Çıkış Tarihi     : 03 Nisan 2016 Pazar, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Animasyon,Macera,Drama,Fantazi,Korku,Gizemli,Romantik,Heyecanlı
Taglar             : Anime,Alternatif dünya
Ülke                : Japan
Yapımcı          :  Kadokawa , Media Factory , White Fox
Yönetmen       : Masaharu Watanabe (IMDB), Yoshinobu Tokumoto (IMDB), Kazuomi Koga (IMDB), Yoshihito Mikamo (IMDB), Daisuke Takashima (IMDB), Hiroyuki Tsuchiya (IMDB), Taisuke Mamori (IMDB), Manabu Okamoto (IMDB), Masahiro Shinohara (IMDB), Norihito Takahashi (IMDB), Daigo Yamagishi (IMDB), Hideyo Yamamoto (IMDB)
Senarist          : Mike McFarland (IMDB)(ekşi),Masahiro Yokotani (IMDB),Yoshiko Nakamura (IMDB),Eiji Umehara (IMDB),Tappei Nagatsuki (IMDB)
Oyuncular      : Yûsuke Kobayashi (IMDB), Sean Chiplock (IMDB), Rie Takahashi (IMDB), Kayli Mills (IMDB), Brianna Knickerbocker (IMDB), Inori Minase (IMDB), Yumi Uchiyama (IMDB), Erica Mendez (IMDB), Yui Horie (IMDB), Sarah Anne Williams (IMDB), Ryan Bartley (IMDB), Rie Murakawa (IMDB), Marc Diraison (IMDB), Ken'yû Horiuchi (IMDB), Satomi Arai (IMDB), Kira Buckland (IMDB), Ray Chase (IMDB), Takehito Koyasu (IMDB), Erika Harlacher (IMDB), Yuka Iguchi (IMDB), Marika Kôno (IMDB), Takuya Eguchi (IMDB), Yukiyo Fujii (IMDB), Yumiko Kobayashi (IMDB), Chris Niosi (IMDB), Yuna Yoshino (IMDB), Todd Haberkorn (IMDB), Shizuka Ishigami (IMDB), Yoshitsugu Matsuoka (IMDB), Kôhei Amasaki (IMDB), Beau Billingslea (IMDB), Robbie Daymond (IMDB), Kenta Miyake (IMDB), Mugihito (IMDB), Yûichi Nakamura (IMDB), Patrick Seitz (IMDB), Chinatsu Akasaki (IMDB), Christine Marie Cabanos (IMDB), Cassandra Morris (IMDB), Minami Shinoda (IMDB) >>devamı>>

Re: Zero kara hajimeru isekai seikatsu (~ Re: Zero) ' Dizisinin Konusu :
Lise öğrencisi Subaru Natsuki, marketten dönüş yolunca aniden başka bir dünyaya çağrılır. Onu kimin çağırdığını bile bilmezken, durum iyice kötüye gider ve saldırıya uğrar. Fakat gümüş saçlı, peri bir kedisi olan gizemli bir kız tarafından kurtarılır ve iyiliğinin karşılığını vermek için Subaru kızla iş birliği yapmaya karar verir. Subaru ve kız ilk defa bir ipucuna ulaştığında ise biri tarafından öldürülürler. Daha sonra Subaru ilk çağrıldığı yerde tekrar uyanır ve "Ölümle Geriye Dönme" gücünün olduğunu fark eder. Artık öldüğünde zamanda geri gidebiliyordur. Peki o kızın ölmemesini sağlayabilecek midir?


  • "15. bölümü ile tavan yapmış ve efsaneye dönmüştür. ana karakterin güçlenmesi umurumda bile değil sırf bu çaresizliği ve dram için bile izlemeye değer buluyorum"
  • "18 yaşındaki velet subaru'nun üzerine kurulu olsa da kesinlikle hizmetçiler ram ve rem'in yönlendirdiği animedir."
  • "bu senenin en bomba animesi olarak kabul edilmektedir. otaku forumlarından rem karakteri hatta şimdiden 2016 waifu'su seçilmiştir."
  • "kürtçe başlayıp japonca biten başlık."




Facebook Yorumları
  • comment image

    light novel uyarlaması yeni anime. ilk iki bölümü (aslında üç çünkü ilk bölümü 1a ve 1b diye iki bölüm şeklinde) izledim ve gayet beğendim. konusu gözlerini başka (elflerin vs. olduğu) bir dünyaya açan kahramanımız etrafta gezinmeye başlıyor ve olaylar gelişiyor diye özetlenebilir. tabi dahası da var ama onu da izleyip görürsünüz, her şeyi de anlatmak olmaz. bu arada spoilerlardan olabildiğince uzak durmanızda fayda var. ben minik bir spoiler vereceğim izleme konusunda tereddütleri olanlar için.

    --- spoiler ---

    steins gate'i sevenlerin bu animeyi de seveceklerini düşünüyorum.
    ---
    spoiler ---


    (dramatically correct - 15 Nisan 2016 19:41)

  • comment image

    15. bölümü ile tavan yapmış ve efsaneye dönmüştür. ana karakterin güçlenmesi umurumda bile değil sırf bu çaresizliği ve dram için bile izlemeye değer buluyorum


    (mutlulugun sirri - 13 Temmuz 2016 03:31)

  • comment image

    18 yaşındaki velet subaru'nun üzerine kurulu olsa da kesinlikle hizmetçiler ram ve rem'in yönlendirdiği animedir.


    (ramone - 24 Temmuz 2016 14:47)

  • comment image

    bu senenin en bomba animesi olarak kabul edilmektedir. otaku forumlarından rem karakteri hatta şimdiden 2016 waifu'su seçilmiştir.


    (thundercracker - 28 Eylül 2016 21:30)

  • comment image

    sezonunun en iyi animesidir. dram,fantastik,aksiyon içeriklidir.
    stuck in game scenario diyebiliriz.

    konusu kısaca;

    --- spoiler ---

    paralel evrende gözlerini açan karakterimiz saldırıya uğrar ve satella tarafından kurtarılır. satella'nın da başı bir hırsız ile derttedir. karakterimiz satella'ya yardım etmeye karar verir ve bu sırada başlarından geçen olaylar sonucu öldürülürler. fakat ölüm sadece 0'dan yeni bir başlangıçtır.

    ---
    spoiler ---

    not
    zero kara hajimeru mahou no sho ile bir alakası bulunmayan anime karıştırılmasın diye yazıyorum


    (raksian - 1 Kasım 2016 01:29)

  • comment image

    beni ağlatmadığı tek bir bölüm bile olmayan anime -biraz benim duygusal yapımla da alakalı. öyle gerçekçi işliyor ki insanlığı, duyguları, adanmışlığı, çabalamayı iliklerinize... ve bu yaşıma kadar okuduklarım/izlediklerim arasında en gerçekçi aşk hikayesine sahip animedir -portekiz mektupları dahil. "gerçek aşk"ı tanımla deseler tam olarak bu animeyi gösteririm.
    18. bölümdeyim. bitecek diye çok üzülüyorum.


    (qualgeist blackswan - 13 Ocak 2017 17:43)

  • comment image

    ana karakterinin demagoji dışında hiçbir yeteneğe ve güce sahip olmadığı fantastik, gizem, dram türünde anime. lakin ilginç konusuyla ve groundhog day tarzı olaylarıyla bana kendini izletmeyi başarmıştır. yer yer hüzünlü olduğunu ve kendimi tutamadığımı kabul etmeliyim. bakalım gelecek sezon nasıl olacak.


