Facebook Yorumları
  • comment image

    konulu porno yakıştırmasını hak etmediğini düşündüğüm roman. bir kere roman cinsellik üzerine kurulu değil. orhan kemal, çukurova'daki ırgatların cinsel yaşamlarını anlatmıyor bize, genel olarak yaşamlarını anlatıyor. ama evet, romanda cinsellik var.. orhan kemal, ırgatlar arasındaki "kimin eli kimin cebinde" belli olmayan ilişkileri gözümüze sokuyor. bu doğru. ama orhan kemal bunu, cinsel dürtülerimizi harekete geçirsin, okurken mastürbasyon yapalım diye yazmamış elbette.. anlatılan her cinsel ilişkinin, cinsel açlık göstergelerinin bir anlamı var..

    ırgat erkeklerin düşündükleri iki şey var: 1- karınlarını doyurmak, 2- cinsel açlıklarını doyurmak. yemekleri de (her ne kadar kurtlu küflü somun da olsa) önlerine konduğuna göre, karnı doyunca bu adamlar başka ne düşünecek?? "ne olacak bu memleketin hali" geyiğini bile çeviremeyecek düzeyde insanlar bunlar.. çoğu okuma yazma bile bilmiyor. içgüdüleriyle yaşıyorlar ancak.. tek bildikleri yemek, içmek, sevişmek. hatta sevişmek bile değil. sevişmek de bir bilinç düzeyi ister. tek bildikleri yemek, içmek, sikişmek. dolayısıyla orhan kemal bize ırgatları anlatacaksa, onların bu dürtülerini atlayamaz. "aman çok cinsel içerikli oldu. ben bunları biraz törpüleyeyim" deyip gerçeği olduğundan farklı aktaramaz bize.

    ırgatbaşı, katip gibiler de ellerindeki azıcık iktidar sayesinde kadınlarla istedikleri gibi yatabiliyorlar. bu tip insanların da kadınları nasıl kullandıklarını görüyoruz romanda..

    kendilerini erkeklere sunan ırgat kadınlar da, bir bakıma buna mecbur kalıyorlar. kadınlar da çok sefil durumdalar. içinde bulundukları açmazı da entelektüel olarak aşabilecek durumda da değiller elbette. ne yapacaklar o zaman? ne yapabilirler? para karşılığı, kıyafet karşılığı ya da iyi yerde çalıştırılma karşılığı erkeklerle yatacaklar.. başka yol yok onlar için. babalar kendi öz kızlarını geneleve satarken bu kadınlar tek başlarına ne yapabilir? adana'daki ırgat kadınlar.. cahil, sersefil kadınlar.. orospuluğa itilen kadınlar..

    romanda seks düşünmeyen tipler de yok değil. var. var ama onların da neden ötekilerden farklı olduğunu zaten bize gösteriyor orhan kemal..

    bereketli topraklar üzerinde çok güzel bir romandır. okuyun, okutun.


    (ilsa ve fulari - 2 Mart 2007 16:22)

  • comment image

    izledikten sonra konuşmakta olduğum bir arkadaşım 40 saat derse imza attığı dershanelerden bahsedince gariptir ama tarladaki ırgatlıktan daha az acımasız olmadığını düşündüğüm durumu 79 lardan alıp bugüne taşıyan ve önüme koyan film. insan uzakfilminde de olduğu gibi içgüdüsel bir cinsellikten üzüntü duyuyorsa da gerçekliğin kaçınılmaz bir simülasyonu. yazık ki karnını doyuramayan insan elbette cinselliğini de insanileştirecek ve hazlarını inceltecek bir şansa sahip olmuyor. sarmal bir kolu makineye kaptırır gibi kontrolsüz sürgit devam ediyor. tarlaların şartları ne kadar değişmiştir bilemeyiz ama mekanların ve insanların değişmesi durumun içimize bıraktığı yükü azaltmıyor. ölmekte iken bile arkadaşlarına sitem etmeyen ve onları anlayan ırgatın sağduyusunu çoğaltmak mümkün olsa önce sermayesi emek olanlara sonra ülkeyi yönetenlere sonra duyguları felç olmuş para sahiplerine sonra para için iki yüzlülük peşine takılan soysuzlara. başka bir sahne daha var beni alıp alıp o tarlada pamukların arasına savuran, yanaklarımı güneşle yakan, gözlerime oturan ki o da çalışmaya ara verilirken "senin hatırına ara versinler hadi" denildiğinde "benim hatırıma değil hak ettikleri için" diye gelen cevap. utanıyor insan sosyete emek borazancılığı yapan her türlü insanı bir yana koyup, bir yerlerde hala düdük çalınınca daha yeni oturmuşken yerinden kalkan ırgatlar olduğunu bilip utanıyor. herşeyi edebiyatın ve yazının konusu yapan çağdaş insanın ne kadar az aktivist olduğunu düşünüyorum. onlar sürünüyor biz de arkadaş toplantılarında entelektüel sohbetlerimize konu sıkıntısı çekmiyoruz. bazen bırak allah aşkına diyesim geliyor. belki çok aptalcadır ama bazen kendimiz yazıp okuyoruz, çalıp oynuyoruz gibi geliyor. işten çıkınca birasını içmeye ve blues dinlemeye giden insanların yürüdüğü yolun altında hala yol işçisi debelenip duruyor. herşey sanat sanat içindir gibi görünüyor son zamanlarda bana. sanki sosyete emek sahipleniliciğimize bir sektör onların yaşadıkları. bazen her konudaki samimiyetimizi bu konuda da kaybettiğimizi düşünüyorum. `kaplumbağalara ateş ediyorlar ve biz onu seyrediyoruz.`
    bazen hepimize bakıyorum da pamuk balyalarından hafifletilmiş t,shirtler var üzerimizde. yataklarımızda rahat uyuduğumuz geceler işte. rahat yatılan her uyku ırgatların pamuk balyalarından değil mi? yataklardan bahsetmiyorum yataklar zaten öyle.


