• "ing. mangal yurekli ri$ar"
  • "(bkz: angelina jolie/#10957995)"
  • "daniel pearl'un esi mariane pearl tarafindan yazilmis."
  • "(bkz: in a manner of speaking)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    insanı tam manasıyla içine alan film. tüm o karmaşaya, hissiyata bir anda ortak eden, düşündüren, hayatla burun buruna getiren, hatta lanet ettiren ama inadına sevdiren bir dram. angelina jolie'nin performansı da gayet başarılıydı tabii, o ayrı.


    (selenga - 28 Ekim 2007 18:45)

  • comment image

    sanırım angelina jolie, mariane pearl ü tam anlamıyla canlandıramamış. kocasının kaybolmasından itibaren verdiği tepkiler, ruh hali gerçekten o durumda olan bir insanınki ile karşılaştırılacak olsa eminim çok yüzeysel kalır. televizyona çıkıp kocam 6 gündür kayıp derken bile gülümsemesi, rolünün gereğini yapamadığını gösterdi zaten. sadece kocasının ölüm haberini aldığında kendini kaybedip bağırması dışında, performansı hakkında başarılı idi diyemeyeceğim.


    (scarletm - 13 Ocak 2008 23:35)

  • comment image

    hiç ama hiç istemeyerek izlemeye başladığım, izledikçe sezgilerimin doğru çıktığını, üzülerek, gördüğüm, doğru çıkan sezgilerimden dolayı içim sıkıntıyla doldukça sinirden daha da dikkat kesilip izlediğim berbat bir film a mighty heart. iyi film nasıl olur anlamak isteyen herkesin izlemesi gereken bir film, bir musibet bin nasihatten iyidir derler ya, bir rezalet film, iyi bin tane film seyretmekten daha güzel anlatırmış neyin ne olduğunu.

    ilk kez bir film için çok kötü deyip geçemedim, sinir küpü bir vaziyette yazma isteğiyle doldum.

    - - - - - spoiler - - - - -

    film el kaide militanları tarafından öldürülen amerikalı gazeteci daniel pearl'in kaçırılmasından ölümüne uzanan günlerin hikayesi. film pearl'ün kendisini anlatmıyor ama bu sırada kendisi de araştırmacı bir gazeteci olan pearl'ün eşinin gözünden pearl'ün bulunması çalışmalarını anlatıyor. pakistan'ın istihbarat kurumunun başındaki insan ve ona yardımcı olan amerikalı diplomatları ve pakistan polisi (ya da gizli servisi) olduğunu tahmin ettiğim insanların "teröristleri" yakalamaya çalışmasını izliyoruz film boyunca ve maalesef pearl'ün trajik ölüm haberine tanıklık ediyoruz sonlara doğru.

    filmin ana iskeleti bu. neresinden tutup da eleştirmeye başlayayım bilmiyorum. film bizden amerikalılara (s)empati duymamızı bekliyor bir yanıyla. sonuçta öldürülen pearl'ün eşinin anıları baz alınarak yapılmış, dolayısıyla onun perspektifi hakim konuya. peki sempati duyalım amerikalılara, ki ortam da müsait, hamile bir kadının kocası kaçırılmış, bir nevi acı içinde insanlar var ortalıkta. ama kaçırılan ve öldürülme ihtimali yüksek olan pearl'e bile nedense sempati duyamıyoruz bir türlü. yolunda gitmeyen birşeyler var filmde. bir yanıyla yönetmen güya elinden geleni yapıyor. amerikalı gazetecinin ne kadar dürüst olduğundan, hiç yalan söylemediğinden, vs. bahis gırla gidiyor. bağımsız ve gerçeği arayan bir gazeteci olduğu iddia ediliyor pearl'ün. ve fakat mesela pearl gerçeği araştırırken nedense sürekli bir "teröristlerden" bahis var. pearl, öyle görünüyor ki, hükümetinin (amerika'nın) yaptıklarını hiç problematize etmiyor. pek bir embedded bir hali var. (en azından filmden çıkan resim bu). zaten sonlara doğru öğreniyoruz ki pearl'ün gazetesi, wall street journal, elde ettiği birçok bilgiyi ciaile paylaşmakta. bu da pearl'ün kaçırılmasının sebepleri arasında. yani gazetecinin peşinde olduğu "gerçek"ten kastın ne olduğu çok muğlak. amerika hükümetinin "kötü teröristler var, onlara karşı savaşıyoruz biz" masalına inanılmış. bu masal hiç sorgulanmadan gazetecilik yapılıyor. bunun adına da dürüst /tarafsız gazetecilik, ya da gerçeği bulma faaliyeti deniyor. bu da anında soğutuyor insan filmden.