    (andrew wyke - 10 Mayıs 2017 02:27)

  • comment image

    anime seven arkadaşların arasında şöyle bir kaide vardır. bu kaideye göre arada sırada televizyonda yayınlanmaya başlayan beklenmedik bir seri tüm kitle tarafından canı gönülden kabül görerek o serinin asla unutulmayacak olan nadir serilerden biri olduğu sanılgısına kapılırlar. ama ben dahil bu grubun içinde olurum. hype-train dediğimiz olgunun içine atlar zaten endüstri yavan ve bayağı seriler ile kaynerken re:zero gibi serilerin gerçektende endüstriye yeni soluk getirecek bir yapıt olduğuna kendimi inandırmaya çalışırım. ama işte böyle hızlı başlayıp bir süre supernova gibi parlayan seriler vadini doldurduktan sonra evrenin o ucsuz bucaksız karanlığında boğulmaya yüz tutmaktan da kendisini alıkoyamazlar malesef. gerçi dediğim gibi böyle serilerin varlığı şu ana kadar gördüğümüz yeni bir olgudan ibaret değil tam tersine eğlence dünyasıyla, hype kültürünün endüstri üstünde oluşturduğu bir nevi olumsuz etkidir. her ne kadar ekşisözlük anime komitesi açısından küçük bir yerde olsa böyle serileri derin analiz etmeden sezonun gelip geçici rüzgarlarına kapılıp övenlerin yüzünden ileride de bu tarz serilerin aynen kanser gibi yayılmasına tanık olacağız.

    acı içinde kıvranmanın tam olarak ne olduğunu anlamamış, bunu da içindeki farklı karakterler ile vahim bir şekilde anlatmaya çalışan bu seri her ne kadar izlemesi bir o kadar eğlenceli bir anime olsa da, mainstream medyanın kitleleri kendi içine kolay bir şekilde hapsetmek için oluşturduğu ucuz bir formülden öteye gidemeyen palavracı bir yapımdır. kurnaz bir şekilde sektörde zaten var olan popüler yapımlardan bir parça alarak kendi içinde bir frankenstein oluşturmayı başararak, izleyici kitlesi üzerinde gayet başarılı bir seri olmuş ama bu başarısını da manipüle etmek için aciz bir şekilde ucuz sirk numaralarına başvurmadan geri de kalmamıştır re:zero. demek istediğim son zamanlarda özellikle sword art online ve benzeri serilerin piyasaya sürülmesinden sonra yapımcılar baktılar bu tarzda zamanda yolculuk, mmorpg temalı ya da izleyen kitle üzerinde özellikle duygusal bağlamda büyük izlenimler bırakan serilerin daha popüler olduğunu gördüler, bu talep doğrultusunda genel kitlenin dikkatini çekecek daha fazla çakma yapımlar üzerine yoğunlaşmaya başladılar ne acıdır ki. ama bu kimin suçu ki? sonuçta onca deneme ve yanılma yöntemiyle, endüstri son zamanlarda piyasada en çok hangi tarzda seriler tutar diyerek kendi yolunu buldu. basit edebi yöntemler ile günümüzün en çok taleb gören olguların birlikte harmanlanması sonucu re:zero gibi serilerin hayat bulması tabii ki kaçınılmazdı. asıl ilgi çekici olan klasik mmorpg formülünün daha da popüler olması sonucu benim gibi bu tarzda serilere az da olsa bağışıklık kazanmış kişileri de sözde "türe yeni soluk getiren" dış görünüşüyle, ana akımdan farklı bir yöne kayarak, varolan temayı daha da kasvetli ve psikolojik olarak insanı yıpratan etmenleri de bir araya getirmeye başararak, sektörden farklı beklentileri olan kişileri bile içine katmayı başarıyor re:zero.

    geriye de ne kalıyor biliyor musunuz. bu basit ticari numaralar ile yapımcıların sadece kibriti yakıp ardından bu yemi zaten çok çabuk hype olan kitlelerin üzerine atması kalıyor. sonrasında da bize ortaya çıkan cümbüşü izlemek kalıyor tabii sözde fanların seriyi her bir platformda "zekice kurgulanmış", "cesur bir ifadeye sahip" ve tabii ki "büyüleci" diyerek seriyi olduğundan da fazla değer biçerek içi boş bir şekilde yüceltmesini. bir animenin yapım amacı evet popüler olmak ama bu popüleritenin de bir ticari kaygısının olduğunu asla unutmamak lazım. yapımcıların cebinize hortumu salmadan önce neden bu tarz serilerin gerçektende olması gerekenden daha fazla popüler olduğunu en iki kere düşünmek lazım her ne kadar masumane bir şekilde önümüze sunulan her yemeği güler yüzlü bir şekilde yemeye çalışsak bile. koutetsujou no kabaneri gibi bir seriyi örnek alırsak bunu yapan "wit" stüdyosunun ticari zekası ve bir o kadar da arz-talep ilişkisinin üzerine giderek istatistiksel olarak nasıl bir başarı elde ettiğini hepimiz zaten iyi biliyoruz. re:zero'da aynı şekilde "white fox" anime yapım stüdyosunun aynı yolu izleyerek ticari başarı ettiği serilerden birisi. demek ki formülü iyi kullanırsan hem sevilen hem de ticari bakımdan da cebini dolduran seri olmak o kadar da zor olmuyormuş.

    şimdi oturup düşündüğümüz zaman re:zero'yu yapan stüdyonun, bu zamana kadar kayda değer kaç tane seriye imza attığına güzelce bir bakmak lazım. akame ga kill ele aldığımız zaman fantezi dünyasında geçen, yine bir çok karakterin şuursuzca öldürüldüğü bir seri olmasının yanında politik entrikalar ile dolu ama bundan da önemlisi tipik shounen çizgisinden uzaklaşarak farklı türleri bir araya getirmeye çalışan başarısız ama izlemesi güzel bir seriydi. birbirinden renkli karakterleri de bünyesinde bulundurmasıyla en azından kendisini izleten bir yapımdı diyebiliriz. benim favori anime serilerimden biri olan steins gate ise dünya üzerinde oynanan büyük oyunu keşfeden çılgın bir karakterin, zamanda yolculuk yaparak kilit olaylara geri dönüp, sevdiklerini kanlı ellerin pençesinden kurtarmak için verdiği mücadeleyi anlatıyordu. bu mücadeleyi verirken de herkesi kurtarabilmek adına en iyi hangi olasılık ile herkes için en iyi çıkış yolunu nasıl bulabilirim derdindeydi adam. yani bu iki yapımı ele alırsak re:zero'yu yapan adamlar günün birinde rakı masasına oturmuşlar da bu saydığım animelerin en güzel yanlarını alıp ortaya daha vurucu nasıl bir seri çıkarabiliriz diye kendi aralarında geyik çevirmişler. tesadüftür ki bu iki serinin en güzel yanlarını bir araya getirerek de re:zero gibi eğlence seyri yüksek güzel bir yapıma imza atmışlar diyebiliriz. yani demek istediğim son zamanlarda en çok ilgi gören serilere baktığımız zaman re:zero'nun mekanik zihinlerden doğmuş diğer bir ticari başarı hikayesi olduğunun da altını çizmek lazım. doğru zaman ve doğru yerde bulunarak zaten hali hazırda güzel bir yapıma aç olan kitleleri doyurmak adına görevini başarıyla yerine getirmiş bir seri oldu benim açımdan re:zero.

    uzun bir girişin ardından yavaşça hikaye analizine geçmek gerekirse; hikaye modern japonya'da hayatını hikikomori olarak geçiren ana karakterimizin ayağını alışveriş yaptığı marketten dışarı atarak bir adım sonrasında kendisini fantezi dünyasının göbeğinde bulmasıyla başlıyor. her ne kadar hikayeye bu şekilde nedensiz ve anlamsız bir şekilde giriş yapsakda hikaye yazarları bir şekilde hikayeye başlamak lazımdı diyor ve gerisini getirmiyor tabii ki. subaru yani ana karakterimiz bu şekilde lugunica topraklarına ve ülkenin ticaret merkezinin ortasında kendisini bularak save point'ine bu noktadan itibaren başlıyor. gizemli gümüş saçlı bir kız ile karşılatıktan sonra subaru kendisini anlam veremediği bir çok dalaverenin içinde bulmasının ardından günün sonunda hayatı bu yeni geldiği dünyada "ucuz" bir şekilde son buluyor.

