Süre                : 1 Saat 31 dakika
Çıkış Tarihi     : 30 Haziran 1988 Perşembe, Yapım Yılı : 1988
Türü                : Drama
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  Island Pictures
Yönetmen       : Caleb Deschanel (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Daniel Defoe (IMDB)(ekşi),Walon Green (IMDB)
Oyuncular      : Aidan Quinn (IMDB), Elvis Payne (IMDB), Richard D. Sharp (IMDB), Colin Bruce (IMDB), William Hootkins (IMDB), Shane Rimmer (IMDB), Jimmy Nail (IMDB)(ekşi), Patrick Monckton (IMDB), Chris Pitt (IMDB), James Kennedy (IMDB), Timothy Spall (IMDB), Ade Sapara (IMDB), Hepburn Graham (IMDB), Raymond Johnson (IMDB), Ricco Ross (IMDB), Warren Clarke (IMDB), Michael Higgins (IMDB), Keith Alan (IMDB), Oliver Platt (IMDB), Bogdan Jakus (IMDB)

Crusoe (~ Crusoe - Etelämeren seikkailija) ' Filminin Konusu :
Crusoe is a movie starring Aidan Quinn, Ade Sapara, and Elvis Payne. Robinson Crusoe is shipwrecked and he finds himself all alone on a tropical island. With a few tools he manages to rescue from the wreck he has to learn to support...


  • "daniel defoe'nun çocuk romanı kimliği altında batı dünyasının sömürgecilik serüveninin eksiksiz bir özetini yapan romanı."
  • "kendini sürekli bahtsız olarak niteleyen crusoe aslında ne kadar şanslı olduğunu bilmemektedir.(bkz: 1665 vebası)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    daniel defoe'nun çocuk romanı kimliği altında batı dünyasının sömürgecilik serüveninin eksiksiz bir özetini yapan romanı.


    (ceylin - 28 Şubat 2002 09:31)

  • comment image

    bilumum iktisat bolumlerinde ders olarak okutulan kitap.

    iktisadi temelli ideolojileri en basit haliyle incelemek bu kitabi okumakla mumkundur. ekonomiyi anlamaya dusunceler tarihinden baslamak isteyen herkesin ve iyi bir iktisatci adayinin mutlaka okumasi gerektigini dusunuyorum zira kapitalizmden marksizme herseyi anlatir bu adam.


    (robin crusoe - 5 Kasım 2007 23:32)

  • comment image

    kapitalizm'in el kitabidir.

    cuma, kendi adasina gelen, kendini "efendi" olarak tanitan, adini sormaya bile gerek gormeden degistiren (robinson kendisine verilebilecek en kotu ismi layik gormustur), robinson'a "hadi ordan" bile dememis, boyun egmis, birakin bundan sikayetci olmayi, ustune ustluk, seve seve, robinson'un dili olan ingilizceyi ogrenmeye baslamis, kendi tanrisini ya da tanrilarini birakip robinson'un tanrisina inanmaya baslamistir. butun bunlari yaparken korkunc bir memnuniyet duymus, buyuk bir sadakat gostermistir.

    cuma, feodalizm'de veya kapitalizm'de her zaman sisteme bir seyler veren ancak daima sistemden verdiginden daha azini alan, alt sinifi, proletaryayi temsil eder. crusoe, kapitalizmde yerini burjuvaya birakan, feodalizm'de "tanri tarafindan secilmis" olduklarina inanilan soylu siniftir.

    fakat, neden cuma hic karsi cikmamistir? feodalizm'de soylu sinifinin uyguladigi "somuruculuk" (exploitation) bunun bir tanrisal mudahale (divine intervention) sonucu oldugu inanciyla alt sinifa kabul ettirilmistir. fakat bu durum aydinlanmadan sonra islemez oldugundan, yeni bir sistem ihtiyaci duyulmustur. marx'a gore, somuruculuk ve sinif ayrimi feodalizm'le tarihin derinliklerine gomulmemis, form degistirmistir. kapitalizm'de insanlar yine somurulmektedir, yoneten sinif icin kole gibi calismakta ve bundan en ufak bir memnuniyetsizlik duymamaktadir. bu durumu marx ideology ile aciklar. marx'a gore yoneten sinifin ideolojisi calisan sinifina empoze edilerek onlarin yoneten sinifinin amaclarini kendi amaclariymis gibi kabullenmeleri saglanmistir. nitekim antonio gramsci kulturel hegemonya'sinda proletaryanin yanlis bilinc (false consciousness) sahibi olarak, kendi amaclarini, isteklerini unutarak, burjuva sinifinin amaclarini kendi amaclariymis gibi kabul ettiklerini anlatir.