    filmdeki sıkıntılar bununla bitse iyi. yönetmenin filmini doğru dürüst okuduğundan ve anladığından bile emin olamıyorum. filmde çünkü sürekli bir kontrast var. zengin amerikalıların güzel yaşamları, güzel yemekleri, içtikleri güzel şaraplar, vs. buna karşın acınacak durumda yaşayan bir pakistan halkı, berbat sokaklar, evler. şimdi insan önce şüphe ediyor, acaba yönetmen kasıtlı olarak mı çiziyor bu kontrastı diye. zira sembolik olarak da olsa yönetmen dünyanın bir kısmının (amerika) zenginliğinin, diğer bir kısmında "terörist" faaliyetlere yol açtığını hissettirmek istiyor olabilir diye geçiyor aklımızdan. ve fakat film ilerledikçe anlıyoruz ki böyle bir motif yok filmde. yok çünkü hiçbir sözle, ya da görüntüyle desteklenmiyor bu tarz bir mesaj. hatta ilk başlarda özellikle etrafındaki pakilere sürekli bağırıp çağıran, ortalıkta fuck diyerek dolaşan bir angelina jolie var. dolayısıyla biz yine güçsüz ve ezik olarak resmedilen pakistan halkıyla özdeşleştiriyoruz kendimizi. daha da önemlisi... düşünün ki onca adaletsizliğin olduğu, insanların açlığının ve sefaletinin bu kadar açık ve net göründüğü bir ortamda pakistan gizli istihbarat şefi işini gücünü bırakmış amerikalı bir gazeteciyi kurtarmak için uğraşıyor. amerikanın bir vatandaşının değerinin koskoca pakistan vatandaşlarından çok daha önemli olduğunu öğreniyoruz böylece. sadece burada kalsa iyi tabii. bir yönetmen de çıkıyor, filmini çekebileceği binlerce adaletsizlik, haksızlık, haksız ölüm varken, kamerasını bu amerikalının ölümüne ışık tutmak için kullanıyor. izleyici (ben) de haliyle yönetmenin seçimine ve bu seçimi yansıtma açısına öfkeleniyor.

    film ya bizimlesin ya da değil (you're either with us or against us) kampında amerika ile halvet olmayı seçmiş açıkça. filmin mesela kendini ortaya koyabileceği, mesajını açığa çıkarabileceği en önemli noktalardan biri "teröristlerin" kaçırılan pearl'ün ailesine gönderdiği mesajı duyduğumuz an ve bu mesaja pearl'ün eşinin cnn televizyonunda verdiği tepki. pearl'ü kaçıranlar pearl'ün durumunun iyi olmadığını, ancak guantanamo'daki taliban esirlerinin durumunun insani hale getirilmesi karşılığında pearl'ün durumunun iyileşebileceğini söyleyen bir mesaj gönderiyorlar. şimbi burada amerikan hükümetine eleştirel bakan bir film/yönetmen olsa, amerika'yı da geçtim, insan haklarına duyarlı bir yönetmen olsa, guantanamo'da yapılan işkencelerin/ adaletsizliklerin yanlışlığını pearl'ün eşine kabul ettirirdi /söyletirdi. ama pearl'ün eşi ne yapıyor filmde. bu konuya hiç değinmeden "hamile" olduğunu vurguluyor ve konuyu kapatıyor. yani amerika'yı en haklı biçimde eleştirebileceği bir noktayı yakalıyor film ve bunu yapmıyor. hatta daha da kötüsü, bu sırada bize "iyi" pakistanlıların, yani amerikalılara yardım eden polislerin nasıl ve ne tarz işkenceler yaptığı gösteriliyor ve vahşi pakiler, güzel beyaz amerikalılar ayrımının bir parça daha çiziliyor altı. aynen embedded gazeteciler gibi böylece amerika'nın yanında yer almış oluyor film.