    ve hikaye bu şekilde subarı hayatını tehdit eden engelleri aşıncaya kadar klasik rpg oyunu çizgisinde save-load ilişkisi yönünde ilerlemeye devam ediyor. ölüm, tekrardan diriliş ve aynı durumun sürekli tekrarı... yani sürüsünden ayrılmış bir kuzu düşünün. sürüsüne geri dönmek için önünde kurt engeli var ve kuzu kurt kılığına girerek zeki bir hareketle sürüsüne geri dönmek istiyor. kurtların arasında girdiği zaman bir şeyi hesap edemiyor o da kokusu. ölüm ne yaparsan yap seni sürüden ayrılırsan gelip yine o kadar çabalamana rağmen seni geri bulur. subaru'da böyle bir karakter. modern dünyanın rahatlığının bağrından kopup kendisini fantezi dünyasının acımasız pençeleri arasında çırpınırken bulmuş bir karakter. bu mana da bu serinin bir nevi bdsm türüne yönelik işkence pornosu ya da snuff bir film olduğunu söyleyebilir miyiz? elbette böyle bir çıkarım yapmak pekala doğru bir karar olacaktır. her ne kadar bu sözlerimle biraz abartıya kaçsam da serinin geneline bakınca kendimi bu şekilde düşünmeden alıkoyamıyorum. animeyi izlerken nedense bilinçaltınızı kemiren anlamsız bir tedirginlik hissi oluşuyor bünyede sonuçta. çoğu izleyicinin tam olarak ne olduğunu kavrayamadığı ama böyle bir hissin içinizde olduğu hissiyatı. ne bileyim sanki böyle ayakkabının içine kaçan bir çakıl gibi sizi rahatsız eden, dilinizin ucunda ama bir türlü ulaşılamayan rahatsızlık veren bir ruh haline büründürtüyor sizi re:zero. muhtemelen böyle hissetmemizdeki en büyük etmende vermek istediği fikirleri size sunuş biçimi yapımın. yani demek istediğim en basitinden yedi ölümcül günah gibi derin manaları bünyesinde barındırarak bunları kendisine tema edinmiş ama ona rağmen bu temaların yanlış kullanımı sonucu verilmek istenen manalardan daha farklı boyutlara taşıyor anime sizi. şey gibi yani bak biz burada bir şey işledik ve bunu size adeta megafondan seslenerek anlatmaya çalıyor ki bu durum beni gerçekten rahatsız etti.

    subaru ölmekle kalmıyor anime yapımcıları bildiğin adamı en değişik fetişler ile katlediyorlar. bu durumu kendi açısından görsel olarak avantaj olarak sağlamaktansa hikayeyi aşırı detaylı açıklamalara boğarak insan zihnini bulandırıyor seri. karakter gelişimlerinin ve farklı karakterlerin ele alındığı arclar doğal olarak gelişmektense anime saf şiddete başvurarak ucuz numaralar ile izleyicinin duygularına oynamayı tercih ediyor. neden-sonuç ilkesini bir nevi hiçe sayarak, mantık çerçevesinde mantığı katlederek de bir ilke imza atıyor seri.

    re:zero izleyiciye yaşatmak istediği acıtasyonun iyi olduğunu düşünerek büyük bir yanılgının içinde buluyor kendisini. aynı formülü izleyen diğer anime serileri de aynı yanılgının kurbanı oluyor ve bunu yaparakta amacından sapmış oluyor haliyle. kendini beğenmiş bir karakterin hayatta her şeyin kendi istediği doğrultusunda gitmediğini anlayınca yaşadığı aydınlanmayı eğer anime sürekli olarak gözünüze, animenin her bir köşesinde gözüne sokarsa bunun manası kalmaz. sürekli ölümden sonra zihinsel olarak ana karakterimizin yaşadığı tramvanın ufku genişleten bir deneyim olduğunu eğer anime bu gerçeği sürekli yüzünüze vurursa o zamanda bu fikrin bir anlamı kalmaz. yani demek istediğim hikayenin size anlatmak istediği alt-metninde geçen olguların, eğer yazarlar bunu sürekli açık bir şekilde gözünüze sokarak yaparsa zaten animenin edebi açıdan hiç bir değeri kalmaz. bu şekilde tavır takınan şovlar özellikle canımı sıkıyor son günlerde açıkça konuşmak gerekirse. demek istediğim izleyiciye bir ipucu veriyorsun madem alt-metinde anlatmak istediğinle alakalı peki ya neden izleyicine güvenmiyorsun anlatmak istediğini izleyicinin zaten anlayacağını. ha ben burada şunu işletin ama benim seyircim burada demek istediğimiz anlamaz diye bazı şeyleri insanın gözüne sokarsan işte o zaman insanı huzursuz edersiniz. yani düşünsenize 2001: a space odyssey asla bir sc-fi klasiği olmazdı eğer vermek istediği temayı ve anlatmak istediği şeyi bilal'e anlatır gibi anlatsaydı. se7en türünün en iyi gerilim ve gizem serilerinden birisi olmazdı eğer izleyicinin zihnine boyamak istediği şeyleri bob ross gibi çizmek istediği şeyi izleyiciye detaylı bir uslupla anlatsaydı. ama en çok re:zero'da zoruma giden de bu oldu, bizi adeta bilal olarak görüp güvenmeyişi. uzun lafın kısası alt metinde anlatılan olgular eğer izleyici tarafından kendisi tarafından keşfedilip, kendi yorumunu da içine katarsa bir manası olur ama yapımcıların alt metinde anlatılar üzerinde bir kontrolü olursa o zaman hiç bir anlamı kalmaz işlenen konun veya temanın.

    nedense re:zero 2016 yılında yayınlanan erased adlı anime serisi gibi sembolik ve bunun da ötesinde geçmeye çalışan bir yapım olmayı amaçlarken uygulamak istediği fikri animenin geneline yaymaya çalışırken tam tersine bu fikir kendi aleyhinde geri tepmekten öteye gidemiyor. evet sembolik olmayı amaçlayan bir seri re;zero, bir çok motifi de kendi bünyesinde barındırmaktan da geri kalmıyor, karmaşık bir hikaye yapısı seyircinin önüne sunuyor ve bundan da önemlisi seyircinin psikolojisiyle oyuncak gibi oynayan bir anime. ama tüm bunları da hoyrat bir şekilde yaparak kendi topuğuna da sıkarak kendi içinde çelişen bir seri olmaktan öte gidemiyor malesef. meselenin ince taraflarını detaylı bir şekilde işleyecek bir kapasitedeyken bir matador misali meydanlara çıkıp herkesin gözü önünde şov yapmayı tercih ediyor bu seri.

    atmosferi belirlemekle yine bu aynı atmosferi seyircinin üstüne çuvallamak aynı şey değildir. eğer izleyiciden doğal bir tepki bekliyorsan o zaman hikaye anlatımının kendi akışı içersinde aceleye getirmen tutarlı bir şekilde işlenmesine ön ayak olman gerekir. bu serinin en büyük kusurlarından biri de dediğim gibi aşırı şekilde sabırsız olması. bir takım yoğun duyguları aşırı bir şekilde izleyiciye yaşatmak için, ucuz numara başvurarak önümüze parmaklarını tavuk budu gibi kemiren, karakter derinliği olmayan joker, lex luther çakması kötü karakterleri hikayenin akışına ve izleyicilerin duygularına yön vermekten de geri kalmıyor seri. hellsing'de elimizde piskopat bir peder varken burada da kendimizi kafayı sıyırmış bir başpiskopozun pençesinde buluyoruz. yani anime bize klişe karakterlerden uzaklaştığını vurgulasa da tam tersine yine bu tarz kilişe karakterleri bünyesine dahil ederek popülerizimin de nimetlerinden yararlanmayı da ihmal etmiyor açıkcası. re:zero bir nevi kendi kendisinin düşmanı; içsel olarak kendi bütünlüğünü bozsa bile bilindik taktiklerden yararlanarak kendisini asla dizginlemeyen bir şov.

    peki ya beni rahatsız eden bu genel nedenlerin dışında, bu seriyi gerçekten olduğu gibi seven insanlar için ne demeli? yani re:zero'nun ortaya koymak istedi şeyden, derine inmeden gerçekten büyülenen kişilerden bahsediyorum. yani anime çoğu noktasını izleyiciye açık bir şekilde verirken bazı izleyiciler bunu tercih etmesinin nedenini iyi anlıyorum. bu konuda da haksız değiller. sonuçta böyle yapımların asıl gayesi izleyici eğlendirmek ve bu genel casual izleyici kitlesinin sayısı bir hayli fazla olduğunundan bu animeye biçilen değer haddinden fazla oluyor ki bir de milletin ağzından düşmemeye başladı mı bu yapım amaçladığı gayeye rahat bir şekilde ulaşmış oluyor.

    anime boyunca aklımı kurcalayan konulardan biriside dıştan bakıldığı zaman kompleks gibi duran fakat derinlemesine inildiği zaman insana pekte samimi gelmeyen temaları oldu. ilk bakışta insana ciddi gibi gelen konular hikaye anlatımı boyunca ilk başta verdiği o vurucu etkisini yavaşça kaybediyor açıkcası. bunun nedeni aynı konseptler mesela re:zero da işlenen yedi ölümcül günah gibi meseleler fma gibi serilerde daha filizofi bir açıdan işlenmişti. insan ister istemez bu animede bu temalara meruz kalınca bir gard pozisyonu alıyor. bu tarz temalar eğer kendi içinde farklı bir biçimde işlenmezse ise eğer işte o zaman yavan bir taklit olmaktan öteye gidemez yazdığınız hikaye.

