Çıkış Tarihi     : 25 Temmuz 2001 Çarşamba, Yapım Yılı : 2001
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : Finland,ABD,İngiltere,Kanada,Avusturya
Yapımcı          :  Remedy Entertainment , 3D Realms Entertainment , Rockstar Games
Yönetmen       : Sam Lake (IMDB)(ekşi), Sam Lake (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : James McCaffrey (IMDB)(ekşi), Haviland Morris (IMDB)(ekşi), Chris Phillips (IMDB), Jane Gennaro (IMDB), Adam Grupper (IMDB), Peter Appel (IMDB), Tye Alexander (IMDB)(ekşi), Joe Dalo (IMDB), Chelsea Altman (IMDB), Joseph Ragno (IMDB), Joanie Ellen (IMDB), Ricky Ashley (IMDB), Victoria Pontecorvo (IMDB), Joe Maruzzo (IMDB), John Randolph Jones (IMDB), Jeff Gurner (IMDB), Julia Murney (IMDB), Bruce Kronenberg (IMDB), Dominic Hawksley (IMDB), Navid Khonsari (IMDB), Renaud Sebbane (IMDB)

Max Payne (~ Dark Justice) ' Oyununun Konusu :
Max Payne is a video game starring James McCaffrey, Haviland Morris, and Chris Phillips. A troubled NYPD cop is framed for murder and finds himself being hunted by the police, the mob, and a ruthless corporation.


  • "max payne'e sıkılan bütün kurşunların max payne'e girmek yerine sağa sola gitmesinden dolayı filmi easy'de çektiklerinin düşünüyorum.ayrıca(bkz: rövaşata çeker gibi pompalı kullanmak)"
  • "eve aldığım ecza dolabını banyoya asınca anladım ki "aga biz bu oyundan çok etkilenmişiz..""
  • "bu oyunun sonunda "the pain has only begun.more will follow" cumlesi gecer. bu demektir ki max payne 2 3 gelecektir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    :(.

    simdiye kadar, izledigi non-brainer erkek filmlerinden her seferinde maksimim hazi almaya calismis olan ve ilk teaser trailer'i izlediginde gaza gelip tozlu cd raflarindan itinali bir calisma ile (dile kolay yedi sene olmus oynayali) oyunu bir kez daha bulup yukleyen ve aradaki yedi senede artan ingilizceye sevinip, konuda anlamadigi bir cok seyi aciga kavusturan bir bunyenin, kesinlikle hayal kirikligina ugrayarak ayrilacagi bir film olmus max payne.

    ve bu karara varmak bir cok filmin aksine sadece besinci dakika da kafaniza vurulmakta, hele ki levent - taksim metrosunda bile hala agir cekimle oraya buraya atlama istegi duyuyor iseniz caniniz biraz daha fazla yanacak. cunku butun o karizmatik kafamizda butunlesen subway sahnesi sadece 3 tane junkie'nin saatimi geri ver ulan hoduk max demesi ve mark whalberg abimizin umut sarikaya karikaturu gibi cemcuk agizla bakip iki tane yumruk atmasindan ibaret, oysa ki aslen kitap uyarlamasi olsa da bir baska max payne klonu olan death sentence bu filmin veremedigi silah sahnelerini ve ailesini bosu bosuna kaybetmis olan bir insan evladinin hissiyatlarini cok daha iyi vermekte idi. ayrica en azindan cok az da olsa ates edilince kopan bir bacak ve kan, evet kan vardi. hangi akla bu filmi pg 13 yaptiklari tartisilmaya gayet musait. cunku yedi sene once bu oyunu oynayan ve asil hedef kitlesi olmasi gereken bilgisayar oyuncularinin bugun filme gidememesi icin o zamanlaron yasinda olmalari gerekecekti. gerci mpaa filmin bu haline bile basta r vermek istemis fakat yonetmen yok abi herkes seyretsin iste dediginden dolayi cogu seyi kesip bicmis, eger dvdsi ciktigi zaman director's cut'a da erisebilecek olursak hic de fena olmaz.

    ayrica yonetmenimiz birde fan isteklerini olabildigince yapmaya calistik diye buyurmuslar. hadi ne kadar dogru bunu inceleyelim diyecek olursak eger, ulan valkyre' yesildi! diyerek baslamak istiyorum ne halt yemek icin mavi yaptiklari merak konusu. bunun yani sira;