    (seagullineskisehir - 10 Haziran 2008 23:19)

  • comment image

    her sayfası bizi anlatan bir roman. pehlivan ali'nin, kendine olmadık hakaretler eden ırgatbaşına sağol deyip işine devam etmesi, garibanlığın en iyi tasvirlerindendir sanırım. sağol derken kinaye yapmaz çünkü.


    (judith heraulth - 16 Eylül 2008 22:14)

  • comment image

    bereketli topraklar üzerindeyi üc kisi izledim; solumda darbe öncesi cocuklugum, sagimda acar sinema elestirmeni hallerim, ortada kol kavusturmus, el cenede tam siper savunma, ben.

    ufak cocuk, hasta olanin kizina yolladigi tokaya burnunu ceke ceke agladi, film bitene kadar dertop oldu koltukta, ufaldikca ufaldi. unutlmus ya da hic hatirlanmamis bir dogu kentine tayin olmus bütün memur eslerinin tekdüze günlerinin, haftada bir sahikasina ulastigi o cuma öglesonlarina takilip kalmisti. birakilacak baskasi olmadigi icin sinemaya beraber götürülen, karanlikta oturmaya egitimli, kavgali dögüslü sahnelerde gözünü kapamaya alismis cocuk, "ne zaman bitecek" diye mizildanmadi bu sefer.

    elestirmen efendi, yillar önce okudugu kitaptan ayrintilardan animsadigi kadarini, perdede gördükleriyle karsilastirip duruyordu: "bazi sahneler cook sarkmis..ah, burasi da kopuk olmus..kitabi bilmeyen bu sahneyi anlamaz.." diye yekindi bir kac kez, ters ters bakip susturdum. bakti olmuyor, sovyet sinemasindan, italyan yeni gercekciliginden, yilmaz güney etkisinden dem vurmaya kalkti, yüz vermedim. caresiz, arasira " hah, erkan yücel " , " bak nur sürer de ne gencmis" , "bülent kayabas yeni yeni kurtarirken kendini" filan diye mirildandi arada bir.

    ben, gurbeti düsünüyordum, sahipsizligi, acligi, cehaleti ve cenneti. ezim ezim ezilmenin biciminin bile degismedigini, patronu borsada para yitirdigi icin kapi önüne konan yari sakat yasli isciyi, emegi bölük pörcük ödenen, ölesiye calisan gazeteciyi, grevdeki kardesinin yanindan basini egip fabrikaya girmenin zilletini, sokaktaki dilenciyi görmeden yürüyüp gitmenin kirip döktüklerini. sonra bütün bunlarin nedenini, nasilini, isleyisini cözen akil insanlari.
    masmavi, yemyesil, kipkirmizi, yirtik, sökük, kirli, ac agizlariyla terli gömleklerinin burnumun diregini kiran kokusuyla karsimdaydilar, gercektiler. cayir cayir yaniyordu cukurova ve itten ac, yilandan ciplaklarin lanetli ordusu, düse döküle, öle üreye, becere becerile yürüyordu, yazinin düzünde.

    insan onurunun, emeginin ve insanin bizzat kendisinin tüm diktatörlere, zorbalara galebe caldiginin sahidiyim, bu gece. öldürüldü, kaybedildi sanilan evladini kucaklayan anababaydik, salonda biz. geri dönmeyen binlerden, biri eve geri döndü, eski yaralarin izi kasindi aci aci, son sözü dili kesilen, kanli agziyla söyledi.

    eliniz dert görmesin!


