Oyuncular
  • "sleep well adlı şarkılarına yeni klip çeken ve geleceğe dair umut veren yerli grup"
  • "türkiye'nin en iyi ve en doğru şekilde indie yapabilen grubu."




Facebook Yorumları
  • comment image

    yurdumdan çıkmış en güzel gruplardan biri. canlı da izledim, pek beğendim. etkilendiği gruplar olduğu aşikâr, buna rağmen özgün kalabilmeyi de başarabilmiş, kim olduklarını bilmesem, türk olduğuna inanmayacağım gayet kaliteli bestelere sahip indie grubumuz.


    (bayan ariza - 28 Haziran 2012 12:32)

  • comment image

    çocuklarım.

    2011 yılında kurulmuş istanbullu indie / rock grubu. gitar ve vokalde oğuz can özen, gitarda sezer koç, bas gitarda burak serter, davul ve geri vokalde berk tekelioğlu'ndan oluşur.

    ilk başta dogzstar'da cover çalarak sahneye alıştıktan sonra kendi bestelerini üretip farklarını ortaya koydular. newcomers fest'te babylon, peyote, ghetto, hayal kahvesi, efes pilsen one love festival, if performance hall konserleri derken giderek daha da ünlendiler.

    ilk ep'leri how did it all start da yayımlandıktan sonra her yıl teksas'da gerçekleşen ve pek çok başarılı müzisyenin keşfedildiği festival olarak bilinen sxsw'ye kabul edilen ilk türk grup oldular. 2013 mart ayında müzikicinefes.com sponsorluğunda burada sahne alacaklar.

    ep'lerinde yer alan dressing room, hands ve dear blender dışında hurricane of love, rumours, galaxies, your color gibi şarkıları ile bir albüm yapmaya yetecek kadar besteleri var. tüm besteler ingilizce. son dönem besteleri olan your color ve galaxies benim favorilerim.

    konserlerinde the away days bestelerine ek olarak kendilerinin de çok etkilendiği ve sevdiği foals, the maccabees, the vaccines, the arctic monkeys gibi grupları da coverlıyorlar.

    bu şekilde üretmeye ve çalmaya devam ederlerse tarkan ve sertab erener'den sonra bir de dünyaca ünlü türk grubumuz olabilirmiş gibi geliyor. neden olmasın?


    (cizenbayan - 24 Aralık 2012 02:42)

  • comment image

    ingiliz olsalardı buralar hep entry dolardı. soundcloud'dan dinledim de kendilerini indie-post-rock olarak nitelendiren nice türk gruptan çok daha farklı ve hadi söyleyelim taklit ettikleri ingiliz sounduna yakın bir tarzları var. sırf türk oldukları için burun kıvıran birçok türk hipster olacaktır, dediğim gibi ingiliz olsalardı ayhh şöyle inovatif böyle moody falan diye öve öve bitiremezlerdi. fakat bu tabii ki artık tüm dünyadan yüzlerce örneğini duyduğumuz bu tarzla müziğe yeni bir soluk getirdikleri anlamına gelmiyor. bizden de böyle bir renk çıktığı için memnunum ve fakat artık uzun süredir bu 'the [insert name here]s' türevi indie gruplarını dinleyemediğim için -ingiliz vs olsalar bile- kendilerine hayatta başarılar dilemekten başka bir çare yok. canlı dinlemeye giderim gerçi. uk turnesi yapacağız falan demişler. kısfmet.


    (lamazigogo - 7 Ocak 2013 13:15)

  • comment image

    üyeleri eminim ki burayı okuyordur. şunu yazmak istiyorum; tanımadığım etmediğim bu dört arkadaş, şu anda türkiye'deki en güzel müziklerden birini yapıyorlar. 100& fest'te de bunu gördük, sahnede de iyiler. öyle ki onlarla beraber o sahnede olmak, onlarla beraber çalmak istedim; hatta kıskandım da yer yer... çünkü tam da kafamdaki müziği yapıyor bu dört adam. o denli minimal, o denli delay'li tonlar, o denli reverb'ler... ayrıca hiç öyle kimse yoktu diye düşünmesinler sakın, nihayetinde festival sahnesi bu. bir de saat 2'de kaç kişi doldurabilir ki bir alanı. kendi konserlerinde eminim ki daha bir coşkuludurlar. ve kaldı ki kendi konserlerine gitmek için de teyakkuzdayım, bekliyorum. peyote meyote bir yerde çıksınlar, ilk fırsatta orada olacağım.