    --- (isbu entry'nin buradan sonrasi tamamen spoilericerecektir. read at your own risk) ---

    yahu mona sax'e diz coker mi max payne? sozum sana wahlberg ne demek hic oyunu oynamadim baglanmak istemiyordum yahu? ne demek senaryo baglanmam icin yetti? kutuk gibi ses tonuyla o rly? yeaah gibisinden sehirli aksaniyla max payne mi olur. bari yaninda oynasalardi da sen sesini duysaydin. max payne'i max payne yapan o hayattan bezdim ama .miniza koyacagim ses tonu ne? senin sesin ne? neyse mona sax'ta kalmistik, mila kunis bebegini forgetting sarah marshall'dan sonra bu sene bir kez daha izleyebiliyor olmak buyuk bir zevk ama, rus muydu lan hakkatten mona? birde kapali alanda gozlukle oturmak insani cool yapmaz, cool insansa cool yapar. sonradan gorme kizlara donmustu oyle caka satayim derkene. ayrica oyundaki birbirlerinin kafasina dayadiklari silah resmen karsilikli govde gosterisine donerken filmde mona'nin dur gitme oleceksin diyen padme kilikli hatun kisi rolunu doldurmasi uzucu, femme fatale'dir lan o. kiz kardesini oyunda gormedigimiz halde, boyle vucut felan affettik ama. max abinin reddetmesine de kizamadik hatta. burada yine bir baska film referansi gerekecek olursak, hitman abimiz kizin birisini redderken oha gay! dediysek te, max abimiz oyle seni birakanmis gibi olurum aaah cok ozledim seni diye ortaligi kopartirken defol demesine hak verdik. max delikanli bir abimizdir cunku. en azindan bunu yasattirabilmisler. mona icin daha cool bir sekilde kullanilabilirdi diye yakinmakla yetinebiliriz, evet.

    lupino abimize gelelim simdi. lan bu bizim sucre? oha sisko beyaz satanist pis manyak adamdan, eski asker karizma timsali meksikali sucre mi cikarttiniz hakkatten. ee ama guzel olmus lan hakkatten. eski askerlik felan klise de olsa tat verdi. gerci "fleeeaaash of fallleean angeeels!" diye bagirmasini beklemedik degil, ayrica oyunda boyle en eglenceli silahli catisma sahnesini sonradan cikma bb karakteri tarafindan tek mermiyle olen dandik kotu adam klasmanini girmesi de o kadar eglenceli degil ama, on kutu sarjor bitiriyor idik oyunda. (ama gercekten de o kadar sikayet edilecek degil, fanboy mode: on' oldugu icin yeriyorum an itibari ile)

    kotu kadin teyzemiz ve helikopterin eksikligi ise bir baska, nerden ciktigini anlamadigimiz bb karakteri ve sadece arabada oturan olaylarin cozume ulasmamasini saglayan teyze, ikinci ve ikinci oyundan alakasiz bir filme imza atmak icin mi ayri tutulmus yoksa bir kadinin daha oldurulmesine yapimcilar dayananamis mi bilinmez, zaten bebegin olumunu de tamamen atlamislar ki hic alakasi olmayan insanlar eaa bu bebege ne oldu simdi gozukmedi alla alla diyebilirler bile.

    deginmek gereken bir baska husus ise valkyre etkisidir, tam burun kivirirken likir likir kendisi icen max abimiz, (ki oyunda mona ickisine dokuyor ve bilgisayar oyun tarihinde en etkileyici sahnelerden birisi olan ruya bolumune yol aciyordu bu.) berserk modu ile filmi sonuna dogru biraz daha lezzetli hale getiriyor. ayrica saygilarindan dolayi iki kere kullandiklari bullet time modlari cok guzel. hatta kararinda. ozellikle geri ziplama ile pompali tufek atesi ile kacmak icin ileri ziplama sahneleri mutlu ediyor insani, oyunu oynayanlarin hepsi ragna rock, valkyre duyunca ha! diye gulumsuyolarsa bunlarda tamamen mutlu olacaklar.) fakat sonra oyundan sahneler, o tren ustunde kovalamacalar, max'in kendi kendine konusmalari felan akla geliyor ve o anki mutluluk yine elinizden aliniyor.

    biraz daha guzel baglamak gerekirse, nasil orhan pamuk masumiyet muzesinde bildigin yesilcam filmini insanlarin hisleriyle doldurup nasil saygiyla okunacak bestseller haline getirdi ise [edebi degerini burada tartismayacagiz tabi ki] max payne'in oyunu da bildigimiz ailesi oldurulen polis'in ortaligi yarip gecmesi olayini cok daha sofistike bir senaryo ile, mukemmel bir oyun tarzi ile donatip devrim yapti ise, filmden de yonetmenin agzindan da saygi gosterdik ciktiktan sonra benzerini bekliyor idik.

