• "filmin müziklerini pek kıymetli dave grusin yapmıştır. grusin, dakika bir gol bir der condor isimli tema müziğiyle."
  • "kod adı "akbaba" olan cia ajanının başından geçen gerilimli üç gününü anlatan casusluk filmi, çağdaş bir klasik."
  • "2009'da izlenince daha bir anlamli gelen film. oncelikle (bkz: our boys)adamlar daha 1975'te iktidarda bile olmayan saddam huseyin'e "orta dogu bizim icin muhim, akilli ol" mesajini vermisler.."
  • "tek zayıf yönü aşk olan film."
  • "sadece new york city ve enfes çekimler için bile seyredilmeye değer film."
  • "film gibi filmdir. goruntuler olsun, olay orgusu olsun, oyunculuklar olsun hepsi on numara."
  • "çok şok edici olmasa da, en etkileyici final sahnelerinden birine sahiptir."
  • "max von sydow'u da bu filmde bir anda sessiz bir gerilime sebep olan yokedici rolünde imlemek mümkün görünüyor..."
  • "tam istediğim gibi bir film: 70'ler ve casusluk, 1. körfez savaşının önceden haber verilmesi ise bonusu.tavsiye casus filmlerim, izlemeyenler için: tinker tailor soldier spy, syriana ."
  • "20. yüzyılın en başarılı politik-aksiyon filmlerinden biri."
  • "cekildikten 30 yil sonra izlendiginde "hakket ya, eskiden film bitince oturup "o niye oyle oldu lan" dedirten filmler vardi" dedirten 1975 yapimi film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu özel filmin original soundtrack'i de oldukça keyif vericidir, bunun için [en başta o sağlam orkestrayı toparladığı için] dave grusin'e teşekkür etmek gerek. ayrıca jazz fusion/soul/funk bileşkesinin hemen hemen aynı dönemde çıkmış kült film müziklerine [aklıma ilk gelenler *shaft ve *taxi driver] bir parça yakın olması dinleyicinin aldığı keyfi muhtemelen birkaç kata çıkarmak amaçlı olsa gerek.

    steely dan'in -özellikle canlı performanslarında- favori şarkılarından condor!, filmin en gerilimli sahnelerinde çalan -adıyla pek uyumlu- yellow panic, condor'un cia tarafından yüzüstü bırakıldığı sırada çalan well bring you home ve elbette main theme: flight of the condor ile albüm bambaşkadır.


    (ornette - 24 Aralık 2011 17:00)

  • comment image

    ikiz kuleleri gözümüzün içine içine sokan çok etkileyici bir film. ayrıca, şimdiye kadar gördüğüm en etkileyici son sahneye sahip olanı. akbaba noel korosunun arkasına geçerken donan kare, loop'a giren şarkı ve yüze yapılan zoom bitirdi beni, tekrar tekrar seyrettim.


    (gicikgicikcacik - 9 Temmuz 2012 15:48)

  • comment image

    politik gerilim temasina uygun olarak kapali ve islak bir new york filme ayri bir izleme zevki katiyor.
    tipki akbaba'nin fotograflar uzerinden yaptigi kathy yorumu gibi. ne sonbahar, ne kis. ikisinin arasinda.


    (ronesans adami - 17 Eylül 2012 09:37)

  • comment image

    rahmetli aktör-yapımcı-yönetmen sydney pollack'ın ellerinden çıkma bir politik-gerilim filmi. daha filmin başında "biraz sonra kötü şeyler olacak" mesajı verilir ve çok geçmeden olaylar gerçekleşir. cia'nin kitap kurtlarıyla dolu bir bürosu basılır ve içindekiler katledilir. tabi başrol robert redford yemek yemeye gittiği için katliamdan kurtulur ve sonrası tahmin edileceği gibi akbaba lakaplı bu elemanın olayları soruşturması üzerinden ilerler. pollack elindeki kartları hemen açmaz, katliamın neden yapıldığını açıklamaz. tam tersine olaylara daha fazla kişiyi katarak merakı arttırır. tabi akbaba'nın peşine bir kiralık katil de takar ve gerilimi de aynı şekilde arttırır. bir yere kadar epey gerilimli bir film. akbaba çaylaklıktan kurtulup olayları kontrol etmeye başladığında filmin tadı birazcık kaçıyor. gene de sonuna kadar izleniyor film merakla. dönemine göre şaşırtıcı bir finali var (sanki). üzerinden 37 yıl geçip de izleyince finali çok da şaşırtmıyor. zira bu türde epey film izledik. benim aklıma hemen bourne geldi. bourne'daki gibi cia içinde cia, ajanın peşindeki katilden kurtulmaya çalışması, bu sırada bir kadını kaçırıp hemen ardından ona aşık olması, yavaş yavaş ilerleyip karanlığı aydınlatmaya çalışması, yani olayları çözmeye çalışması vs ortak noktaları. epey de ortak noktaları varmış. eğer bunlar formül değilse bourne için sağlam esinlenilmiş bu filmden. tabi izlerken marathon man de akla gelebilir. bu film de şahanedir.

    olmamış bir kaç sahnesi var. örneğin adamın hemen kadına aşık olması gereksizdi. romantik sahneler filme pek bir şey katmıyorlar. max von sydow ustanın canlandırdığı sessiz kiralık katilin hayat üzerine söylemleri harbiden de inandırıcılıktan uzaktı ve gereksizdi. ayrıca kütüphanenin dışına pek çıkmayan, paso bir şeyler okuyan bir adamın kurulan bu tuzaklardan kurtulması ve olayları yönetmeye başlaması da inandırıcılıktan uzaktı. bunlar dışında eksiği gediği yok filmin. oyunculuklar iyi. faye dunaway ilk kez filmdeki olayları etkilemeyen bir rolde karşıma çıktı. epey etkisizdi kendisi. robert redford ise karakterinin çömezliğini, tedirginliğini vs başarıyla yansıtmış.