    şu ana kadar çıkarmış oldukları tüm kayıtlara ulaştım bir şekilde. your colour'undan galaxies'ine, hands'inden rumours'una. zaten 7-8 tane yayınlanmış kayıtları var bildiğim kadarıyla. gönül onlara artık itunes tarzı dijital ortamlardan ulaşmak yerine, onları direkt cd olarak da alıp dinlemek istiyor. ya da en azından dijital ortamdan yayılacaklarsa, bir şekilde ep ya da single yerine, direkt olarak albüm şeklinde ulaşmak bir yerde. demek istediğim toplu bir şekilde. üç şarkı oradan, bir şarkı şuradan değil. hele bir de mp3 yerine, alac ya da flac olursa en azından, dadundan yenmeyecek.

    çok, çok iyi bir yoldalar. uzun zamandır bu piyasada iyi bir grup çıkmıyor diye hafıylanıyordum, çok güzel yetiştiler imdada. öyle yeni yeni türeyen ve adı bile bombok olan gruplardan da değiller. trend grubu değiller yani; 'kozmik regl sancısı', 'osururken koklaşırız' 'yok sen gelme, sipariş veririz' tarzı grup ismi de bulmamışlar kendilerine. ne mutlu onlara. bu bile ayrıca bir neden onları dinlemek için.

    korhanlar, replikas ve nekropsi'nin ardından en sevdiğim dördüncü grup olarak yerlerini aldılar. umarım bir an önce albümlerini çıkarırlar. bu kadar heyecanlandırmışken, uzatmasınlar arayı.


    (mermize - 9 Haziran 2014 14:59)

  • comment image

    geçtiğimiz günlerde tamamen random şekilde çalan bir playlistte dinlemiştim ilk.
    best rebellious idi şarkının ismi.
    tamamen moralim çökmüş, aşık olduğum kızla aramız tekrar birleşmeyecek kadar bozulmuştu.
    geçmiştim kafede en kuytu en köşe masaya tek başıma oturmuştum sabahın 8:00' inde.
    ve sonra o ses geldi o mükemmel indie başlangıçları olur ya.
    huzur kaplamıştı etrafı.gözlerimi kapattım ritme bıraktım kendimi ruhumu teslim ettim.
    sonra bunu tekrar dinlemeliyim diye şarkının adını kontrol için shazama dinlettim buldu mutluydum.
    eve gittim açtım tekrar, bu güzel şarkının klibini de merak ediyordum. bir de ne göreyim;
    '' hass bu mekan bana hiç yabancı gelmiyor. oha abi plaka 34. dur bir dakika ya! ''
    hemen grubu araştırmaya başladım ve türk olduğunu öğrenmem çok zamanımı almadı.
    o kadar şaşkındım ki sanki ben 23 senedir evlatlıkmışım ve bunu yeni öğreniyormuşum gibi.
    5 dakika o şaşkınlığı atamadım üstümden çünkü türkiyede bu kadar kaliteli müzik bu kadar universal olamaz imkanı yok. ben inanılmaz ön yargılı olduğumu düşünürdüm. hayatımda şunu sevdim diyebileceğim bir türk filmi ve ya müziği yoktur. ama benim için milat oldu çağ atladım resmen. umarım bu çizgiyi bozmazlar başarılar çocuklar.


    (bakinbenhastayimbenolucem - 16 Mart 2015 22:24)

  • comment image

    dunkirk ile kişisel husumetleri olduğunu düşündüğüm grup, adamın eleştirileri yine sildiler ya la.