    aslında garip bir şekilde kendini de sabote ediyor film sonlara doğru ki bu yüzden emin olamıyorum yönetmenin ne yapmak istediğinden. mesela daniel pearl'ün öldürülmeden önce çekilen videosundaki son sözlerine şahit oluyoruz. pearl'ün büyük dedesinin israil'de bir kasabada bir caddeye adının verildiğini çünkü o büyük dedenin o kasabayı kuranlardan biri olduğunu anlatıyor pearl. bunu daha sonra bize pearl'ün eşi büyük bir duygusallıkla aktarırken, bu tarz bir yüce gönüllülüğü teröristlerin anlayamayacağından dem vuruyor. düşünün, filistin'deki müslümanların vatanlarının elinden alınması islami "teröre" militan yaratan en büyük etkenlerden birisi. pearl de son anlarında dahi olsa o vatanı büyük dedesinin sahiplerinden nasıl aldığını gururla anlatıyor. adalet kaygılı bir filmin terör iklimini yaratan bu arogansı sorgulaması hatta yerin dibine geçirmesi gerekirken, biz pearl'ün konuşmasının bu kısmını güzel bir anı olarak duyuyoruz. film de tabii bu noktada yahudilere ve yahudi lobisine güzel bir selam duruyor.

    bu noktada yönetmen ile ilgili ne diyeyim bilmiyorum. filmin gösterime girmesine ve varolmasına olanak sağlayan ortama bakarsak, hollywood, angeline jolie, sıkı bir yahudi lobisi, vs. filmden zaten sağlam bir duruş beklemek zor olurdu. filmdeki havada kalan hikayeleri de bu yüzden iyi niyetle yorumlayamıyoruz. tam aksine yönetmen filmine hakim olamamış, ortaya derli toplu bir eser koyamamış, bir yerde pearl'ün eşinin sözcülüğüne soyunmuş saçma sapan bir film çıkmış ortaya. böylesine de yönetmenlik demek zor doğrusu.

    daha eleştirilecek bin tane nokta var filmde ama burada durayım. ne kadar kötü bir filmdi ve ne kadar sinir bozucuydu. michael winterbottom hakikatten çok kötü bir iş çıkarmış. tebrikler.


    (kara - 14 Ocak 2008 04:47)

  • comment image

    evet, bu film icinde yasadıgımız abd nin hegemonyasının oldugu dunyamızı yansıtan bir film. amerikan buyukelci ahcısının gelip marianne pearl ac kalmasın diye yemek yapması zaten olayı kimin gozunden izledigimizi gayet net anlatıyor.

    ama ben bu filmi epey begendim cunku gercekci, cunkku radikal hareketlerin nerelere varabilecegini, amerikanın her ise el atarak bastırdıgı bilimum halkın icinde biriken ofkenin dısavurumunun nasıl yoldan gecene patlayabilecegini gosteriyor. bu acıdan da abd yi gayet elestirdigine inanıyorum.

    --- spoiler ---
    sadece amerikalı oldugu icin oldurmek anlayısının sebebini sorgulatması yeterli.
    ---
    spoiler ---


    (aportionofme - 24 Ocak 2008 12:41)

  • comment image

    yakın hatta baya yakın geçmişimizden bir gerçek hikaye olmasından dolayı televizyonlardan, gazetelerden sürekli takip ettiğim için çok da iyi bildiğim bir hikayenin filme çekilmiş versiyonudur.
    ilk filmi gördüğümde neden angelina jolie sorusunu sormama sebep olmuştur. mariane pearl'e zerre kadar benzememektedir makyaj, lens ve saç biçimiyle anımsatmıştır ama çok daha iyi oynayacak ve benzeyecek birisi bulunabilinirdi. sanıyorum ki bu mariane nin kendi isteğiydi her kadın gibi kendisini angelina jolie olarak görmek istemiş olabilir.
    gerçek hayatta olduğu gibi filmi izlerkende sinir olduğumuz birçok dünya gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. kızdığım sadece pakistanlı teroristler değil aynı zamanda amerikalılardır. bu kadar uğraşılırken, herşey düşünülürken neden amerikan devletinin aklına hiç guantanamo daki insanlara biraz daha insancıl davranabilme olasılığı gelmemiştir yani evet teroristlerin yaptığı şey affedilmeyecek kadar berbat birşey üstelik bu adamın kısa süre sonra baba olucak bir adam olması insanın sinirini daha da çok bozuyor ve tabiiki bir kadının kocasının ölümünü (ki normal olmayan bir ölümdür bu) izlemesi bir o kadar acı bir hikaye.
    acı bir hayat hikayesiyle dünyaya ne kadar mağdur olduğunu göstermiştir abd ve belkide amerikada izleyen binlerce insan yine pakistanlılara, afganlara ve hatta müslümanlara küfür etmiştir.
    o zaman benim aklıma direk olarak guantanamo da bulunan bazısı suçlu, bazısının suçu ne olduğu belirsiz insanların hayatları tek tek çekilmeye başlasa ne olurdu acaba fikri geliyor.