    örneğin sürekli karşımıza çıkan subaru'nun umudunu yitirdiği anlarda takındığı "deli oğlan" meselesi. yazarlar hikayeye istediği gibi yön verebilmek ve izleyicinin duygularını kendi direktifleri doğrultusuna yönetebilmek adına insan zihnini bir aracı olarak kullanmaktan çekinmiyorlar. adamın umutsuzluğun ötesinde kafayı sıyırdığı anlarda, yazarın subaru'nun psikolojik katmanlarına daha da derinlemesine inecek fırsatı varken, bunu hikayenin gidişatını kendi zevklerine göre belirleme aracı olarak kullanması talihsiz bir seçim olmuş. düşünsenize artık son noktaya gelmişsiniz ve artık çıkış noktası bulamıyorsunuz. hayattan tam umudu kesmişken ana karaketerin duygusal bağlamda ilişki kurduğu ikinci karakter ile yapılan bir konuşma ve o kişi tarafından size verilen içten bir kucaklama o tamamen işlemez halen gelen psikolojinin tekrar yeniden eski haline geri dönmesini sağlıyor. yani insan psikolojisini bu kadar iyi yansıtan bir seri olarak kendiyle övünen böyle bir animenin insan psikolojisiyle de ancak bu kadar dalga geçebilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. psikoloji çok yönlü olarak ele alındığında hikayede önünüze sunulan alternatif çıkar yollarının ucu hiçte mantıklı bir yere çıkmıyor ne yazık ki.

    gerçekten zihinsel olarak travma yaşayan bir karakterin yaşadığı ızdırabı izleyicilerine daha şiddetli bir biçimde sunmak isteseydi yazar bunu farklı yollardan deneyebilirdi görsel olarak izleyicinin duygularına oynamaktansa. demek istediğim subaru'nun geçmiş deneyimleriyle şu anki deneyimlerinin üst üste koyarak ortaya subaru'nun yaşadığı psikolojik belirsizliği daha net ama bir o kadar da çarpıcı bir şekilde işleyebilirdi. yani çocuk öyle bir bunalım içersine girecekti ki ne geçmiş ne de şimdiki zaman arasındaki farkı gözetebilecekti. bu sayede anime temelde elde etmek istediği derin katmalara daha kolay bir şekilde ulaşabilirdi hem de görsel olarak izleyici de kandırmak zorunda da kalmazdı. demek istediğimi perfect blue ve millennium actress filmlerini izleyen arkadaşlar daha iyi anlayacaklardır. yani çakma bir kopya olmayı denemektense işlediği konuları yönlendirme araçları olmaksızın daha derinlemesine işlese benim açımdan daha vurucu bir seri olabilirdi re:zero. bu bahsettiğim iki filmdeki iki kadın karakter de aynen subaru gibi yavaş yavaş aklını yitirip kendi bilinçaltlarına doğru derin bir yolculuğa çıkıyorlardı. film bu psikolojik olguları kendisine has bir şekilde işleyerek izleyiciye gerçek bir çaresizlik yaşatıyorlardı. yani psikolojiyi bir araç ve yöntem olarak kullanmayıp onu gerçek hayatta olduğu gibi işleyerek insanın irrasyonel tarafını daha gerçekçi bir şekilde işleyerek izleyicinin karakter ile bütünleşmesini daha kolay bir şekilde sağlıyordu filmlerin yönetmeni, satoshi kon.

    düşünsenize kendinizi içinden çıkılamaz bir çaresizliğin ortasında buluyorsunuz ve bu durumdan kurtulmanın tek yolu tek bir reset tuşuyla her şeyi eski haline geri getirmek. ama hikaye subaru kendisini feda etmedikçe ilerlemiyor. olaylar o ölmeden bir çözüme kavuşmuyor. eğer psikolojik olarak subaru'nun o yaşadığı sözde travmayı derinlemesine işlemek isteseydiniz o zaman subaru'ya tek bir karar verme seçeneği sunardınız. o da hikaye başkaları ölmeden ilerlemeyecek. bırakın adam ellerini kana bulasın ve gerçek ümitsizlik neymiş onu birinci elden yaşasın ama tabii durum bundan ibaret değil. eleştirdiğim nokta serinin yaratıcıları psikolojik tematiği seyircilere yanlış bir şekilde aktarması. gerçekten travma geçirmiş birisi psikolojik sorunlarının ötesinden bir kaç günde üstesinden gelemez ruhunda bıraktığı derin yaralardan dolayı ama yazarlar bunu böyle düşünmüyor, izleyiciler bu derin olguya yüzeysel olarak bakıyor ki asıl sevmediğim nokta seride bu. yani subaru'nun psikolojisini bir açma kapama düğmesi olarak kullanarak hikayenin ilerlemesi adına bir araç olarak kullanıyorlar serinin yaratıcıları. gerçek hayatta veya realist olarak ele alındığında bu konu perfect ve millennium actress örneğinde görüldüğü üzere insan üzerinde daha derin yaralar bırakıyor ve subaru içinde aynı durum geçerli. eğer gerçektende başka serilerin etkisinde kalmış kolpa bir seri olmak istemiyorsanız ucuz numaralara başvurmadan da bunu elde edebilmek, bu film örneklerinde de görüldüğü üzere pekala mümkün.

    üzerine fazla efor sarfedilerek yaratılmış bir hikaye olarak gözükebilir re:zero ama bunu bilinen taktikler ile yaparak seyircinin ilgisini üzerine çekmekten öteye gidemeyen basit eğlencelik bir şovdan ileri gidemiyor ve bunu serinin bir kısmında değil bütününde de görmek mümkün. klasik bir acıların çocuğu karakteri yaratmaya çalışarak bu karakterin zihninin derinliklerini inmeye çalışırken bunu eksik bir şekilde yaparak bu konuda pekte başarılı olamıyor. seri boyunca sürekli olarak seyircinin dikkatini üzerine çekme gibi bir çabaya girdiğinden bir müddetten sonra yapılan twistler bile olağan gelmeye başlıyor insana. zekice tasarlanmış bir hikaye olarak görünebilir re:zero en başta ama bu çabasını insanın gözüne sokarak yaptığı için hikayenin varolan havasını kirletiyor. anime diğer örneklerine nazaran daha çarpıcı daha cürretkar olmaya çalışıyor sözde ölüm temasını sürekli insanın gözüne sokarak ama bu konuda da başarısız olur hiç geri telafisi olmayacak ölümleri anime boyunca kullanmayarak. düşünsenize bir madoka gibi o üçüncü bölümde meydana gelen olayın bu animede meydana geldiğini. işte bu riskleri göze alma cürretkarlığı gösterseydi benim açımdan daha gözüpek bir seri olabilirdi re:zero. her ne kadar millet hype trenine binmiş olsa da ve izleyen kesim kesmin bir çoğu tarafından sevilen bir yapım olsa da re:zero içi boş bir eğlence aracı olmaktan ileri gidemiyor benim açımdan. sırf başarısız olurum kaygısıyla sürekli seyircilere karşı bu şekilde oynaması bile başlı başına rahatsız etmişti beni animeyi izlerken.

