün akşam üstü eve döndüğümde havanın da kasvetine sığınarak bir film izlemeye karar verdim.

    ve elbette mary and max olacaktı bu.

    kendi tarzında izlediğim en harika ve gerçekçi animasyonlardan biri.

    ağır derecede hüzünlü, bir o kadar doğal ve eğlenceli.

    üstelik öylesine gerçek ki.

    8 yaşındaki bir çocuğun ilk kez mektup yazdığı birine bir paket çikolata göndermesi, kalbinde sıkışıp kalmış o harika sevginin en saf ifadesi değilse nedir ?

    50'li yaşlarına gelmiş, iflah olmaz bir yalnız olan adamın, yaşama gayelerinden biri olan oyuncak koleksiyonunu edindikten sonra, onu, tek ve en iyi arkadaşına tereddütsüzce göndermesi kalbinde sıkışıp kalmış o harika sevginin en saf ifadesi değilse nedir ?

    iki yalnız kalbin sadece yazı yoluyla kıtaları aşıp birbirini bulması hayatın en olağan mucizelerinden biri.

    mary and max olağan mucizeleri keder ve neşeyle süsleyebilmeyi başarabilmiş harika bir stop motion animasyon.

    kendinizi hazır hissettiğinizde mutlaka izleyin.

    biraz mendil eşliğinde ve akşamüstü saatlerinde elbette.

    ---
    spoiler ---


    (gonulcuk - 12 Mayıs 2011 20:22)

  • comment image

    yapım aşaması beş yıl süren, yaklaşık elli kişilik bir çalışma ekibinin olduğu stop-motion tekniğiyle yapılmış animasyon filmdir. izlemesi 92 dakika süren bu film için, her bir animasyoncu günde 4 saniyelik sahneler yapabilmiştir. max’in daktilo sahneleri ise tam anlamıyla emek isteyen, yapımı saatleri bulan çalışmalar sonucu aylar süren bir çabanın ürünüdür.

    işin teknik ve zorlu kısmını, bu cümleyi gerçekten kurmak istemiyorum ama, bir yana bırakacak olursak benim için başyapıt olmasının yanında konu itibariyle gerçek hayattan alınmıştır. “gerçek hayat” derken, tam anlamıyla gerçek hayattan bahsediyorum, yaşanmış bir hayat olmasının dışında. yaşamın tüm ironileri, gülünç ve önemsiz görünen ayrıntıları filmin son saniyesine kadar bütün karakterler için belirleyici özellikler olmuştur. karakterlere öylesine özen gösterilmiş ki, çoğunluğa göre basit ayrıntılarla dolu özellikler, karakteri film ile bütünleştirmiş. bana göre genel izleyici kitlesinden, filmi izledikten sonra “samimi” bir hava soludum yorumu da bundan kaynaklıdır. amerikan filmlerinin, düzenli, nezih ve her evin büyük bir garajı olduğu, karakterlerin günlük konuşmalarında bir nietzsche bir kafka edasında konuştukları ya da çok güzel/yakışıklı, kariyerli, popüler, çok fakir,ünlü bilmem ne olma abartılarından oldukça uzaktır. kısacası karakterler sıradan ve kusurludur. çoğu filmde olmadığı gibi.

    mary’nin max’e kendi çizdiği resimlerle “mutlu ve üzgün” olmanın yüzlerimize nasıl yansıdığını göstermesi, gözyaşlarını kavanoza koyup göndermesi güçlü görünen duruşlarımızı hiçe çıkaran bir gerçek olmakla birlikte salya sümük izlememe sebep oldu. 8 yaşındaki mary’nin büyüdükçe gelişen ve değişen fiziksel ve ruhsal durumunu, cinselliğe olan eğilimini anlatırken, anne portresinin onun için ne kadar farklılaştığını fark edebiliriz. aslında sadece olay olarak gördüğümüz her şeyin, kavram olarak açıklaması, bu filmde fazlasıyla başarılı. mahalle komşularına kadar detaylara inilmiş, agorafobisi olan bir komşu neredeyse her gün gösterilmiştir. bunlara sadece detay olarak bakmayıp, bütün bunları birleştirince mary’nin onu max ile buluşturan sebebi ortaya çıkıyor: yalnızlık. yalnızlık gibi soyut bir durumu en somut haliyle ortaya koyuyor mary and max. mary için sevdiği çizgi filmdeki kendi yaptığı nobletleri, max için daktilosuydu onlara bir gün daha nefes almalarını kolaylaştıran. mektuplar yazılıyor, tek karşılık beklentisi var; cevap gelmesini beklemek. sözler veriliyor, hatalar yapılıyor. sözler geç tutuluyor. her şeye geç kalışımızın acı hali gözlerimizin önüne seriliyor. mary ve max’in karşılıksız mektup arkadaşlığının saflığından etkileniyoruz, karşılıksız bir şeylerin olamayacağını kendimize inandırdığımız için. ciddiyetimizin bizi nasıl ironik bir hale getirdiği, ciddi olduğumuzda ne kadar gülünç duruma geldiğimizi gösteriyorlar bize.
    pek çok objenin sembolik bir anlam taşıdığı bu filmden, hem teknik hem de bütün itibariyle aldığım haz bir yandan da beni üzüyor. anlamsızlığın anlamlandırılması hiç bu kadar üzmemişti.

    “do not worry about not smiling. my mouth hardly ever smiles, but it doesn’t mean ı’m not smiling inside my brain”

    “gülümsemeyi kafana takma. ağzım neredeyse hiç gülmez. ama bu, beynimin içinden gülümsemediğim anlamına gelmez.”

    ..”hopefully,one day our sidewalks will meet and we can share a can of condensed milk. you are my best friend. you are my only friend.” max

    ..”umarım ki, bir gün yollarımız kesişir ve bir kutu yoğurdu paylaşabiliriz. sen benim en iyi arkadaşımsın, sen benim tek arkadaşımsın.”


    (landho - 20 Mart 2013 00:15)

  • comment image

    ben bi ağla... bi ağla...

    sahiden böyle insanlar var. yapayalnız. biraz ben. biraz da hiç ben değil.

    tavanıma ne asardım diye düşündüm. kimin fotoğrafını taşırdım aynamda? kim severdi beni?

    hesapsız kitapsız arkadaşlarım var mı diye düşündüm. bir kişi geldi aklıma. şükrettim. 1 dedim büyüktür hiçten. arkadaş demiyorum; çok var ondan.

    benimle kavga edecek ve mükemmel olmadığı/mükemmel olmadığım için beni affedebilecek...

    ben bi ağla... bi ağla...

    aşk mesela...

    var mı?

    son çikolatamı vereceğim kadar seveceğim biri? tüm defolarından öpeceğim ve sırf o kırıldı diyerek emeğimi düşünmeden çöpe atabileceğim?

    ben ne kadar iyi bir dostum? ne kadar iyi bir insan?

    ne kadar yürürdüm ben, yaralarımdan utanmadan?


    (demesi kolay tabii - 28 Ekim 2013 01:58)

Yorum Kaynak Link : mary and max