Süre                : 2 Saat 10 dakika
Çıkış Tarihi     : 29 Nisan 1983 Cuma, Yapım Yılı : 1983
Türü                : Drama
Ülke                : Japon
Yapımcı          :  Toei Company
Yönetmen       : Shôhei Imamura (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Shôhei Imamura (IMDB)(ekşi),Shichirô Fukazawa (IMDB)(ekşi)

Narayama bushikô (~ Narayama türküsü) ' Filminin Konusu :
Narayama bushikô is a movie starring Ken Ogata, Sumiko Sakamoto, and Tonpei Hidari. In a poor 19th century rural Japanese village, everyone who reaches the age of 70 has to climb a nearby mountain to die. An old woman is getting...

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Palme d'Or


  • "21. istanbul film festivalinde shohei imamuranin toplu gosteriminde yer alan izlemesi zor film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    ana amacı hayatta kalmak olan bir grup insanı belgeselvari bir bakış açısıyla anlatan shohei imamura filmi.

    --- spoiler ---

    çok zor koşullarda yaşayan insanların bizim için olmazsa olmaz birçok değeri (vefa, şevkat vb.) rafa kaldırıp tüm çabalarını hayatta kalmak için sarfetmesi ele alınmış. bu amaçla boğaz sayısını arttırdığı ve satılıp para kazandırmadığı için erkek çocuklar toprağa gömülüyor, yaşlılar artık verimli olamayacakları düşünülerek ölüme terk ediliyor. bu durumun o insanlarca gayet doğal bir döngü gibi algılanıyor olması izleyenleri daha da dehşete düşürüyor. gerçekten de yönetmen insanı bir hayvan gibi görmüş; çiftleşme, yemek bulma, sürüye ihanet edeni cezalandırma gibi güdüleri de buna göre anlatmış. özellikle yemek çalan ailenin diri diri toprağa gömülmesi sahnesi buna dair korkunç bir ayrıntıydı.

    enteresan ve bir o kadar da güzel konunun yanı sıra makrovari böcek ve kurbağa sahneleri, insanların baykuşun arkasından çekilmesi vb. gibi görsel ayrıntılar da takdire şayandı. bu arada bitmeyen yılan sahneleri nedeniyle shohei amcanın ciddi bir yılan takıntısı olduğunu da tespit ettik, yılan fobisi had safhada olanları önceden uyarmak adına not düşelim.

    ---
    spoiler ---

    sonuç olarak sinema salonundan çıktığımızda aklımızda şunlar vardı:

    1. bir türlü milli olamayan erkekler, filmdeki amca karakteri gibi greve gitse ve toplum bu işgücü kaybını engellemek için filmdeki gibi seferber olsa hayat bayram olur mu? (çoğunluk evet cevabını verdi)
    2. bu japonlar manyak hacı.


    (empas kumpas - 10 Nisan 2007 11:33)

  • comment image

    shohei imamura'nın 1983 cannes altın palmiye en iyi yönetmen ödülünü aldığı müthiş film...
    filmde, 19. yüzyılın sonlarında narayama dağı’nın eteğindeki ıssız küçük bir köyde yaşanan acımasız bir gelenek anlatılır:
    aşırı yoksullukla başa çıkabilmek için fazla çocuklar sokağa atılmakta, 70’ine gelen ihtiyarlar da aileleri tarafından dağın doruğuna taşınıp ölsünler diye orada terk edilmektedirler...

    (bkz: country death song) ...
    (bkz: insan eti ağırdır) ...


    (aynadakileke - 15 Mayıs 2002 17:46)

  • comment image

    neredeyse belgesel mantigiyla cekilmis imamura filmi. 100 yil oncesi japonyasinda bizim hic bilmedigimiz bir turun yasam sekli, belgesel mantigi uzerinden anlatiliyor. zaman zaman araya giren bortu bocek ve silsile ile ilgili goruntulerde filmin dokumanter yaninin altini ciziyor. filmi seyrederken eglenmek zevk almak gibi edimler maalesef teorik olarak mumkun degil, cunku karakterlerin motivasyonlari seyirci tarafindan asla algilanamiyor. binlerce yildir suren kabile hayati ve geleneklerini vicdan süzgecinden gecirdiginizde vahsice veya kabul edilmez buluyorsunuz. ancak imamura zaten size ozel dramatik bir yapiyi degil, kamerasi ile bir kis sabahi yaklastigi koyun kendi icinde gelistirdigi ozel dunyayi anlatmak istiyor. 3 saate yaklasan ve hayatlari bizim empati kurabilecegimiz bir cizginin disinda gelisen karakterleri izlemek yer yer sikici dahi oluyor. tum bunlara karsi, filmin yer yer insanin yuzune tokat gibi carpitigini ve sonunda insani son derece rahatsiz ettigini. hatta bu rahatsizlik yuzunden insanlarin filmden ya hic bahsetmeyip ya da bahsettiklerinde hadi canim ne bicim film bu be dediklerine sahit olabilirsiniz. zor anlayacaginiz. * * *