    animenin bu şekilde izleyiciye takındığı tavır kendisini hikayenin sunumunda da daha çok belli ediyor. re:zero daha yeni konuşmaya başlamış bir çocuğun sahip olduğu dar kelime dağarcığıyla sofistike görünmeye çalışan ve bunu animenin her bir bölümünde seyiricinin yüzüne tokat gibi vurmaktan asla çekinmeyen yapısıyla, yazarların her ne kadar animenin belli noktalarında kullandığı kartların karakter gelişimine derinlemesine bir katkısı olsa da dediğim gibi yazarların kibirli tavırları yüzünden bunu da ellerine yüzlerine bulaştırmaktan öteye gidemeyen tavuskuşu görünümlü bir karaktere dönüşüyor. yani gururlu bir tavuskuşu gibi kafası dik anlatmak istediği hikayeleri gösterişli bir şekilde ortaya koyan ama arkasını döndüğü zaman götünde tuvalet kağıdı sıkışıp kalmış komik bir duruma düşmekten de kendisini alamıyor nedense. bu traji-komik durum daha çok izleyici tarafından taktir görüp animenin sahip olduğu değere daha çok değer katıyor negatif olarak.

    bunları söylerken animenin söylemek istediği şey şuydu sanırım; bak kamera nasılda şuursuzca sarsılıyor. burada subaru'ya manyak bir yüz ifadesi verdik ve kafayı sıyırmasına ve ağzından köpükler saçmasına bir ramak daha kaldı. subaru'nun dış görünüşünü daha kasvetli yaptık ki yaşadığı olaylar karşısında sürekli olarak daha çok umutsuz bir duruma bürünsün. gözleri büyük ve pörtlek hale getirelim ki ne kadar çıkmazda olduğu anlaşılsın değil mi. daha anlamadınız mı o zaman emilia ile olan kavgasından sonra sanırım bu karakterin nasılda hayat ışığını kaybetmiş bir karakter olduğunu daha iyi kavrarsınız. ne kadar akıllıyız değil mi subaru'nun acısını kullanarak sizi bu sayede daha kasvetli bir ruh haline büründürebiliriz. gerçekleştirdiğim onca eforu lütfen ucuz bir numaradan ibaret olduğunu düşünme.

    kötülük karakterlerin abartılı hareketleriyle ifade edilmez. mutluluk ise karakterlerin göz yaşlarına boğulup, esen hafif bir meltem eşliğinde yüzde oluşan hafif bir kızarıklık ile hiç hissedilmez. kafayı sıyırmak demek gözlerinin altının şişmesiyle ya da cinnet geçirmek ile hiç olmaz. anime boyunca yapılan rollerin hepsi önceden planlanmış sonuçta. kusursuz olarak planlanmış bir sahne oyunu gibi. ama tabii bu oyun, oyun olmaktan pekte öte gidemiyor çünkü re:zero başka serilerde tutan elementleri kendi hikayesine yedirerek ucuz bir kopya oyundan başka bir şeye bürünemiyor ne yazık ki. gerçekten de özgün bir hikayem var demeye çalışıyor re:zero fakat burnunun uzaması bize kendisinden başkasını kandırmadığı gerçeğinini yüzümüze vuruyor. kafayı sıyırmış çarpık ifadeye sahip kızgın bir karakterin görüntüsü size abartılı geliyorsa o zaman bir şeyler yanlış gitmiş demektir. eğer mutlu anlarda karakterlerin hafif bir meltem eşliğinde etrafta yaprak parçaları uçuşurken size cicili bicili görünmeye çalışıyorsa işte o zaman bu mutluluğun samimiyetin abartılı olduğu düşünmeden edemem kendimi. eğer bazı sahneler sırf dramatik bir hava yaratmak için uygulamaya konuluyorsa o zaman içimden bir ses abartı etmenin gereğinden fazla kullandığı söylemekten geri kalmaz. yani subaru'nun takındığı yüz ifadesi, rem'in mutluluk göz yaşları nedense bana olduğundan çok abartılı geldi ve bu durum animeyi izledikten bir müddetten sonra bünyede daha çok etki bırakıyor. yani takındığı abartılı rolleri ve zorlama plot twistleri ile insan kendisinin bir nevi kandırıldığının hissine kapılmadan edemiyor. re:zero şu resident evil'de en zor anınızda önünüze çıkan ve size bir şey satmaya çalışan tüccar gibi. alan da memnun verende memnun açıkcası ve bu tarz ticari zekayla anime yapımcıları daha çok bu tarz sözde başarılı serilere imza atarlar.

    öyle bir sahneler var ki tamam subaru artık aklını gerçekten de yitirme noktasına gelmiş. animeyi kurgulayan insanlar izleyicinin duyularına daha çok nasıl hitap ederiz diye insanın işitsel duyularını da sömürmekten geri kalmamışlar. bazı insanlar için animede kullanılan ses efekleriyle ve dramatik sahnelerde kullanılan müziklerin ürperti verici olduğunu düşünebilir ama benim gibi bünyelerde daha çok gereksiz şekilde stres yaratıyor. yani demek istediğim şu tarzda ses efektlerinin kullanılmasını biraz abartı buldum. bu şekilde insanın işitsel duyularına oynayarak insanı daha da karakterin içinde bulunduğu umutsuzluğu iliklerine kadar hissetmesini sağlıyor anime ama bu tarz ucuz numaraları kullanmasalar da zaten hali hazırda dramatik olan sahnenin çarpıcılığını insanın zihninde gayet derin yaralar bırakıyor.

    yazarların daha çok üzerine durmasını istediğim nokta animedeki bizimle birlikte yolculuğa çıkan karakterleri daha detaylı bir biçimde ele alınmalarıydı. bunun yanında animenin konusu fantezi dünyasında geçtiğinden dolayı en az bir iki bölümünü animenin geçtiği dünyayının nasıl bir yer olduğunu işleyerek geçirseydi benim açımdan daha tatmin edici bir seri olurdu re:zero. güzel bir ortam yaratmışsın ama içine dolduruduğun karakterler şuursuzca bu evrenin içinde kendi kilişe kalıplarının dışına çıkmadan hareket edemiyor nedense. rem olsun ya da kütüphaneye bakan loli karakter olsun. sanki bu karakterler o dünyaya sadece ana karakterin karakter gelişimine katkı sağlamak için oraya konulmuş karakterlerden öteye geçemiyor. yani rpg dünyasında büyük maceranızda karşınıza çıkan ve karakter derinliği asla olmayan npc karakterler rollerine bürünerek hikayenin ilerlemesi için yardımcı rollerde bulunuyor bu karakterler. waifu ve loli bait dediğimiz olguları kendi bünyesinde seyiricilerin ilgisini çekmek için çok güzel bir biçimde kullanıyor anime. onu geçtim felix miydi o karakterin adı, hikayede trap karakter bile var ulan. yani uç fetişleri olan her seyirci bile bu karakterde kendi iç dünyasıyla içselleştireceği bir karakter bulabilir. benim açımdan her ne kadar millet rem x subaru ilişkisini desteklese de kendi kişilik hassasiyetimden dolayı emila'nın içinde bulunduğu durumdan dolayı ona daha çok sempati ve empati besledim diyebilirim. yani demek istediğim hikayenin geçtiği ortamı ve karakterleri daha derinlemesine işleyecek fırsatı varken animenin bunu yüzeysel bir biçimde izleyici oltaya getirmek amacıyla kullanması bayağı sinirime dokundu. zaten yapılan forumlarda tartışmalara veya en azından burada yazılanlara bakılırsa insanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır.