    iste, bu yuzden crusoe'nin arkadasi oldugu halde, bulasiklari yikamak hep cuma'ya dusen bir istir. cuma bir kere olsun bu durumu sorgulamamis, canla basla efendisi robinson icin calismistir, onun amaclarini kendi amaclariymis gibi kabul etmistir.

    27 yillik bir hikayede hic kadin bulunmamasi (sanirim bir cumleyle karisinin olumunden bahsediyor) da feminist bir elestiriyi hakediyor ayrica.

    edit: feminizm demisken, coetzee'nin foesinden bahsetmemek olmaz. coetzee, robinson crusoe'nin "gercek" hikayesini anlatir. aslinda hikayenin gercek kahramani, cok sasirtici bir sekilde susan adinda bir kadindir. susan issiz bir adaya duser, orada robinson ve cuma'yi gorur. hikayede robinson ve cuma arasinda pek bir iliski yoktur, ayrica robinson, yiyecek toplayan, surekli denize bakan ve adadan kurtulmayi pek istemeyen silik bir karakter olarak verilir. cuma'nin dili kesilmistir ve konusamaz. asil hikaye susan etrafinda doner. susan adadan kurtulur, daniel defoe'ya elinde guzel bir hikaye oldugunu, bunu yazmasini istedigini soyler. defoe ise bu hikayeyi zamanin erkek egemen, somurgeci zihniyetine gore yeniden sekillendirerek, hikayeden -kadin oldugu icin- tamamen gereksiz oldugunu dusundugu susan'i cikararak yazar.


    (kizarmis patates - 30 Mart 2008 23:39)

  • comment image

    ders kitabı olarak işlendiğinde içindeki metaforlar dikkat çekmektedir. örneğin;

    robinson'un kazadan sonra dalgaların içinden sırılsıklam ve güçsüz bir şekilde karaya çıkması doğum anını simgeler. deniz, anne rahmindeki su, robinson bebek ve robinson'un denizde verdiği ölüm kalım savaşı doğum sancılarıdır. sancıların ardından robinson'un karaya ayak basması ise doğum anıdır.

    robinson'un adaya düştükten sonra gemi enkazına gidip, beline bir kordon bağlayıp yukarıya tırmanması ve enkazdan işine yarayan yaramayan herşeyi alması ise bir başka metafordur. gemi, robinson'a annelik yapmaktadır çünkü kendi öz annesi bile ona bu kadar destek vermemiştir. gemi anne robinson'u doyurmuş, isteklerine cevap vermiş, ihtiyacı olan herşeyi sağlamış ve en önemlisi ona hiç engel olmamıştır. ancak öz annesi hiçbir zaman zavallı robinson'a destek olmamış, kararlarına saygı duymamıştır.

    bir diğer metafor ise, robinson'un gemiye tırmanırken beline bağladığı halattır. bu halat göbek bağını simgelemektedir. e gemi anneyse, halatın da göbek bağı olması hiç şaşırtıcı değildir.


    (good jinn - 7 Şubat 2009 14:15)

  • comment image

    dönemin avrupalılarının birçoğunun düşündüğü gibi düşünen, onlar gibi yaşayan bir karakter. hal böyle olunca çinliler aşağılık yaratık, afrikalı ve karayipli zenciler de su katılmamış vahşilerdir. aynı şekilde protestan ingilizlerin gözünde katolik ispanyollar, acımasız birer katil; soykırımcıdır.

    ha bir de baktım, daha önce yazılmamış; robinson'un düştüğü ada trinidad yakınlarındadır.