    eger erkekseniz ve kucukken, gencken max payne oyununa el atti iseniz, zaten gidip izlemelisiniz ama, beklediginiz oyunu oynarken bu film olsa ne feci olur ki oeah dediginiz anlarda hayal ettiginiz bir seyi bulamacayaksiniz ama, mark walhberg'in kariyeri vincent chase'inki gibi olmasaydi ve yonetmen en azindan biraz bizi dusunmeseydi cok daha gercek bir b filmi bulabilecegimiz de akildan cikmamali. siradan bir macera filmi oldugunu dusunmuyorsaniz, ki zaten bu entry'i de simdiye kadar coktan birakmis olurdunuz diye dusunuyorum, gidin ve daha sonra istiyorsaniz sikayet edin.


    (the gambit - 18 Ekim 2008 19:44)

  • comment image

    oyunda şöyle süper bi sahne var, max payne bi olaylara karişiyor falan, bir şekilde banka soygunun içine düşüyor... adet oldugu üzere herkesi öldürüyorsunuz, bankanin güvenlik merkezinin oldugu odaya giriyorsunuz, yine 4-5 kişiyi hakllıyorsunuz, orda gezerken telefonm çaliyor:
    -this is deputy chief jim bavuera. stop your thieving activities immediatly!
    max payne: sure jim. me and the boys been talking, theyll never do it again. <adamlar yerde ölü yatmaktalar>


    (portakal - 27 Eylül 2002 00:28)

  • comment image

    remedy entertainment tarafından geliştirilmiş, 2001 yılında piyasaya çıkmış ve -o yıllar için- devrim niteliğinde oyun içi dinamiklere sahip aksiyon oyunu. aynı isimde bir sinema filmi ve bir de devam oyunu vardır* lakin ilk oyun bir başkadır. öyle ki, o sırada çocukluğunu yaşayan bünyelerde, değişik etkilere neden olmuştur; misal ben.