    eğer anlatılan hikaye ile kendimizi daha çok özdeşteştirmek istiyorsak bunu en güzel şekilde hikayenin geçtiği ortamdaki kültüre bakarakta yapabilmemiz mümkün ama animede sosyal bir kültür ya da ahlaki ve etik yönler sığ bir şekilde çizildiği için subaru'nun nasıl bir dünyaya atıldığı hakkında çok daha az bir fikir ve zikir sahibi oluyoruz. klasik orta çağ elementlerini bir araya getirerek geri kalan boşlukları izleyicinin doldurmasını isteyerek anime izleyiciye bu yönden pekte insafsız davranıyor diyebilirim. re:zero eğer türünü belirleyen özgün serilerden birisi olsaydı bu durum pekte göze batmazdı diyebiliriz ama ne yazık ki escaflowne gibi fantazi dünyasını izlemiş biri olarak re:zero gibi serileri izledikçe bu türü sırf ticari kaygılardan dolayı iyice aşağıladıklarını düşünmeden de kendimi alıkoyamıyorum malesef. rage of the bahamut ya da berserk'in 1997 versiyonunu izlemiş fantezi ve orta çağ sever bir insan re:zero gibi serilerden ne kadar zevk alabilir ki? o yüzden diyoruz animeler şimdiye nazaran eski tadı vermiyor diye. hatta seirei no moribito gibi serileri zamanında izlemiş biri olarak re:zero gibi serilerin böyle klasik serilerin anısına hakaret bile ettiğini söyleyerek ortalığı biraz daha bulandırmaktan da asla çekinmem açıkcası. akame ga kill bile güzel düşünülmüş bir dünyaya sahipti her ne kadar o da kendi çapında felaket bir seri olsa da. re:zero ortaya bir şeyler koymaya çalışıyor ama bunu yaparken de haddinden fazla buyurucu oluyor izleyicisine. bunu spoiler kutusu içersinde biraz daha açmak daha aydınlatıcı olacaktır sanırım:

    --- spoiler ---

    hikayenin bir bölümünde anime bize the red ogre who cried adlı masalı anlatarak rem ile ram'ın içinde bulunduğu metafora atıfta bulunuyordu. hikayede anlatılmak istenen ve masalda çocuklara da öğretilmek istenilen mesaj insanların toplum içinde asimile olduklarında ödedikleri bedeli ve geride bıraktıkları sevgiyi tekrar geri kazanmak için verdikleri mücadeleyi anlatıyordu. eğer bu hikayeye aşina değilseniz bu konu ore monogatari adlı animede güzel bir şekilde zaten işlenmiş olduğundan en azından hikayenin ne olduğu hakkında şu linke tıklayarak ne hakkında olduğunu öğrenebilirsiniz. re:zero ise bu hikayeyi ram ve ram yani iki kardeş arasındaki sıkı bağdan yola çıkarak bu konu üzerinde duruyordu. animenin nedense önceden de belirttiğim üzere seyircisine karşı bir güven sorunu var ve alt-metinde anlatmak istediğini benim seyircim anlamaz diye animede görsel olarak izleyiciye sunulan öğeler ile bu alt-metin adeta izleyinin gözüne sokulması beni çok rahatsız etti. masaldaki blue and red ogre animede açık bir şekilde izleyicinin gözüne sokuluyor. rem mavi ogre ve ram ise kırımızı ogre. yazarlar bunu üstü kapalı bir şekilde, sadece hikaye üzerinden ima edecek şekilde işleseydi benim açımdan daha leziz olurdu. yani sembolik bir şey vermeye çalışıyorsan izleyicine bunu biraz da izleyicinin yorumuna bıraksanız daha iyi olurdu sayın metin yazarları. hangi sahnedeydi tam hatırlamıyorum ama subaru bile kız kardeşlere siz iblisler gibi fanatiksiniz diyerek iki kız kardeşin bu masaldaki edebi karşıtlarına direk olarak bizim ağzımızdan gönderme yapıyordu. bu tarz yapılan sembolik göndermeleri izleyicinin ağzından almak "erased" adlı animede de vardı. yani bir tehlike yaklaştığı zaman herşeyin kırmızıya boyanması gibi gibi aynı zorlama re:zero'da da geçerli. 11 bölümün 17. dakikasında subaru rem ile konuşurken ona "biliyor musun rem kendini hakir olarak görürken ram'ı el üstünde tutuyorsun" derken kadraja adamlar utanmadan bi de pembe ve mavi çiçeklere sokarak izleyiciyicinin zekasıyla dalga geçiyorlardı sanki. bi de iki çiceğin arasında rem'i simgeleyen "onu el üstünde tutuyorsun" derken ram'a atıfta bulunan stün tabanı gibi bir cisim de gösteriyorlar.

    yani sürekli olarak izleyicinin dikkatini bu tür sembolik etmenlere çekmeye çalışırsan bunu en başta yapmanın manası çok çünkü bu tür hareketler en azından ebedi olarak amacını yitiriyor. seride anlatmak istediğin motifler ve sembolik etmenleri izleyicinin ağzına altın kaşıkla sen değil tam tersine izleyici eğer kendisi keşfedip bu motiflere kendileri bir anlam yüklerse ve bunlara kafa yorarsa işte o zaman yapmaya çalıştığın şeyin bir nebze olsun değeri olur. en başından beri bahsettiğim beni rahatsız eden şey, animenin sürekli bir şeyleri izleyicinin gözüne sokma isteği içersinde olması ve bunu zorbacı yoldan seçerek yapması.

    animenin evrenine daha çok heyecan katmak için çeşitli yerlerde karşımıza çıkan cin fikirler ve yeni hikaye etmenleri her ne kadar izleyicinin ilgisini seri boyunca yüksek tutsa da, bu tarz denemelerin güzel bir şekilde işlenmemesi sonucu anime nedense insanın ağzında garip bir tat bırakıyor.

    seride "white whale" bölümlerinde ele alınan moby dick metaforunun, yapımcıların nasıl eline yüzüne bulaştırdığını bu az önce bahsettiğim hoşnutsuzluğa güzel bir biçimde örnek olarak gösterebiliriz. moby dick'e olan verilen savaşta hatırlanacağı üzere, kendisini beyaz bir dumanın ya da sisin içinde bulan insanlar ya da bu sise direk olarak maruz olan kişilerin varlığı sonsuza dek yer yüzünden siliniyor. bunun örneğini rem'in subaru'yu kurtarmak amacıyla kendisini feda edip sis bulutuna dalması ve akabinde subaru hariç animedeki tüm insanların rem'i unuttuğu o trajik sahnelere hep birlikte şahit olmuştuk. beyaz balina olgusu yine 20. bölümde subarı ve tayfasının beyaz balina'yı ava çıktığı zaman da tekrar kendisini göstermişti eğer yanlış hatırlamıyorsam. anime işte tam da bu noktada kendisiyle çelişip, iyice saçmalamaya başlıyor. normalde beyaz sis dumanına maruz kaldığımız zaman tüm benliğimizin varoluştan silip atılması gibi bir şart koymuştu serinin yazarları bize "rem" örneğinde de gördüğümüz üzere ama beyaz balinaya verilen savaşta bu dumana maruz kalan askerlerin çoğunun hafızadan sadece isimlerinin silindiği gerçeği yüzümüze vurulmuştu. rem örneğinde rem tamamen mevcudiyatını kaybederken 20. bölümde verilen savaşta bu sise maruz kalanlar sadece etrafındaki kişiler tarafından isimleri unutuluyor ama bu insanların siste kaybolduğu gerçeğinin farkındaydılar. yani kullanılan güçler sırf animenin hikayesi ilerlemesi açısından ve daha çok vurucu sahnelere özellikle dramatiklik katılması için böyle güçler yazarlar tarafından istenildiği veya kibirli bir şekilde kullanılmaktan da geri de kalınmıyor açıkcası. bunun gibi irdelendiğinde hikayede buna benzer bir çok saçmalık ve hikaye boşluğu pekala bulunulabilir. sırf izleyicileri etkileyeceğim diye şu şekilde ucuz numaralar ile izleyicinin gözünü boyamasalar şaşardım zaten. swh

    muhtemelen düz mantıkla düşünüyorum burada fakat animede subaru ile karşılaşan bir takım karakterlerin subaru'nun cadı gibi koktuğunu söylediği sahneler vardı. yani daha önceden cadıyı bir kere olsun hayatında görmemiş biri nasıl oluyorda subaru'nun cadı gibi koktuğunu söyleyebiliyor bana birazcık bu saçma gelmişti. fakat burada muhtemelen bahsedilen şey, subaru'nun yaydığı karanlık auranın verdiği rahatsızlık verici hissin cadının kendisiyle bütünleştirilmesiydi. bunu insanın koku duyusu üzerinden ele almaktansa, o kadar strong bir presence var ki tarzı kendisine has bir şekilde izleyiciye aktarsaydı daha bir hoş olurdu sanki ama dediğim gibi re:zero'nun her şeyi insanın gözüne sokma huyu var. iflah olmuyor.