    (helm hammerhand - 29 Kasım 2010 09:34)

  • comment image

    ''ıssız adaya düşmüş zavallı bir adam yalnızlıktan nasıl delirir'' in cevabını okuyacağım sanmıştım bu kitaba ilk başladığımda.

    oysa gerçek hiç de öyle değilmiş efendim. etiketlemiş gibi olacağım ama hayatımda bu kadar çıkarcı, ırkçı ve misyoner bir karakter ve kitap görmedim desem yeridir. robinson amca büyük bir küstahlıkla ''beyaz'' ve ''protestan'' olmayan her şeyi aşağılıyor, küçümsüyor. eğer siyahsan, katoliksen veya müslümansan vay haline! ''robinson crusoe evreni''nde hemen vahşi veya zavallı ilan ediliyorsun.

    cuma'yı arkadaşı olarak gördüğünü ifade ediyor ama tek yaptığı adamı köle olarak çalıştırmak ve adamın etnik kimliğini yok etmek. öyle burnu büyük ki...herif, kafatasçı zihniyetin en nadide(!) örneklerinden.

    çok doluyum sözlük.

    --- spoiler ---

    not: adada geri kalan kesimin kendi halkını ve ekonomisini oluşturması yeni dünya anlayışına bir gönderme olabilir.

    ---
    spoiler ---


    (noxell - 11 Aralık 2010 19:41)

  • comment image

    realist bir roman ornegidir. gozu parada pulda malda mulkte kapitalist bi birey olarak dustugu adada da bu tutumuna devam ederek cuma ile egosantrik bi iliski kuran robinson cumaya adini sormaya ya da onu anlamaya zahmet etmeden ona cuma ismini verir. kendi ismini de master olarak ogretir cocuga. ingilizceyi iletisim maksatli diil kendi kurallarina itaat etmesi amaciyla ogretir. nitekim her ne kadar baslarda yalnizliktan-iletisimsizlikten yakinsa da daha sonra gorulur ki aslinda bu izolasyonu pek sevmistir.
    ayni zamanda sig bir sahsiyettir de bu robinson. evlendigini ve karisinin öldügünü birlikte ifade ettigi o donuk-kayitsiz tek cumle, babasina itaatsizligin kendisinde vicdan azabindan cok gunah isledim galba cehenneme gidicem endisesi yaratmasi "gayet zalimce bu" seklinde yorumlansa da zamanla imana gelir.
    cuma karakteri de ingiliz romaninda gercekci bir birey olarak sunulmus beyaz olmayan ilk karakterdir. bu sebeple de kole deyip gectigimiz o cumanin edebiyattaki kulturel ve edebi degeri feci onem tasimaktadir.
    kapitalizm ve somurgecilik kavramlari uzerine kurulmus bu romanda robinson donuk, sig bir avrupali olarak cumaya hristiyanlikla ilgili ogretilerden ve bikac kiyafetten baska bisey veremezken cuma robinsona avrupalinin o donemde kalbinde olmayan seyi; sicakligi, sevgiyi, bagliligi, sadakati asilamistir "beni teketmendense oldurmeni tercih ederim" diyerek.
    tabi tum bu bilimsel gercekler robinsonu sevmemize engel midir? elbette hayir. onu sevmeye basladigimiz yillarda somurgecilikmis, soluk benizmis aklimiz ermezdi tabi.


    (archange - 18 Nisan 2005 23:16)

  • comment image

    yalnız neoklasik iktisatin değil, bireyselciliği vurgulayan bütün geleneksel iktisadi okulların, en çok da yöntembilimsel bireyselciği * benimsemiş avusturya okulu'nun kimi zaman zîmnen, kimi zamansa alenen atıfta bulundugu kurgusal şahıs. fakat şunun göz ardı edilmemesini dilerim ki, bizzat robinson crose dahi hikayesini anlatmaya ailesini takdim ederek başlar:

    “i was born in the year 1632, in the city of york, of a good family, though not of that country, my father being a foreigner of bremen, who settled first at hull falan filan.."


    (zifir - 3 Ocak 2006 22:25)

Yorum Kaynak Link : robinson crusoe