    yaş 10-11; cenk diye bir arkadaş vardı. ps1-ps2-xbox-pc falan ne varsa vardı çocukta ve bizi hep bilgilendirirdi "şu oyun iyi, şu kötü" diye. bir gün cenk'i bir başka arkadaşla tartışırken gördüm. tartışmanın konusu ise max payne ve ayrıca max'in telaffuzu idi. öbür arkadaş ali'ye göre, dondurma olan max'ı, maks diye okuyorduk ve o yüzden "maks payne" demek gerekiyordu; cenk'e göre ise "meks peyn" denilmeliydi. tabi o yıllar ingilizce seviyem "hello may neym is bla bla, how old are yu fine tenks end yu" dan ibaret olduğu için, tartışmaya katılmadım. zaten oyunun adı bana dandik gelmişti. yani bizdeki ali haydar’dan oyun yapmak gibi bir şey gelmişti (bu arada tüm ali haydar’ları tenzih ederim). cenk o kadar önerse, adeta yırtınsa da hiç dikkate almamıştım. neyse, bir kaç hafta sonra o zamanın çok popüler olan number one tv’de yayınlanan "sony ericsson life" adlı programında** max payne oynanmaya başlandı (bir oyun köşesi olurdu hep ve popüler oyunlar oynanırdı orada. oynayan elemanın adı emre başıbüyük'tü, burçin acer vardı ve iki tane adlarını hatırlayamadığım tipik tikican hatun daha vardı. emre ile burçin’nin muhabbetlerini çok severdim, neyse…). abartısız söylüyorum, ilk gördüğüm anda ağzım açık kaldı. "off harika, manyak ! anne, baba, abi gel izle, bak süper bişey" diye bağırdığımı hatırlıyorum. o bullet time efekti, silah çeşitliliği, ingram'ın çatır çatır kurşun yağdırması, zamana göre çok iyi grafikler, oyun arasında gerçek insanlardan yapılmış çizgi filmler (!) (o yaşta nerden bileyim film noir ve klasikleşmiş çizgi roman kültürünü), harika sayılabilecek animasyon yapısı vs. beni resmen hayran bırakmıştı kendisine. zaten matrix'i sinemada izlediğimden beri tam olarak o tarz bir aksiyon oyunu arzuluyordum (filmin felsefesi -o yaşta takdir edersiniz ki- benim için bir şey ifade etmiyordu; zaten 1999-2001 arası felsefe, necip milletimiz için ya mustafa topaloğlu’ndan ya da bbg’deki adını hatırlayamadığım top sakallı elemanın söylevlerinden ibaretti). neyse... emre denilen eleman max payne'i bildiğin 3-4 programda 1-1.5 sa civarı oynadı ve ben hepsini izlemiştim; sadece oyunun son programı hariç. onu izleyememiştim ne yazık ki ve meraktan ölüyordum "sonunda ne olacak?" diye. akabinde oyunu aramaya başladım. bilenler bilir, karşıyaka çarşı daki sinan elektronikten -o zamanların modası- gümüş cdli halini buldum oyunun. adamlar korsana o kadar özeniyor ki o dönemler, cdnin üstüne ayrıca kaplama yapıyorlardı. hatta bendekinin kullanma talimatları kağıdı bile vardı fotokopi (düşün, ne kaliteli korsan yılları ;-) ). eve geldim ve oyunu, vakit kaybetmeden hemen kurdum. ingilizcem o yıllar yukarıda belirtiğim seviyede olduğu için sıkıntı vardı ama oyunun genel akışının nasıl olduğunu izlediğim için bir sorun yok diye düşünmüştüm. oyun, ilerleyen dakikalarda abimin de dikkatini çekince -o da sağ olsun- ben oynarken yanıma geldi ve ara kısımları o çevirdi ve de ne olduğunu falan anlattı. bu sayede oyunun aslında "neredeyse amerikan rüyası'nı yaşayan bir kişinin hayatının, birden kâbusa dönmesini ve bunun getirdiği acıyı" anlattığını anlamıştım. max'in yerine kendimi koymuş ve neler hissederdim sorusunu kendime sormaya başlamıştım. bu oyun artık o saatten sonra benim için bir yemin olmuştu. max'in kaderi benim ellerimde şekillenecekti (şimdi diyorum da “mallığa bak, çocuk aklı işte”. sanki open world, rpg oyun oyun oynuyorum da 30 farklı son var, neyse). abartısız söylüyorum, sanki yemin etmiştim bende o intikamı almak için. her adam öldürdüğümde bir hafiflik hissetmeye başlamıştım hatta sona yaklaşınca -öyle bir içselleştirmişim ki oyunu artık- "dayan, az kaldı, hadi" falan diye gaz verdiğimi de hatırlıyorum kendi kendime. öyle ya da böyle o intikamı alacaktım.
    --- spoiler ---
    o k*ltak karının helikopterinin tepesine bomba atarlı silahımla o paratonerimsi şeyi indirdiğimde nasıl mutlu olduğumu, giren ara sahneyi izlerken yakalansam da "olsun hepsini geberttim oh bee" halimi ve o efsane bitiş müziği çalınca ufaktan sevinç göz yaşı döktüğümü asla unutamam.
    ---
    spoiler ---

    oyunun ikincisini de tahmin edeceğiniz üzere bitirmiştim fakat belki 3-4 yaş daha olgunlaşmış olmamdan; belki de yaşamın, içinde bulunduğum ülkenin saçmalıklarının üzerimdeki tesirinden, lgs döneminden veya muhtelif gerekçelerden ötürü ilk oyundaki tadı alamamıştım.

    --- spoiler ---

    ikinci oyun da güzeldi aslında. ilk oyunu iyi yapan şeylerin çoğu vardı hatta fizik motoru ve grafiksel açıdan ciddi gelişmeler de eklenmişti oyuna fakat ilk oyunun tadını asla alamadım. yani ailesi leş ve keş sokak serserilerince katledilen bir kanun görevlisinin kendi kanununu uygulama ve ailesinin intikamını alma mücadelesinden, çıktığı uzun ve zorlu yoldan sonra, mona sax'ın seksapelitesi üzerinden dönen bir hikaye, bana çok etkileyici gelmemişti. özellikle düşmanın vlad olması ufaktan zorlama gibi gelmişti bana.