    özetle başarılı bir filmdir. zaten pollack bu tür filmleri çekmeyi ve oynamayı seven birisi. george clooney'li michael clayton da benzer bir gerilim filmi idi. onda da yardımcı rolde yer almıştı. pollack the interpreter ile tekrar politik-gerilime dönmüştü 2005'te ama ne yazık ki sonuç kötüydü. bu film kadar kaliteli değildi. the firm'ü de unutmamak lazım. bu film de bir gerilimdi ama vasatı aşamıyordu. sanırım the days of the condor, they shoot horses don't they ile beraber yönetmenin tek sağlam gerilim filmi.


    (sherlock holmes 90 - 1 Ekim 2012 00:39)

  • comment image

    --- spoiler ---

    akbabanın üç günü adıyla ülkemizde gösterilmiş, sydney pollack imzalı 1975 tarihli politik-gerilim filmi. amerikalı gerilim romanları yazarı james grady'nin 1974 tarihli six days of the condor romanından uyarlanmıştır. filmin başrollerinde robert redford, faye dunaway, cliff robertson, max von sydow, john houseman ve addison powell yer almışlardır. konusu ise kısaca şöyledir; cia'in dünyada yayınlanmış bütün kitap ve dergileri okuyup tarama görevi verilmiş bir yan kuruluşunda görevli "akbaba" kod adlı memurunun bir yemek molası dönüşünde bürodaki tüm iş arkadaşlarının katledilmiş olduğunu görüp bir yandan kendi hayatını kurtarmak için kaçarken, bir yandan da olayları çözmek için yaptığı araştırmada örgütün sanıldığından da karmaşık ve yozlaşmış yapısını, ayrıca örgüt içinde başka bir örgütün de faaliyette olduğunu keşfetmesi anlatılmaktadır. vietnam savaşı ve watergate skandalı'nın hemen sonrasında su yüzüne çıkan abd hükümetinin faaliyetlerindeki ahlaki belirsizlik ve bunun toplum üzerinde yarattığı kuşkular hala tazeliğini korurken çekilmiş olması, filmi daha da gerçekçi ve inandırıcı yapmaktadır. çeşitli festival ve yarışmalarda 5 ödül kazanan film 1976'da "en iyi kurgu" dalında oscar'a, "en iyi kadın oyuncu" (faye dunaway) dalında da altın küre'ye aday gösterilmişti. filmin özgün müziğini yapan dave grusin de bu çalışması ile 1977 yılında grammy ödülüne aday gösterilmişti. film aslında temposu çok yüksek olmayan orta şeker bir filmdir ancak redford'un oyunculuğunun da etkisiyle filmdeki gerilim çok başarılı yansıtılmıştır. vikipedi'den detaylı bir açıklaması için; http://tr.wikipedia.org/wiki/akbabanın_üç_günü

    ayrıca (bkz: the new york times)

    ---
    spoiler ---


    (sanver - 16 Şubat 2014 09:53)

  • comment image

    şu an yaşanılan çoğu olayın çok ama çok önceden planlanmış olduğunun kanıtı. nedense bu adamlar önce yazar sonra filme çeker sonra da gerçek olur tüm bunlar. o yıllarda yapılmış izlemeye değer bir film. derin devlet kendi adamı dahil herkesi harcar. hayaller değil hayali kimin kurduğu mühim demek ki.


    (yy - 30 Mart 2015 21:23)

  • comment image

    1975 yapımı sydney pollack filmi. robert redford, sağ bileğindeki büyük saat, faye dunaway ve max von sydow'lu bir politik gerilim. condor kod adıyla cia için bilgi toplama ve dünyada yayımlanmış hemen her şeyi okuma göreviyle vatanına hizmet eden redford, cia'in içinde birkaç cia olduğunu en acı şekilde öğrenir (anlatımda klişe kurallarından taviz vermeyen biriyim vesselam). sevgilisi de dahil bütün çalışma arkadaşları öldürülür; nedenini bulmak da sarışın ama zeki kahramanımıza düşer.
    çok okuyan mi bilir çok gezen mi sualine bir cevap oluşturabilecek entrika silsilesi içinde, kütüphanede geçen vakitlerin bütün bronx telefonlarını birbirine bağlama ustalığını köreltmeyeceğini gördüğümüz bu filmde birkaç sahne oldukça canımı sıktı; kiralık katil von sydow'un verdiği hayat dersini inandırıcılıktan uzak, inat eden robert redford'un 3 gün içinde izleyici rolünden action man'e dönüşmenisini biraz zorlama buldum. all the president s men'i ya da the parallax view'u tercih etmem yadırganmasın.
    bir de şu var: her pollack-redford filminde mozart'ın klarnet konçertosunu duymak durumunda olduğumuza kanaat getirdim. sulu zırlak out of africa'da da vardı. ancak orada temiz havada çalıyordu burada tabii iç mekanda çalıyor. robert redford da ne hoş adammış gençken demekten kendimizi alamıyoruz. faye dunaway'in zaten elmacık kemikleri yeter. bu kadar da sığ bir izleyiciyim ama kemik yapıcı önemli tabii.


    (sekizbucuk - 19 Ağustos 2005 18:00)

  • comment image

    cekildikten 30 yil sonra izlendiginde "hakket ya, eskiden film bitince oturup "o niye oyle oldu lan" dedirten filmler vardi" dedirten 1975 yapimi film.


    (zibidigonzales - 11 Nisan 2006 01:37)

Yorum Kaynak Link : three days of the condor