    subaru'nun bu fantezi dünyasına adımını attığı andan itibaren izleyicinin aklında bir ton deli cevaplanmamış sorular oluşuyor. öncellike subaru'nun bu dünyaya nasıl adım attığı hakkında zerre kadar fikrimiz yok ama serinin yaratıcılarının bir röportajında sırf hikaye başlasın diye böyle bir giriş yaptıklarını biliyorum. onu geçtim subaru'nun pride olarak tek bir yeteneği var ve o da aynen oyunlarda olduğu gibi save-load/checkpoint ilişkisi. 24. bölümde subaru küçük kasaba da öldüğü zaman flashback yaşıyor ve anıları köşkte dirildiği noktaya kadar geri dönüyor ama birde bakmışız subaru yine elverişli bir şekilde sırf hikaye ilerlesin diye kendisini beyaz balina'yı yendikleri zamanda tekrar respawn oluyor. sanırım bu noktaya geri dönmelerindeki tek neden subaru'nun 18. bölümde rem ile yaşadığı o duygusal diyalogların tariha karışmasını engelemek amacıyla yapılmış bir save taktiği olduğunu düşünüyorum. ya hayır anlasan nasıl işlediğini ortaya bir fikir atabileceğiz ama bu save/load olayı random bir şekilde meydana geliyor animede. ya karakter duygusal manada hikayede ilerlemiş olacam rem örneğinde olduğu gibi ya da ilk başlarda emilia'yı kurtardığı gibi umutsuz bir olayı açıklığa kavuşturduğu zaman sanırım save/checkpoint noktası adamın güncelleniyor. yani bu örneklerde gördüğümüz üzere reset gücünün doğasına aykırı bir şekilde anime bu güç ile istediği bir şekilde oynayarak resmen kendi yazdığı kuralları çiğniyor.

    ama en çokta haykırarak güldüğüm saçmalık subaru'nun geldiği fantezi dünyasındaki insanların dilini sözlü olarak konuşup, oradaki insanların lisanını sanki japonca konuşuyormuşçusuna anlaması ama iş yazı diline gelince adam bildiğin animede cahil kesilip konuştuğu dili sıfırdanre* ram sayesinde tekrar öğrendi. valla şu yaptığınızı chomksky görse olduğu yerde üçlü salto atardı.

    bunun yanında animede trajik olayım derken kendisini iyice gülünç duruma düşüren sahneler de var tabii ki. bunlardan aklıma ilk gelen örneğin 15. bölümde çakma joker karakterinin, rem'i görünmeyen elleriyle yakalayıp ardından vucudunu adeta oyuncak bebek misali eklemlerinden söküp yere atmasıydı sanırım. adam bildiğin rem'i ensesinden yakalayarak neredeyse kafasını 180 derece geriye doğru çevirerek çatır çutur kırıyor. tamam rem demon klanından geliyor ama normal bir insan. iyileştirme yeteneği ise diğer karakterlere nazaran az olduğundan bu sahnede tahtalı köyü boylaması lazımdı ama o da ne? kızcağız sürüne sürüne aklını güya çarşamba pazarında unutmuş subaru'nun yanına gelip seni seviyorum misali onu zincilerden kurtarma sahnesi bana baya saçma geldi. saçma derken daha çok bu sahnenin bana trajik olarak hiç bir şey ifade etmemesiydi. sırf eldeki karakterin acısına bir nevi boost vermek adına bu çeşit ucuz numaralara başvurması yazımında en başında belirtiğim üzere beni en çok rahatsız eden etmenlerden birisi oldu. bırak kız ölmüş zaten ve o sahnede zaten soğuk terler döküyorum. neden kızı o şekle sokarak iyice vurucu sahneyi anlamsızlaştırırsın seni meşe odunu ile dövmek lazım ey nagatsuki yani serinin yazarı. seyircilere oynamayı bizde iyi biliriz. yani sırf şu sahneleri kullanarak işine geldiği şekilde subaru'nun psikolojik bulanımını hikayeye yön verme aracı kullandığın için sana gıcık oldum. bu hikayeye derin anlamlar yüklemiyor tam tersine hali hazırda olan güzel materyalin içine etmiş oluyorsun bu şekilde saçmalayarak.

    maalesef re:zero manevi ıstırap ızdırabın psikolojik olarak insanın ruhunda bıraktığı derin yaraları tam olarak anlamamış. sırf kişisel eğlence uğruna yarattığı karakterleri hunharca harcamaktan geri kalmıyor ve maleseef anlamadığı bir diğer nokta da yeni fikirler deneyip, halk hikayelerinden parodiler yapıp bunu hikayeye uydurarak anlamlı bir hikaye yarattığını sanıyorsa en az benim açımdan çok yanılıyor hikayenin yazarı. arclar arasında pek bir bağlılık yok ve tek yaptığı başka yapıtlarda kullanılan aynı formülü kendi hikayesine uyarlayarak hikayeye kaldığı yerden devam ettirmesi. sonuçta bir peri masalının başarılı olmasını istiyorsan bunu bütünleştirici yapını kullanarak bütün seyircilerede aynı çatı altında buluşturarak yapabilirsin.

    ---
    spoiler ---

    hayao miyazaki, golden times haber sitesine verdiği roportajında o meşhur sözü anime was a mistake derken şunlardan bahsediyordu; anime dünyasında yeni bir şey yaratırken gerçek dünyadan ne kadar etkilendiğimizin altını çiziyordu miyazaki sensei. yani diyelim ki bir anime karakteri yaratacaksınız ve bu karakteri yaratırken nasıl bir dizayn yolu izliyorsunuz işte önemli olan nokta bu. insanların hayatları boyunca kendilerinden başka kimseyi düşünmediğini, gerçek hayatta gerçek insanları gözlemlemediği içinde yarattıkları karakterlerin içinin boşluğundan şikayet ediyordu sensei. yani insanlar başka insana bakmaya bile tahammül edemiyecek duruma gelmişler artık şu modern çağda, özellikle anime endüstrisinde çalışan kişiler. gerçek manada karşındaki insan ile göz göze iletişime girmediğin zaman ortaya çıkardığın yapıtında sadece beyinlerde mastürbasyon amacıyla üretilmiş içi boş, sığ yapımlardan ileriye gidemeyeceğini çarpıcı sözlerle dile getiriyordu hayao miyazaki ve işte bu yüzden endüstri sırf otaku kültürüyle dolu olduğu için artık yeni fikirler üretemez duruma gelmişti. insanlar anime endüstrisinde üretilenlerin dışına çıkamadığı için artık daha yeni ilham kaynakları bulamaz hale gelmiş bundan dolayı da artık kendi kilişileri içinde boğulmaya yüz tutmuş ölü bir anime çağında olduğumuzu adeta yüzümüze şu sözlerle vuruyordu miyazaki: anime was a mistake.

    re:zero'da bu kilişeler içinde boğulmaya yüz tutmuş anime kilişeleriyle dolu bir seri. mesela shinichiro watanabe, satoshi kon, mamoru oshii ya da ne bileyim yoko kanno. bu önemli isimleri dünya çapında tanınmış hale getiren asıl neden kendi kilişe dünyasının dışına çıkıp gerçek dünyadan da ilham kaynakları alıp, bunları kendi eserlerine başarılı bir şekilde yedirmesidir. yani bu kişilerin yapıtlarına baktığımız zaman endüstriye her zaman yeni soluk getirmiş, masaya farklı bir şeyler koymuştur ama re:zero sadece türünün diğer örneklerinin kilişe bir kopyası olmaktan ileri gidemiyor. yani kendi endüstrisinin bir ürünü re:zero. anime animeyi besler, aynı ouroboros gibi bu döngü sonsuza kadar devam eder anlıyacağınız.