    (mszebra - 14 Temmuz 2008 13:41)

  • comment image

    öldürülen gazetecinin karısının olayları yazdığı bir kitaptan uyarlanmış. bilindik film kurgusundan biraz farklıydı. belgeselvari, fazla müzik olmayan, acıtasyon yapılmadan olaylar aktarılmış. bir film yapalım deli paralar kazanalım amacından öte buldum bu yüzden aktarılmayı. öne çıkmış bir film değil. angelina jolie oynuyor belki ama karakterin, hikayenin önüne geçmemiş. *

    film gözüyle bakılınca eksikleri var, belgesel gözüyle bakınca ise olmuş bir yapım. çünkü ne amerikalılar süperdir, harikadır mesajı var ne de dini konuların sömürgesi, dışlanması. bir karşılaştırma ya da yerin dibine sokma yok. var böyle olaylar, yaşanıyor ve yaşanmaya da devam edecek ne yazık ki.


    (cncn - 5 Kasım 2010 21:40)

  • comment image

    derinligi olmayan filmdir.sadece boyle bir olay olmustur diye cekilen,karsit durumda olanlarin kendi dogrularinin ne oldugunu anlayamadigimiz filmdir.her amerikan filminde yer alan kandirmacadan ibaret olan 3-5 dakikalik gozun icine sokulmak istenen objektif olma kaygisi yine one cikmistir(iyi pakistanli polis ki bir yerde "yabancilara yapilan kotulukler bizim ulkemizin adini lekeler gibi mahsun kirmizigul tarzi bir mesaj vermistir) ama arka planda inceden inceden her iki dakikada bir gosterilen;kalabalik ve sefil pakistan sokaklari,korkunc kilikli erkekler tarafsiz olduklari halde oldurulen gazeteci temasi ile asil maksat ortaya konmustur.


    (frkkk - 29 Ocak 2011 14:56)

  • comment image

    dokunduklari ve dokunmadiklariyla, gosterdikleri ve gostermedikleriyle islevini gozumuze sokan yapim.

    benzer bir anlayis north country'de de var idi (ki buralarda ceksen bu filmleri taze suya ekmek banmis diye kovalarlar belki).

    olaylari dar cercevelerden yanli ele alisi, derine inmeyisi ile vuruyor gozumuze gozumuze,
    terore karsi savasta karni burnundaki esine bakilmaksizin kafasi kesilerek katledilen musevi gazeteci uzerinden mesruluklar, hakliliklar bileyleyisi ile.
    ideologya tarlalarina tohumlar ekmesiyle.
    bu ugurda pakistanli iskenceci polisleri icimizin yaglarini eriterek izletirken, keskin zitliklarla kurban-canavar resimleri sunarken o kibar sermayedar agitprop'u elleriyle.

    karaci'den, bu karmasik mekandan, bu acikli yasanmisliklardan, bu icice bir arada zitliklardan ne oykuler cikabilirdi oysa.
    ki artik, the hurt locker'daki gibi, propaganda yapacaksa bile once usturubunu yakalamaya calisiyor sermayeci beslemeleri.

    oyunculuklari da, kurgusu da, yonetimi de oldukca siradan, ortalama.
    ama elbette ki onemli olan boyu degil islevi.
    diger bir deyisle; brad abimizle angelina ablamizin ilistirilmisligi,
    gerekirse suriye sinirina dayanan duyarliklari,
    meleksi yardimseverlikleri,
    sermayecilerin hakliligini bombalarin fuzelerin gerekliligini tum sevenlerinin yureklerine kazimalari.

    ya ne olacagidi?


    (viva paulista - 9 Mart 2012 06:43)

  • comment image

    geçtiğimiz günlerde ışid bir amerikalı gazetecinin kafasını kesti ve bunu duyurdu. bu ölümden sonra amerika'nın operasyona yeltendiği ama operasyonun başarısız olduğu, bundan sonra da gazetecinin ölüm haberinin geldiği haberleri yansıdı basına. olay tazeliğini koruyor. zira üstünden bir hafta geçti. a mighty heart'ı izlerken bu ölüm ve operasyon geldi aklıma. iki gazeteci de teröristler (taliban ile ışid) tarafından kaçırılıp öldürülüyorlar (ikisinin de kafası kesilmiş). operasyona yeltenenler bu işi ellerine yüzlerine bulaştırmışlar. tabii geçen hafta öldürülen gazeteci için yapılması planlanan operasyonun neden başarısız olduğunu bilmiyorum; yakında bu gazeteci için de bir film yapar hollywood, öğreniriz (ne de olsa ölümleri ve katliamları en iyi sömüren sektör). fakat danny'nin neden öldüğünü biliyoruz. en azından filme göre... teröristlerin (bak tırnak içine almıyorum. zira bunlara terörist bile diyemiyorum. yaratık bunlar. aynıları sınırlarımızda dolaşıyor, 9 yaşındaki çocuklarla evleniyor, ortalığı yakıp yıkıyorlar. taliban=ışid. fark yok) istedikleri şey, amerika'nın tutukladığı müslümanlara işkence etmemesi. ederseniz biz de sizinkilere ederiz. normalde vatandaşını düşünen bir hükümet, işkence etmeyi bırakır; ama abd bunu yapmıyor ve bu psikopatların gazeteciyi öldürmelerine neden oluyor. gerçi işkence etmeyi bırakıp mahkumların şartlarını düzeltseydi bu teröristler, danny'i bırakacaklar mıydı? bilmiyoruz. bu psikopatlardan her şey beklenir.