    (sekundant - 3 Mart 2009 21:40)

  • comment image

    koca kitapta, yalnızca bir kaç tane insan gibi insana rastladım. onlar da hep usta kısmıydı (duvar ustası, patoz -kitabın düzeltmelerinden öğrendiğime göre batöz- ustaları) hep bir fırsat kollamaca durumu. çaresiz ırgat kadınlar.

    ruhum sıkılarak okudum bu güzel kitabı. altı çizili cümleler bıraktı gerisinde:

    ya vermeli canını insanlık için, ya da kalabalık etmemeli dünyamıza

    ayrıca anlatımda çok güzel deyimler kullanılır. (bkz: döşüme sıç); ne ayıbı, koy bir nokta kayıp olsun


    (scythe - 16 Ağustos 2012 21:15)

  • comment image

    orhan kemal bu kitabında kısaca orospu çocukluğunun tarihini yazmıştır. ve türkiye işçi ve köylü sınıfının en büyük probleminin ahlak problemi olduğunu yüzümüze vurmuştur adeta. türkiye işçi sınıfı kendilerini sömürüp bu hale düşürenler kadar, ahlaklarından da çekmektedirler. bu ahlakın kaynağı sömürü; sömürünün ortaya çıkardığı cehalet şüphesiz. yani asıl suçlunun feodal ağalar ve küçük burjuva olduğu gerçeğini değiştirmiyor. lakin kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi; "çukurovanın bereketli topraklarında öyle işler oluyor ki..." aklınız durur. özellikle genç solculara, genç devrimcilere sesleniyorum: hevesinizi kırmak gibi olmasın; ama tek düşmanınız sermaye değil. önce ahlakı düzeltmelisiniz. eğer bu işlere bulaşacak vaktiniz yoksa, en azından şu kitabı bir okuyun da boşuna yormayın kendinizi.

    ek olarak, kanımca nobellik kitaptır. ama batılıya anlatamazsın bunu. saygılarımla.


    (dergus - 7 Kasım 2012 20:19)

  • comment image

    memleketimden insan manzaraları tadında, deniz gezmiş'in de mamak cezaevi'nde okumaktan yıprattığı, muhteşem bir panorama.
    orhan kemal'in karadeniz ağzı'na hakimiyeti beni şaşırttı bu kitabı okurken, gerçi sadece hakimiyet değil ayrıntıları bile.

    güney anadolu ve anadolu'nun, işçilerin, şark kurnazlığı'nın, sosyal dışlanma'nın, köylülüğün özeti mahiyetinde; yekün leziz bir eser.


    (achtundsiebzug - 28 Nisan 2013 05:12)

  • comment image

    okuduğum en etkileyici romanlardan birisidir. ve bu kitap babama ait 1972 yılında basılmış 3. baskı bir kitap.

    evet kitabın içinde çok fazla cinsellik var çünkü kahramanların başka bir hayatı yok. en temel iki ihtiyaç için mücadele veren, karnını doyurma ihtiyacını giderdikten sonra ki en temel diğer ihtiyacı olan cinselliğini doyurmaya çalışırlar. ve buralarda cinsiyet ayrımcılığı enteresan bir biçimde flulaşır. kitapta erkekler kadar kadınlarda cinsellik konusunda rahattır. cinsellik için en yakın yer tarlalardaki hendeklerdir. hatta cinsellikle ilgili kısımlar ağır argo bir dille yazılmış, tam da bu insanların cinselliği yaşadığı gibi anlatılmıştır. kitabı bu kadar gerçek yapan da bu dil bence.

    ve aslında ahlak konusundaki bir düşüncemi de doğrular niteliktedir. ahlak dediğimiz kavram bana göre aşırı derecede fakir insanlarla aşırı derecede zengin insanlar arasında ilk olarak ortalamanın dışına çıkar. bu tarz ortalamanın dışında bir hayatı olanlar için standart ahlak anlayışı bir şey ifade etmez.


    (okyanusta bir ada - 6 Mayıs 2013 23:40)

  • comment image

    --- spoiler ---

    “aya hele” dedi ali. hidayet’in oğlu baktı.
    “ne var ayda?”
    “allahımız…”
    “tövbe, estağfurullah,” dedi hidayet’in oğlu.
    “niye?”
    “allahımız ne arasın ayda?”
    “niye?”
    “niyesi var mı lan? allahımız kaşmer mi?”
    “kaşmer ne ki?”
    “soytarı…”
    “allahımız mı?”
    “tövbe estağfurullah…”
    “allahımızı karıştırma arkadaş, bak ana avrat dümdüz giderim!”
    “karıştıran sensin!”
    “dümdüz giderim dedim, giderim. karıştırma allahımızı. allahımız gibisi var mı?”
    “allahımız gibi kimse olamaz!”
    küçük ağayı hatırlayan ali, “tabancası var mı allahımızın?” diye sordu.
    “olmadığına ne bakıyorsun?”
    “istese olur değil mi?”
    “bak hele bak…”
    “allahımıza kurban oluyum… sen?”
    “ben de, abooo…”
    “allahımız istese fatma’yı birde bulabilir değil mi?”
    “birde.”
    “bulsa, ah bir bulsa…”
    “ne verirdin allahımıza?”
    “allahımız ne yapsın bendeki öteberiyi? onun hazineleri var kafdağı’nın ardında. allahımız bu…”
    ---
    spoiler ---


    (aztaninmisunlu - 6 Şubat 2014 14:59)

Yorum Kaynak Link : bereketli topraklar üzerinde