    buna rağmen yine bu seriyi başkalarına izlemesi için tavsiye eder miyim? tabii ki ederim. eğer 20 dakika boyunca sırf sizi eğlendirecek hikaye derinliği olmayan ve size sunulan hikaye hakkında fazla detaya takılmayan bir izleyiciyseniz bu seriden de mutlaka çoğu hype trenine atlayan kişiler gibi sizde bayağı bir zevk alacaksınız. bunun yanında benim gibi sırf en alakasız yapımlarda bile derin anlamlar arayan kişiyseniz böyle animeler sizi mutlaka eğlendirecektir. hikayeyi analiz ederek adeta bir doktor misali animeyi parçalarına ayırmayı seven biriyseniz işte o zaman sırf bize ciddi ve sağlam bir yapım olarak gösterilen yapıtın bile gerçekte nasıl gülünç bir tiyatro olduğunun daha ayrıntılı bir şekilde farkına varıyorsunuz. kendisini ciddi bir yapım olarak ele alan fakat bunda gayet türünün diğer yapıtları gibi başarısız olan bir anime re:zero. mirai nikki, akame ga kill ya da aklınıza gelen bu türde diğer seriler... bu tür yapıtlar daha çok çıtır çerezlik yapımlardır ve herkesin eğlenebileceği türden adeta bir konserde tüm koltukları doldurtmayı başartabilen gecenin yıldızı gibi. her ne kadar ortaya ciddi bir performans koysa da bu herkes tarafından sevilen yıldız, performansı yine eleştirmenler tarafından en ince ayrıntısına kadar analiz edilerek her iki grup tarafından da sevilir. yani iki grup içinde ortada çifte taraflı kazanç durumu var.

    yani animenin sonunda herkez kazançlı çıkıyor. anime stüdyosu blurayları, dvdleri satarak kar sağlıyor. hedeflediği kitle tarafından yoğun ilgi görülerek seviliyor ve eleştirmenlerde böyle serileri nasıl parçalarına ayrıştırıp seride kusur buluruz diye kendi iç arkadaş gruplarıyla birlikte derin sohbetlere giriyorlar. yani dünyanın böyle serilere daha çok ihtiyacı var. herkesin izleyebileceği türden. otakuların cebini sömüren bu tarz yapımlar sürekli endüstride kendisine yer edinecek en sağlam yerinden. her ne kadar son zamanlarda popüler olan bu formülden olan hoşnutsuzluğumu dile getirsem de yine bu animeyi severek izledim diyebilirim. sonuçta ortaya konan bir emek var ve bunu icra eden kişiler en azından çıtır çerezlik bir yapımda olsa işlerini hakkıyla yerine getiriyorlar.

    fakat şişme balondan da öteye gidemiyor re:zero. eğer izlediğiniz şeylerde derin anlamlar aramayan biriyseniz o zaman abartılı sahneler ile duygularınızla alay eden bu seri sizi fazla rahatsız etmeyecektir. waifularınızı ya da ne bileyim laifularınıza odaklanarak bu seriden gayet zevk alabilirsiniz ama dediğim gibi kaliteli ciddi bir yapım arıyorsanız hikayesel olarak sizi tatmin edecek o zaman re:zero size göre değil.

    bayağı uzun lafın kısası re:zero bir nevi ucuz bir gornography belgeseli. aylık reytingleri kendi üzerinde toplamayı başarmış ama oyuncu kadrosu ilgi çekicilikten uzak, yavan karakterleri bünyesinde barındıran orta sınıf televizyon programı gibi. izleyici koltukta tutabilmek adına, hikaye gidişatına kibirli bir şekilde yaptığı plot twistler ile yön veren arka mahalle panayırı şovu ustasıdır ayrıca re:zero. fazlasıyla karanlık fantezi etmenleri kullanıp, bunları hikayedeki kilit noktalarda kullanırken en az benim açımdan gülüç bir duruma düşmekten de öteye gidemiyor. berserk gibi gerçekten dark fantezi yapımlarının yanından bile geçmiyor bu manada. ama bunca olumsuzluğa rağmen eğlendim mi bu seriyi izlerken? sonuna kadar gözümü bile kırpmadan izledim. çünkü anime izlemeyi eğlenceli kılan asıl etmen sahip olduğu ilginç fikirleri izleyicisiyle paylaşması. her ne kadar türünün diğer örneklerinin güzel yanlarını bir araya getiren çakma bir psikolojik fantastik drama olsa da sonuna kadar gideri olan bir yapım re:zero. böyle animeler gelecekte de şu anki endüstrideki talep doğrultusunda yayınlanmaya devam edecek o yüzden banane ben ekranda beni eğlendiren bir şey olsun diyorsanız bu tarz çıtır çerezlik seriler size göre. yani arkanıza yaslanıp ekranda meyadana gelen absürt olayları izleyerek keyfinize bakın derim.


    (toutaku - 19 Temmuz 2017 09:14)

  • comment image

    her ne kadar kesin olmasa da re:zero'nun ikinci sezonunu, özellikle rem hayranları için güzel bir haberim var. oculus rift'in kurucusu ve ceo'su olan milyoner abimiz palmer luckey bu animenin büyük bir hayranı. bir süre önce attığı tweet'e serinin hayranlarını heyecanlandıracak çok güzel bir bilgi paylaşmıştı. eğer imkan olursa re zero rem ıf bölümlerinin animeye uyarlanması için kendisinin anime yapımcılarına sponsor olacağını açıkladı. milyoner abimizin böyle büyük ama parasal olarak kendisi için küçük bir teklifteki bulunmasının en büyük sebebi ise kendisinin büyük bir rem hayranı olması.

    re zero'nun yazarı yappei nagatsuki yazdığı ana hikayeye ek olarak "if" bölümlerimleri de yayınladı. hatırlarsanız animenin 18. bölümünde rem ile subaru arasında belkide anime tarihinin en romantik sahnelerinden birisi yaşanmıştı. subaru kendisini bulduğu olaylara çözüm getirememe ve bunun verdiği çaresizlikten dolayı içinde bulunduğu çıkmazdan dolayı artık kafayı sıyırma noktasına gelmişti. bu noktada kasabada tekrar dirildiğinde rem'i de yanına alıp ona bir teklif sunmuştu. rem'e her şeyi geride bırakıp onun ile birlikte lugnica'dan uzaklaşmak için bir seçenek sunmuştu. rem bu iki seçenekten birini animede bu teklifi red etmekten yana kullanmıştı ama serinin yazarı ekstra bölümler yayınlayarak eğer rem subaru'nun bu bölümünü kabul etseydi birlikte ne gibi olasılıklar ile karşılaşırlardı işte bu ekstra bu "if" bölümlerinde yazarımız iki çiftimizin lugnica'dan kaçıp japonya'ya benzeyen "kararagi" adlı bir ülkeye yerleşiyorlar. hikaye ise ana hikayeden başka bir yönde evriliyor. eğer rem hayranıysanız mutlaka bu "if" bölümlerinin işlendiği ana hikaye ile birlikte yayınlanan ekstra romanı okumanızı tavsiye ederim. ek olarak "if" bölümlerinde subaru ve rem'in nasıl karakter dizaynlarına sahip olduklarını aşağıdaki linkten görebilirsiniz:

    http://www.crunchyroll.com/…at-if-character-designs

    forbes dergisinde yapılan açıklama göre palmer luckey'in şu anda sahip olduğu net değer 730 milyon dolar değerinde ve eğer böyle kısa bir hikayeyi sponsor olmak istiyorsa elinde haddinden fazla miktarda para var. yanılmıyorsam eğer 13 bölümlük bir anime yapmak istiyorsanız cebinizden muhtemelen 250 milyon yen çıkması gerekiyor bu da yaklaşık dolara çevrildiğinde 2 milyon amerikan doları ediyor. kısa bir light novel serisi olduğu için palmey rahatlıkla "if" serisini animeye uyarlayabilecek bir güce sahip şu anda. hatta 12-13 bölümlük anime serisi olmasa bile ova serisi olarakta bu tarzda ekstra hikayeleri animeye uyarlamak mümkün.

    bu istatistiklere bakıldığında palmey rahatlıkla böyle bir proje için sponsor olabilir. umarım yaptığı bu teklifte ciddidir ve bu sayede hayatımızda daha fazla rem yer edinir. her ne kadar anime de canı gönülden emilia'yı desklesem de subaru'nun da dediği gibi rem benim ikinci favorim. son olarak geriye sadece white fox ve kadokawa'nın, palmey'in bu teklifini değerlendirerek re zero hayranlarını sevindirmesi için dua etmek kalıyor.


    (toutaku - 19 Temmuz 2017 18:32)