Süre                : 2 Saat
Çıkış Tarihi     : 13 Aralık 1961 Çarşamba, Yapım Yılı : 1961
Türü                : Gizemli
Ülke                : Fransa
Yapımcı          :  Ajym Films , Les Films du Carrosse
Yönetmen       : Jacques Rivette (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jacques Rivette (IMDB)(ekşi),Jean Gruault (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Betty Schneider (IMDB), Giani Esposito (IMDB)(ekşi), Françoise Prévost (IMDB)(ekşi), Daniel Crohem (IMDB), François Maistre (IMDB), Brigitte Juslin (IMDB), Noelle Leirig (IMDB), Monique Le Porrier (IMDB), Malka Ribowska (IMDB), Louison Roblin (IMDB), Anne Zamire (IMDB), Paul Bisciglia (IMDB), Jean-Pierre Delage (IMDB), Claus Von Lorbach (IMDB), Jean Martin (IMDB), Henri Poirier (IMDB), André Thorent (IMDB), Jane Car (IMDB), Jacqueline Dupuis (IMDB), Claire Fischer (IMDB), Teresa Gracia (IMDB), Danielle Vercoutre (IMDB), Liliane Weiner (IMDB), Roland Daviller (IMDB), Fernand George (IMDB), François Robert (IMDB), José Sebastian (IMDB), Jean-Marie Robain (IMDB), Jean-Luc Godard (IMDB), Jean-Claude Brialy (IMDB), Claude Chabrol (IMDB), Jacques Demy (IMDB), Jacques Rivette (IMDB)

Paris nous appartient (~ Paris Is Ours) ' Filminin Konusu :
Paris nous appartient is a movie starring Betty Schneider, Giani Esposito, and Françoise Prévost. Anne Goupil is a literature student in Paris in 1957. Her elder brother, Pierre, takes her to a friend's party where the guests...


  • "1962'de sutherland trophy kazanmış filmdir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    jacques rivette paris nous appartient'ın çekimlerine 1957 senesinde başlıyor. fakat maddi imkansızlıklar sebebiyle filmin tamamlanmış versiyonu 1961'de sinemalara gelebiliyor.

    rivette'in ilk gercek anlamda popüler filmi 1974 tarihi celine et julie vont en bateau. ilk filmini aşağı yukarı diğernouvelle vague filmleriyle aynı zamanda piyasaya sürmüş ve godard, rohmer, truffaut ve chabrol gibi yönetmenler gibi, daha 1952'den itibaren cahiers du cinemada yazmaya başlamış olsa da, dönem her türlü sıradışı yapımın ön plana çıktığı bir dönem olsa da rivette prodüktörlerin ağzını sulandıran bir yönetmen olmuyor. diğer yönetmenlerdeki eğlenceli anarşi duygusu, göze batan dikkat çekicilik ve heyecan, optimizm rivette'de seyirciyi çekecek şekilde bulunmuyor.

    paris nous appartient bir paranoya filmi. havada egzistansiyalizmin kokusunun alındığı bir sanatçı çevresi anlatılıyor filmde. tiyatrocular, yazarlar, amerikalı(mccarthy'nin cadı avından kaçmış) yazarlar. bu karakterler içerisine düşen, aslında taşralı bir kız anne'in gözünden anlatılıyor filmin hikayesi. anne saf, taşralı ve yeni girdiği bu sanatçı ortamında gördüğü herşeyi büyüten, her lafı doğrudan algılayan, yeni girdiği yerin görgüsünü, kaidesini bilmediğinden dolayı herşeyi bir esrara, gizeme çeviren bir karakter olarak, algısına güvenilmez bir protagonist.

    ortada dönen bir komplo var. intihar etmiş bir müzisyen olan juan'ın ölümü hakkında komplolar üretiliyor film boyu. ama hem komplo teorilerinin kendisi, hem filmin bu teorilere olan mesafesi, hem de tüm bunların anne'in kendi kafasından uydurup inanmak istediği zırvalar olması ihtimali o kadar yüksek ki emin olamıyoruz. dahası rivette güneşli sokakları, kıyıda köşede kalmış büyük meydanları, parklarıyla şehir hayatının içinde bu karanlık komplo hikayesini gitgide bir imkansızlığa doğru itiyor. hikayenin iki yakası gayet bilinçli bir şekilde bir araya gelmiyor.

    hem paris nous appartient hem de celine et julie... nin ortak bir yanı var: iki filmde de, godard gibilerin brechtyen yabancılaştırma efektlerinin sinemaya uyarlanmış halleriyle parçaladıkları narrasyon, görünürde gayet "klasik" bir şekilde işliyor. çünkü ortada anlatılan bir hikaye var ve bu hikaye görsel/işitsel bir numarayla bozulmuyor. iki filme de şöyle bir bakınca, insan gayet normal, hikaye anlatan filmler izlediğini düşünebilir. ama her iki film de (birisinde oluşturulmaya çalışan komplo teorisi, diğerinde çözülmeye çalışılan cinayet üzerinden) "hikaye yaratmak", "hikaye anlatmak" üstüne kurulu. her iki filmde de hikayenin her yöne doğru ilerleyebileceği hissi alttan alta durmadan veriliyor.

    anne'in, müzisyen juan'ın ölümünü araştırmasında daha ilk dakikadan pek "uygun" bir dedektif olmadığını, ona güvenemeyeceğimizi anlıyoruz. fazla saf, durmaksızın gizemli, esrarlı birşeyler, adını koyamadığı "korkunç" birşeyler bulma peşinde. strüktüralizmin hüküm sürdüğü, post modernizmin yakında kapıyı çalacağı bir dönemde jacques rivette'in "büyük hikayeleri", herşeyi bir mantığa bağlama hevesini böyle tematize etmesi, bunu yapabilmenin tutarlılığı uğruna kendi anlattığı hikayenin tutarsızlığını ve rastgeleliğini, "büyük hikaye" olamamasını göze alması, sinemayı sadece bir "dil" sorunu gibi gören bir godard'dan çok daha radikal geliyor bana.

    (paris nous appartient yani paris bize ait. filmin isminden hemen sonra "paris kimseye ait değildir" yazıyor başlangıçta.)


    (caponsever - 13 Ocak 2008 06:15)

Yorum Kaynak Link : paris nous appartient