    (bkz: ergen grubu)

    abi siz bizi temsil falan ettiğinizi düşünüyorsanız, yol yakınken dönün. lütfen temsil etmeyin, londra'da underground pub'larda takılın. çanakkale was mental diyin. burada eleştirilerinizi de güzelce yiyin. bizi temsil falan etme triplerine girmeyin.

    şişin, şişirilin. zerre sikimde değil ama bu eleştiri muhabbetine acayip kıl oldum.


    (solitary man - 11 Ocak 2017 17:07)

  • comment image

    geçen yıl vokalin facebook uzerinden entryimi paylasmasiyla gruptan saglam - sasirtici bicimde ingilizce degil turkce - hakaret ve küfür yemiş; 2 ay önce yazdığı haklarında hiçbir küfür ve hakaret içermeyen entrysi defalarca silinerek sonunda çaylak yapılmış; çaylaklıktan çıktıktan sonra yazdığı başka bir entrysi daha silinmiş ve en son birkaç saat önce en son entrysi - beğenilenler kısmına girmesine rağmen - silinmiş bir insan olarak, gruba gülüyorum.

    ne ben onları tanırım ne onlar beni. açık ki bana kafayı garip şekilde takmışlar, gözlerinde büyütmüşler. müzik sektoruyle alakasi olmayan, isinde gucunde, burada cesitli konularda olumlu olumsuz yazilar yazan bir insanim. kimini delice over kimini agir elestiririm. yazilar hicbir sekilde hakaret ve kufur icermez. ama nedense bu basliga elestiri yazamiyorum yukarida bir guc mantiksizca aninda siliyor. geri gondermekte israr edersem de caylak yapiyor.

    bu durumun tek aciklamasi grubun uzucu gercekleri yazmamdan asiri rahatsiz olmasi (son parcalarini youtube'da dogan holding'in arabesk pop kanali netd'den yayinlamalari, gezi'de ingiliz basinina roportaj icin yalvarmalari, vokalin sesinin yetersizligi ve ingilizce'deki zayif aksan ve gramerini kapatmak icin bazilarinin yemedigi bug'lara basvurmasi, gitaristin olmamış kopyaya dayalı sıkıcı duz indieciliği, grubun sismis egosu, vizyonsuzlugu ve muzik kulturlerinin yuzeyselligi vs) ve elestiriye tahammul edememesi. kimse the away days sevmek zorunda degil. ben bircok gruba cok daha sert seyler yazdim ne bir entryim silindi ne de sosyal medyadan kufur yedim.

    bunlar esasen komik olaylar. bunu da sildirtirler şimdi. yurtdışında bizi temsil ettiğini belirten bir grup için acınası hareketler. neyse ki she past away'imiz var da yokluktan olmadık gruplara sarmıyoruz.

    the away days bir röportajda türkiye'de beğenip dinlediğimiz bir isim yok diyor. siz nekropsi'nin mi kubbesi'ne, balina'nın balina'sına, replikas'ın dadaruhi'sine köledoyuran'ına avaz'ina zerre'sine, she past away'in belirdi gece'sine, pitohui' nin enspektor'una, mor ve ötesi'nin dünya yalan söylüyor'una komple erkan oğur'a, ilhan mimaroğlu'na, bülent arel'e, burhan öçal'a, arif mardin'e, barış manço'ya, mfö'ye, moğollar'a, erkin koray'a, ibrahim tatlıses'e, cem karaca'ya, kesmeseker'e, okay temiz'e, yavuz çetin'e, laco tayfa'ya, gevende'ye, tarkan'a, ruhi su'ya, tanju okan'a, timur selcuk'a, fikret kizilok'a, teoman'a ve daha saymakla bitmeyecek onlarca müzisyene kurban olun.

    bakin size gelene kadar sevilecek ve bizi yurtdisinda temsil edebilecek ne cok isim varmis degil mi?