    ---
    spoiler ---

    kısa bir zaman önce, steam'de rockstar games haftası vardı ve hiç düşünmeden hemen aldım max payne 1-2'yi. zira hem günah çıkarma (korsan oynamıştım) hem de arşiv maksatlı... tekrardan büyük bir hevesle başladım ve çocukluğumdaki hazzın, o anki duyguların aynısını - tabii olarak- yakalayamadım. zira yaşım, sorumluluklarım, beklentilerim, algım, vizyonum kısacası ve klişe olsa da "ben", değişmiştim, belki de sadece gelişmiştim. bu yüzden değil midir ki zaten arada sırada büyüdüğümüze sövmek; bilinçli olarak siyasetin, gerçeklerin algılanması sonrası yaşanan düş kırıklıklarına öfke duymak ve bazen ütopik olsa da peter pan olmak, "hiç büyümemiş olarak kalmak arzusu”…

    şimdi serinin 3. oyunu çıkacak ve ss'lerden gördüğüm kadarıyla oyun sanki özünü yitirmiş bir oyun olacakmış gibi bir intiba bırakıyor bende. o max'in son hali bile bana itici geldi nedense (ilk oyundaki davut güloğlu tipli herif bile bana daha samimi geliyor. ikinci oyundaki tip ise daha ciddi ve oyuna daha oturan bir tipti -ki 3. oyundaki de bu olacak galiba ama o fiziki değişimini -kelleşme, kilo alma vs.- biraz yadırgadım galiba). dilerim yanılırım ve bu yazıyı bu maksatla editler ve de 3. oyun da müthiş olmuş diyebilirim. belki de bu kaygımın sebebi, ilk oyun remedy entertaintment tarafından yapılmışken 3. oyunun sadece rockstar games tarafından yapılacak olmasıdır. rockstar games kötü oyun yapar demek istemiyorum ama oyunun bol amerikan soslu berbat ve gaz bir aksiyon olmasından çekiniyorum. unutmayalım ki, remedy o karanlık tarafı, dramı çok iyi yedirmişti.

    uzun lafın kısası, max payne –esasen derin bir felsefe, çok özgün bir senaryo sahibi olmasa da hatta bazılarına göre saf-klişe aksiyon oyunu olsa da- benim için böyle bir şeydir işte…

    düzenleme: nizam, bkz içerikleri vs.


    (infelix legatus - 14 Ağustos 2011 18:34)

  • comment image

    serinin en iyi oyunu, çıkış yılıyla tezat oluşturacak şekilde ilk oyundur. böyle bir atmosfer, senaryo, soundtrack bir daha gelmez. hele ending'deki o bakış falan, çalan müzik... çok sevdiğiniz bir filmin sonunu izlemekle karışık bir burukluk.
    max payne 2'de işin içine rockstar falan iyice daldı, grafikler ve modellemeler değişti v.s. 3'ten bahsetmiyorum bile. sonuç olarak, 1 bir yana, 2 ve 3 bir yana derim. ilk oyun apayrıdır, karanlıktır, depresif bir atmosferi vardır, sıcacık kahve içilen bulutlu ve soğuk kış günlerini anımsatır, başlı başına bir ekoldür, ders olarak okutulmalıdır!
    android'de oynamaktan ciğerimi soldurdu, telefon hafızasının demirbaşından sayıyorum onu.
    ''iyi oyun için grafik neden önemli değildir''in cevabıdır ayrıca.


    (chopiano - 14 Ağustos 2013 00:41)

  • comment image

    bu oyun çıkalı 12 yılı geçti, ben hala buna para harcamayı becerebiliyorum. iki gün önce rastgele telefonumda google play store'da gezerken recommended games'te bir anda karşıma çıkıverdi bu meret. paralıydı, ki şimdiye kadar android'de paralı bir uygulama indirmemiştim, yine de tıklayıverdim.

    fakat sonra bir baktım birkaç gb yer kaplıyor ve bende o kadar yer yok. birkaç uygulama sildim ama yeterli yer açmayı beceremedim. herhangi bir başka uygulama olsa siksen kasmaz vazgeçerdim. ama max'in sesi yankılanmaya başlamıştı bir kere kafamda...

    girdim gittigidiyor'a bir micro sd kart siparişi verdim. 50 küsur tl bayıldım sanırım ona. birkaç dolar da oyuna vereceğim o elime ulaşınca. sonucunda ortaokuldan beri bilmemkaç kez bilgisayarımda oynadığım oyunu bir kez de telefonda oynayabilmek için. çok güzel kitap okumaya başlamıştım işe gidip gelirken, o da yalan olacak şimdi sayende max.

    şu micro sd gelse de başlasam. "they were all dead. the final gunshot was an exclamation mark on everything that had led to this point. i released my finger from the trigger..."


    (payne - 4 Aralık 2013 10:44)

  • comment image

    bu oyunun sonunda "the pain has only begun.more will follow" cumlesi gecer. bu demektir ki max payne 2 3 gelecektir.


    (bwh - 30 Temmuz 2001 00:55)

Yorum Kaynak Link : max payne