    (insidious - 25 Ağustos 2002 20:34)

  • comment image

    yeryüzünde yaşayan her bireyin sürekli karşılaştığı bir durumu gözler önüne seren, seyrettiğim en anlamlı filmlerden biri. varlığı sürdürmek için öldürmenin mubah olduğu dünyada, yaşlı ninenin yaşatmak üzere -vakti gelmeden- ölmeyi tercih etmesi, filmi sinema sanatının bir örneği olmaktan öteye taşıyor.


    (atalaj - 9 Kasım 2002 20:43)

  • comment image

    bu sene, istanbul film festivali'nde gösterilecek olan muhteşem bir imamura filmi. kaçıranlar için güzel bir fırsat.

    filmin kendisi gerçekten de acıklı bir türkü gibidir. yahut ölülere bir ağıt... öyle acıklı ki, şişi kalbinizin ortasına dayıyor, perikard yırtılmak üzereyken geri çekiyor ve bu her dokunuş, inanılmaz yaralar açıyor insanın merkezinde.

    geride kalanların (genç) hayatlarını idame edebilmeleri için, önden gidenlerin (yaşlılar) onlara yol vermesi, sofradan eksilerek yeni doğacaklara yer açması gerekmektedir. bir insan sirkülasyonu söz konusu.

    filmin merkezinde; açlık, sefalet, cehalet, gelenek, görenek, töre gibi kavramlar var!

    filmde, 69 yaşını geçik insanlar bir türkü eşliğinde; kuşa, çakala, kartala yem olarak servis ediliyor. "götünden gelenek üreten bu toplum", yaptıklarını bir mantığa büründürerek, sıradan bir yaşam biçimi haline getirmiş.
    her ne kadar bu katı toplum kurallarını eleştirenler, buna söylenenler olsa da kimse bir şey yapmıyor, yapamıyor.
    en son esas nineyi götüren oğulun tepkisi de sadece sevgiseldir. evde yaşayan annesinden kopacak olmanın verdiği hüzün. aslında bu oğlan da karşı değildir geleneğe.

    --- spoiler ---
    finalde annesini bir dağın tepesine; kurtlara, kuşlara yem olsun diye bırakıp üzüntülü üzüntülü dönen esas oğlan, yolda karın yağmaya başladığını görünce sevinir, çünkü annesi bu soğukta daha fazla acı çekmeden erkenden ölecektir. bu söylem bile insanın içine oturuyor. o sırada yutkunmayı unutturuyor.
    ---
    spoiler ---

    çok çarpıcı, insanı altüst eden sert mi sert bir film. iki yıl önceki festivalde izledikten sonra bir süre kendime gelemedim. gerçekten, herkesin görmesi gereken inanılmaz bir film.

    !...


    (zzebercett - 17 Mart 2011 23:22)

  • comment image

    izlekdikten sonra bunca yıl neler kaçırmışım ben dedirten bir başyapıt. çırılçıplak bir film. insan türünün toplumsallığının en sade ve en etkileyici hikayesi.

    --- spoiler ---

    aslında modern hayatla, o köy halkının hayatı arasında hiç bir fark yok. sanki giysilerimizi alsalar, biz de öyle olacakmışız gibi. bizim sadece kurallarımız yazılı ve ‘medeni.’ acılarımızı ortaya koyma biçimimiz gösterişli ve öğrenilmiş; cinselliğimiz kirli. doğa ile artık mücadele etmiyoruz ama yeni modern düzende başka mücadeleler var. herşeyin özü aynı sadece karmaşıklaşarak evrilmiş.

    filmde herşey o kadar olması gerektiği gibi ki, insanın kanını donduracak türden bir sahne olan hırsız aileyi diri diri toprağa gömme hikayesi sadece olması gereken bir şey. aksi olsa rahatsız edecekti, ya da orin narayama’ya gitmese, oglu yarı yoldan dönse alsa filan filmden nefret edecektim. öyle olması gerekiyor ve bu o kadar normal ki. muhteşemdi ya. ne kadar yazsam iyi ifade edemiyorum. birkaç insani kavram ve his üzerinden aklımda kalan anektotları şeyedeyim.