    bu da bana cevap yazanlara:

    shoegaze/dream pop yapması zor bir türdür ondan desteklemeliyiz demiş bir yazar. gerçekten ibretlik tespitler bunlar. nasıl bir tembelliği, vasıfsızlığı öven bir anlayıştır bu ve bilgisizlik içerir (bir kere adamlar shoegaze değil buna sonra değineceğim). zor tür ne demektir ya. ortada fusion, idm, modern klasik, avangard caz gibi gerçekler varken hangi kafayla shoegaze zor denebiliyor. sabahtan akşama coldplay dinleyip mi bu noktaya geliyorsunuz anlamıyorum ben. shoegaze/dream pop özümseyip iyi bir iş çıkarma süreci en kısa süren türlerden bile olabilir. bunun bir ölçüsü yok. her türde olduğu gibi ne kadar müzik dinlediğin, özümseyebildiğin, entelektüel bir bakışla yaklaşabildiğine bağlı yaptığın müziğin güzelliği. bu saydıklarımla beslediğin yaratıcılığının potansiyeline bağlı. çok basit bir müzikle harikalar yaratabilir veya çok karmaşık bir türle yüzüne bakılmayabilirsin. burada devreye vizyon giriyor işte. bu, neden bazı indie grupları çok güzelken ve harika müzikler ortaya koyabilirken bazıları kötünün büyük orandaki cevabı. burdan yüzlerce örnek verebilirim. bir tane mikro örnek veriyim: diiv'ın davulcusu, neu! hayranıdır.

    ben neden her yurtdışına açılma amacında olan yerli alternatif grup için ilan edilen leş milli seferberlik içinde olmak zorundayım? bir türün memlekette icra edilmiyor olması onu icra eden birkaç grubu övmek için yeterli bir sebep değildir. kaldı ki grubun hiç öyle milli duygularla hareket etmediği, londra'ya kapağı atıp ülkeyi terk etme amacı olduğu da biliniyor. ülkeyi temsil amacı bulunmamasına rağmen bu temsil olayının dillendirilmesi tam bir halkla ilişkiler çalışmasından başka bir şey değil. bu ülkeyi temsil mevzusu ile hem yerli seyirci çekiliyor hem de yurtdışına bu şekilde pazarlanıyor. the away days ingiliz bir grup olsaydı ne guardian'da ne orada burada kıyıda köşede yer bulamazdı. o orta halli müzikle imkansız. bunu başarmasının tek sebebi türkiye'den çıkmış olması. londra'da doğsaydılar her şey farklı olurdu diyenlere evet farklı olurdu bu kadar bile tanınmazlardı diyorum. onların en büyük kozu türk olmaları. sanki türkiye'de olmak indie yapımını zorlaştırıyor da iyi kötü bunu yapabilmek başarıymış gibi düşünülüyor ve hep bunun üzerine pazarlama çalışmaları yapılıyor. aşırı ingilizce konuşulmasının sebebi bile o. bakın türkiye'deyiz ama o kadar entegre olmuşuz ki indie veya batı kültürüyle, o kadar özümsemişiz ki batıyı günlük hayatımızda bile ingilizce konuşuyoruz (iç ses: gramer sıkıntılı ama ona çok takılma bizimkiler anlamıyorlar), bizim gibisi yok burada. adeta çorak topraklarda açan nadide bir indie çiçeğiyiz! (neden çorak topraklarda açan bir indie çiçeği olmadıklarına da ileride değineceğim). birlikte çalışmak istediğimiz yerli isim bile erol alkan. ulan erol alkan boris johnson'dan bile daha ingiliz bir herif. yarı kıbrıs türkü yarı ingiliz, türkçe tek kelime bilmeyen, ingiltere'de doğmuş ve hayatı boyunca orada yaşamış, ne türkiye ile ne türklükle alakası olmayan, sapına kadar ingiliz bir adam. adamın yerli tanımı bile erol alkan ile eşleşiyor. bir ara "indie band from konstantiniyye" diye tanımlıyorlardı kendilerini. oradaki şehir belirtilmesi ve konstantiniye vurgusu grup için o kadar önemli ki. dikkat çekici bir detay oluyor batılıya. biliyorsunuz osmanlı da şehre istanbul değil konstantiniyye derdi. müzik olmadı mı al sana konstantiniyye bak bu istanbul'dan daha mistik daha tarihi tınlıyor. hem de bak ben de senin gibi konstantinniye diyorum ben de sendenim. hem mistik/tarihi hem modern indie bir arada, şu harmana bak sen! konstantiniyye'yi silersek de "bad mystics from istanbul" diyelim. istanbul ve konstantiniyye arasındaki anlam kaybını mystics kelimesiyle kapatalım. işte bu tanımlar çok önemli grup için çünkü o müzik onlara yeterli olmayacaktır. hem mistiğiz hem de çanakkale was mental. ikisi bir arada oluyor mu? olmaz mı be gülüm olmaz mı hem de öyle güzel olur ki! sabahtan akşama kadar ingilizce ve indie kültürü hayatımda en az senin kadar batıyım en az senin kadar londoner indieciyim, üstelik senden fazlam da var benim: bir de mistiğim. sıkıyosa yazma! ama bir dakika buraya ait değilsen, gerçekten londra'ya aitsen nasıl aynı zamanda mistik olabiliyorsun, mistik olduğunu iddia ediyorsan zaten sen çoktan buraya ait olmuşsun demektir oraya ait olamazsın ki! şşş çaktırmaaa, yiyorlaaaar, istedikten sonra her şey olur sen iste yeter ki!