    ülke ülke dolaşıp film çeken, istediği öyküyü kotaran, hollywood'taki bütün yönetmenlerden daha özgür takılan ingiliz michael winterbottom yönetmiş filmi. neyse ki winterbottom bu tür filmlerin kolaya kaçıp yaptığı şeyi yapmıyor ve müslümanları bütünüyle kötü göstermiyor. sağ olsun!! filmin sonlarına doğru kocasını yitiren mariane, terörizm ve halkın cihadçıları desteklemesiyle ilgili bir soru yöneltiliyor. mariane "kocam öldürüldü. ama aynı hafta 10 pakistanlı da bu teröristlerce öldürüldü," diyerek bu teröristlerin sadece yabancılara değil, kendilerinden (müslümanlara, pakistanlılara yani) olanlara da zulüm ettiklerini dile getiriyor. öte yandan görüntülere baktığımızda da pakistan'ın berbat bir şehir olarak resmedilmediğini görüyoruz. bunları yapıyor ama mesela (yukarıda dendiği gibi) öyküsünü derinleştirmemesi, yarayı deşmemesi ile hayal kırıklığı(!) yaratıyor. winterbottom ve senaristleri, sıradan bir izleği takip edip filmlerini nihayete erdiriyorlar. politik takılmıyorlar (buna sevinmeli miyiz, bilemedim. zira yabancı bir film, politik olunca genelde "kindar" -müslümanların tümü kötüdür diyen, propaganda yapan vs- bir film oluyor). eleştiri getirmiyorlar. ellerini korkak alıştırıyorlar. adam kaçırılır ve sonra klasik hollywood filmlerinde kaçırılan için neler yapılırsa aynısı danny için yapılır. zamana karşı yarış üzerinden gerilim yaratılır. danny'nin iletişime girdiği kişilerden bilgiler edinilmeye çalışılır vs. demek istediğim çok sıradan bir izleği takip etmiş senaristler. yönetmenlik ortalama, senaryosu da öyle. izle, unut... bir etkileyiciliği yok. defalarca kez izlediğimiz "kaçırılma" filmlerinden bir tanesi...

    gelelim angelina jolie'ye. oscar'a aday olamadı buradaki performansıyla. ama ödül sezonundan adaylık olarak kazançlı çıkmıştı. ödül alamamış ve adaylıklarla yetinmiş. nitekim ben de jolie'nin performansını övsem mi, övmesem mi bilemedim. bayağı durgun oynamış jolie. karakter kağıtta öyle mi yazılmış bilemedim ama mesela changeling'teki kadar "oynadığını" belli etmiyor (çoğu eleştirmene göre changeling'te jolie abartılı bir performans ortaya koymuş), büyük oynamıyor. sade bir performans. karakterinin duygularını çok az nüansla belli ediyor. dolayısıyla çoğu kişiyi bu performansla tavlamaması şaşırtıcı değil. kameranın önüne geçip kocasının kaçırılmasıyla ilgili konuştuğu sahnede duygularını belli etmemesine gelince... o röportajdan hemen sonra setten birisi "kocası altı haftadır kaçırılmış birisi olduğu hiç belli olmuyor," diyor. bunu es geçmeyelim. mariane röportaj sırasında duygularını belli etmeyen bir karakter olarak yansıtılmış. jolie de bunun hakkını vermiş. ama ben de pek etkilenmedim performanstan. o yüzden övüp övmeme konusunda kararsızım.

    neyse. sonuçta ortalama bir film. daha iyi olabilirdi şüphesiz.


    (sherlock holmes 90 - 24 Ağustos 2014 09:20)

Yorum Kaynak Link : a mighty heart