    hamile karısını kaybeden diğer kardeşin acı sahneleri muhteşemdi, o kadar insan, o kadar basit ve ne kadar gerçek içten doğal tepinmeler.

    köyün ötekisi de vardı, kokulu. dağ tanrısının sunağına çiçek toplayıp bırakan kokulunun dileğinde de başka bir insan gerçekliği duruyordu: cinsellik
    bir de filmde aşk yok, haklı olarak yok; aşk insanın değil. aşk icad edilmiş. ama adalet var ölüm var, ölümsüzlük var. çok çok çok güzel.

    süper film süpersüper. benim tabi tuz tüccarının yanındaki kız çocuklarını diğer köylerden satın almış olduğunu filmden sonra, üzerine düşünürken farketmem olmadı tabi.

    ---
    spoiler ---


    (shea body butter - 16 Mayıs 2011 21:32)

  • comment image

    --- spoiler ---

    naturalizm... bu film için söylenecek ilk şey ağır ve tiksindirici bir gerçeklik seviyesi. doğal yaşamın getirdiği zorlu koşullarda yaşamaya çalışan köylüler. çoğalmaya ve nüfusun çokluğuna keskin bir bakış açısı.sürekli kıtlık kuşunun aç kalma çığlıkları altında yaşayan bu insanlar temel dürtüleriyle yaşarlar. sex oldukça doğaya uyarlanmış bir şekilde işlenmiş filmde. hatta bazı hayvanların çiftleşme görüntüleri ve insan erotizminin bağdaştırılması tamamen bu çoğalma durumuna dikkat çekmek içindir. ergenliğini atlatmış çocuğun evlenme arayışı, çoğalmaya katkı yapacak düzeye gelmesindendir. yaşının ilerlemesine rağmen henüz ilişkiye girmeyen kardeş özürlü olarak görülür çünkü bu döngünün içinde yer almaz.

    o yoksul yaşamın içinde kumar oynanması, patatesleri çalan ailenin acımasızca öldürülmesi, sevgi duygusunun sürekli yoksunluğu film boyunca sürer. sadece anne dışında.diğer oğlun cinsel deneyim kazanmasını sağlamak için kolları sıvar, sağlam olan dişlerini yolculuğa çıkmak için kırar.tüm bu fedaları anaç içgüdülerle yapar.

    dağa giden yolculuk dini bir ritüele bağlanmış,vicdan azabı çekmemek için toplumsal bir sözleşme haline getirilmiştir. yaşlıları, artık üretme gücünden yoksun bu bireyleri toplum dışına çıkarmaları gerekir.annenin gidişi eve gelecek yeni dişiye yer açmaktır.bence filmdeki en acı şey yolculuk boyunca konuşulmamasıydı.
    (konuşulamaması daha doğru sanırım)

    anne ile oğul arasında geçen oğulun, anneyi bırakmak istememesi sanırım filmde yer alan tek sevgi gösterme sahnesiydi. babasıyla olan durumu da göz önüne alınırsa oğulda ağır bir oedipus kompleksi sezilir. sevgiye dönüşen bu hal anneyi bırakmamakta diretmekle perçinlenir.

    sofrada yeni birinin olması narayama türküsünün daha çok söyleneceğini oğula içten içe sezdirir.
    ---
    spoiler ---


    (darkpoe - 10 Haziran 2013 00:57)

  • comment image

    doğunun toplumla ilgili felsefesini çok iyi açığa vuran bir film. açıkça toplum için bireye acı çektirilmesi, bireyin harcanması ve bireyin gerektiğinde kendini feda etmesi söz konusudur. bizde ve batıda ise tersi geçerlidir. bireycilik, toplumun acı çekmesini önemsemez hale getirmiştir bizi. işte bu yüzden bu filmi bizim(bireyci düzen anlayışına sahip insanların) anlamamız zordur.
    öte yandan imamura'nın amacı farklıdır. kendi açıklamaları, filmi, insan ile hayvan arasında bir karşılaştırma amaçlı yaptığına, insanı incelemeye yönelik olduğuna işaret eder. o kültürün insanı için durum öyle olabilir. ama bizim için törenin, amaçlanan konunun önüne geçtiği apaçıktır. yani, hangimiz diş kırma sahnesinde hoplamadık ki? hal şu ki, imamura yalnızca bir hayvanat bahçesi sunuyordu o sırada. biz ise, yılanın, diğer yılanlara fare bırakmak için ön iki dişini kırmasına üzülüyorduk. "zavallı yılan" diye diye.


    (mccormick - 23 Ekim 2004 19:05)

Yorum Kaynak Link : narayama bushiko