    ne demiş goebbels bir yalanı ne kadar tekrarlarsan artık ona kendin bile inanırsın. böylece yarattığın algı gerçeğe dönüşür. işte the away days'in yaptığı halkla ilişkiler çalışmalarıyla gerçekleri yok edip istediği algıları oluşturmak. bunda da şu ana kadar başarılı. bizim gibi bu gerçeklerden bahsedenler ise tüm bu amaca çok küçük de olsa zarar verdiği için susturulmaya ve entryleri sildirilmeye mahkum. biz bildiğimizi yazmaya devam ederiz, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar boşuna dememişler.

    70'lerdeki yerli saykedelik veya new wave gruplar, 80'lerdeki heavy metal grupları veya 90'lardaki hiphop grupları için batıyı iyi taklit etmek hatta onla aynı kulvarda rekabet etmek (bkz: mfö) bir başarıdır çünkü bulunduğu yerden batı kültürünü benimsemek çok zor. fakat bugün için eğer internet bağlantın varsa kendini istediğin kültürün içine sokabilirsin. o kültür içinde büyütebilirsin kendini. ki the away days onu bile yapmamış, bu işe başladığında yaptığının tarihinden bir haber, düşsel çevresi 2010 sonrası indie gruplarıyla sınırlı bir dünya. dolayısıyla bugün yaptıkları müzik, çevrelerine ördükleri indie kalıplarının dışına çıkamıyor ve o sınırların kötü bir kopyası olarak yansıyor. kendilerine dinledikleri müzikler sorulduğunda son dönem indie gruplarından başka bir şey duymuyoruz. ne ambient ne caz ne hiphop ne klasik müzik. vizyon yok deme sebebim bu. günümüzün ağır top indie gruplarının röportajlarına bir bakın adamlar musique concrete'den giriyor golden age of hiphop'dan çıkıyor. günümüzdeki başarılı herhangi bir gruba bakın. orada sanatçı duruşunu ve entelektüel altyapıyı göreceksiniz. o müzikler hayatın boyunca arctic monkeys, foals, beach house dinleyerek çıkmıyor. sadece onları dinleyince müzikal açıdan bu çorak topraklarda yaptığın kötü ve sıradan bir kopyadan ileri gidemiyor, tutum olarak da eleştirileri kaldıramıyorsun. tanınmak için yapabileceğin tek şey "indie band from konstantiniyye/ bad mystics from istanbul" demek oluyor.

    müziği entelektüel düzeyde takip eden, tarihini evrimini bilen, gruplardaki görünmeyen buz dağını fark eden, yurtdışında neler oluyor az çok araştıran biri için the away days'i övmek çok zor bir iş. her şeyi geçtim shoegaze yakıştırması yapan fanlarının da müzik bilmediği açık. olm adamlar shoegaze değil bir öğrenin önce. isterse herkes bunu desin müzik tarihçen sağlamsa, 80'lerde 90'larda neler olmuş biliyorsan dolayısıyla kulağın varsa öyle olmadıklarını anlarsın. bu adamlar indie pop grubu. dream bile o kadar değil. shoegaze hiç değil. iki reverb duydun, pedalları gördün diye o iş shoegaze olmuyor. dolayısıyla aslında ülkede hala shoegaze/dream pop grubu yok. shoegaze duymak istiyorsan replikas'tan gulyabani müzik ikinci yarıyı aç.

    bir de calm your eyes klibine değinilmiş. ya o klipte de grubun marjinal özentiliği, şekilci hipsterlığı bas bas bağrıyor. o da sırf bak bir türk grubu klibinde nelere yer vermiş diye yapılmış bir çalışma. aynı temaya sahip athena'nın son klibiyle kıyaslayalım. athena'nınki çok daha samimi, çok daha konseptin ön planda olduğu, çok daha toplumdaki bir soruna dikkat çekme amacı taşıdığı belli olan bir video. gayet açık ve net.

    guardian veya independent'ta yer bulması da müzikle değil halkla ilişkilerle alakalı. o müziği bir ingiliz yapsa o gazetede olmayacaktı. ayrıca gazeteleri gözünüzde çok büyütmeyin. tabiki yabancı gazetelerin sanat ve müzik sayfalarında dolu ve güzel yazılar oluyor fakat müzik eleştirmenlerinin kalitesini bilmiyorum. herhalde bizdeki gazetelerde yazanlar kadar kötü değillerdir. mehmet tez gibi ibretlik bir örneğimiz var sonuçta. tam tersi kutupta da bir john peel veya bob boilen gibi olmadıkları da kesin. ayrıca ingiliz basınının objektif maskesini takarak dışarıdan kapattıkları içeride var olan milliyetçiliklerini de unutmamak lazım. tipik örnek: nme listelerine bakın, en iyi albümler listelerinde full ingiliz gruplar görürsünüz, 10 yılın en iyi albümlerinde the libertines, kasabian falan şaka gibi en tepelere oynar. dolayısıyla sırf milliyetçilikten, bizim toprağın müziğini yapıyor diye ne kadar yetersiz görseler de adamların hoşuna gidiyor haliyle the away days de bunu kullanıyor.

    müzikten anlamayan türk kitleleri içinde eleştirenler nefret etmekle suçlanıyor. grup londra'ya giderse oradaki eleştirileri nasıl karşılayacak çok merak ediyorum. herkese hater derlerse işleri zor. eminim demeyecekler ama çünkü onlar ingiliz, onlar diyorsa bir bildikleri vardır. ben de diyorum ki ey ahali kimliklere bakmayın, kim yazmış bakmayın, yazılanlara dolayısıyla fikre/bilgiye bakın.

    sonuç olarak; her grup halka ilişkiler çalışması yapar her grup kendini başarılı bir şekilde pazarlamaya çalışır. the away days'de sıkıntı şudur: sahip olmadığı kimlikleri sahipmiş gibi pazarlamaya çalışır. sahip olmadığı şeyi pazarlamak uzun vadede sürdürülebilir değildir. kısa vadede belli sonuçlar elde etse de kendi içindeki boşluklar hep açık kalacak ve sorun yaratacaktır. işte biz o aradaki boşlukları eleştirir, fikirlerimizle doldururuz.


    (dunkirk - 11 Ocak 2017 18:32)

  • comment image

    her negatif elestrinin kıskançlık anlamına geldiğini düşünen bazı iki digitli iqlulari bize göstermiş olan gruptur.

    bu mantıkla bakılırsa bütün sözlük meltem bankoyu kıskanmaktadır. ya da aşağıdaki entryi yazan arkadaş beyazıt öztürkü kıskanmaktadır.

    (bkz: #61248344)


    (draconian times - 12 Ocak 2017 00:02)

Yorum Kaynak Link : the away days