Çıkış Tarihi     : 18 Ocak 2019 Cuma, Yapım Yılı : 2019
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Drama,Tarih
Taglar             : ikinci dünya savaşı,casus,Nazi,Almanya,Türkiye
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Dijital Sanatlar Production , Digital Yapim Evi
Yönetmen       : Serdar Akar (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Meric Aydin (IMDB),Gurkan Tanyas (IMDB)
Oyuncular      : Erdal Besikçioglu (IMDB)(ekşi), Burcu Biricik (IMDB), Ertan Saban (IMDB)(ekşi), Murat Garibagaoglu (IMDB), Tamer Levent (IMDB)(ekşi), Mehmet Ulay (IMDB), Cigdem Onat (IMDB), Levent Ülgen (IMDB), Mehmet Esen (IMDB), Selen Ozturk (IMDB), Mehmet Ezel Özgün (IMDB), Gerry George (IMDB), Peter Cunningham (IMDB), Açelya Özcan (IMDB), Sinem Süle (IMDB), Cem Kurtoglu (IMDB), Altan Erkekli (IMDB), Aylin Kilinçarslan (IMDB), Özer Arslan (IMDB), Tolga Canbeyli (IMDB), Coraline Chapatte (IMDB), Ferhat Domurcuk (IMDB), Nicholas Facey (IMDB), Jens Grund (IMDB), Meriç Karabinar (IMDB)

Çiçero (~ Çiçero: Ilyas Bazna) ' Filminin Konusu :
Yüzyılın casusu olarak bilinen Çiçero kod adlı Elyesa Bazna (Erdal Beşikçioğlu), 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Büyükelçiliği’nde uşak olarak çalışmaktadır. Büyükelçilik içinden birçok bilgiye rahatça ulaşabilen Bazna, kısa süre sonra para karşılığı Almanlar için casusluk yapmaya başlar ve “Çiçero” kod adını alır. Çiçero savaşın gidişatını değiştirir ancak savaş esnasında yapılan  T4 operasyonu ile engellilere yapılan katliamlara engel olamaz. "Yüzyılın en büyük casusluk hikayesi" olduğu iddiasını taşıyan "Çiçero", Almanya'nın pek bahsedilmeyen savaş uygulamalarından T4 programına değinerek down sendromlu, engelli vb. çocukların trajik kaderlerini de beyaz perdeye yansıtıyor.


  • "(bkz: behzat çiçero)"
  • "yapımcısının üç kağıtçı ve devrin adamı olduğunu düşünüyorum. oyuncuları arasında sevdiğim çok kişi olsa da bu yapımcının hiçbir filmini izlememe kararım sebebiyle sinemada seyretmeyeceğim."




Facebook Yorumları
  • comment image

    siz buna çiçero demişsiniz ama bu bildiğin kurtlar vadisi pusu. senaryosunun temeli sadece: "zamanında bak elyasa bazna diye bir adam varmış. bu adam da ingilizlerden bilgi çalıp alamanlara satmış." metni olan film. dahası, levent ülgen'i bir üçkağıtçı ya da bir dolandırıcı rolünde oynatmayarak benim bütün nefretimi kazanmış film*

    --- spoiler ---

    filmin en başında çiçero'nun çocukluğu anlatılıyor. bu sahne tamamen gereksiz. kaldı ki ilyas isminin arnavutçası olan elyasa ismiyle değil, gayet ilyas ismiyle hitap ediliyor. erdal beşikçioğlu'nun opera söylediği sırada bir altyazı olarak: "playback yapılmaktadır." yazısı görünmediği kalmıştı. akabindeki atatürk'ün uşaklıkla ilgili söylediği lafa olan gereksiz gönderme ve türkçe-yabancı diller arası gereksiz geçişler de cabası.

    imajıyla çakma hitler olan moyzisch midir nedir*, o adamın almanlığı da olmamış efendim. gerçek bir alman olsa o çocuğu gördüğünde iki saat bakıp da uzaklara dalar mı? her şeyi geçtim, bir alman bir çocuğun başını okşamaya hiç tenezzül eder mi? gözünün yaşına bakmaz, attırır toplama kampına anında. ertan saban'ın oynadığı ingiliz karakter bile daha gaddar, daha ciddi, daha almandı. buradan kendisine selam ediyor, toplama kampına bir bira-pretzel'e bekliyorum.*

    august'un toplama kampına götürülmesi ise tam bir komedi. bu filmden de anlaşıldığı üzere hitler'in ari ırkının önündeki engel ne yahudiler ne de yaşlı ve sakat insanlar. tek engel meğer down sendromlu bireylermiş. augustçuğumuz ise toplama kampına götürülür götürülmez gaz odasına kapatılıveriyor. nazi almanya'sında bile işlerin bu kadar çabuk yürümediği bir dünyada başrolün oğlu sofya'da nöbetçi gaz odalarına atılıyor.

    hemşileler de alamancılar arasından seçilmiş olacaklar ki* alman hemşire üniforması giymelerine rağmen tipleri konya-karaman karışımıydı. sevgili yapımcılar, dönüp de figüran diye işe aldığınız ss birliklerine dönüp de bir bakın isterim. bodur, karga burunlu, dikdörtgen kafalı ss askeri mi olur? dahası, herr hitler onlardan çoktan hacı şakir sabunu yapmış olmaz mıydı gerçek hayatta?

    son olarak, meğer ilyas bazna denilen adam atatürk'ün mayıs 1938'de -ölümüne 5 ay kalmasına rağmen seni beni gömecek kadar dinçken- gördüğü bir kehanet üzerine almanları içten çökertmek için görevlendirilmiş yerli ve milli bir mit ajanıymış.

    ---
    spoiler ---


    (omni - 19 Ocak 2019 00:41)

  • comment image

    $uraya yuzlerce satir ele$tiri yazdim (film hakkinda), sonra sinemada muzik nedir, temp music'in zararlari faydalari falan kendimi parcaladim, sonunda anlami yok diye geri sildim cunku yazdikca uzuldum. spoiler vermeyecem merak etmeyin. bi siki begenmeme timi yrd. kaptani olarak belirtiyorum: u$ak casus cikiyor.

    kostumleri yapani, goruntu yonetmenini (yabanci), erdal besikcioglu'nun ve burcu biricik'in oyunculugunu takdir ediyorum.

    filmin acilis sahnesi cok sey vaadetti. eski ankara sahneleri de guzeldi. gerisi tam bir hayal kirikligi. lutfen izlerken su unsurlara bakarak izleyin: almanca/ingilizce akici konusan oyuncu bulamayabilirsiniz. buna seslendirme yapmaniz gerekebilir, eyvallah.
    a) bari seslendirmeyle goruntu arasinda bir sync olsun, hic mi acip izlemediniz lan filmi?
    b) seslendirme kayitlari ile cekim kayitlari arasinda ton/mix/master dengesi olsun. adam ingilizceden turkceye gecince resmen echolocationla nerede olacagini bulacak kadar ton farki geliyor.
    c) bari seslendirmeyi yapanlarin aksani almana/ingilize benzesin. yine turk seslendirmis, eger bu duruma dustuysek ne anlami var seslendirilmesinin. bu kadar kirik aksanla ingilizce/almanca konusacak oyuncu da mi bulamadiniz?

    resmen alman filmine hintlilerin ingilizce seslendirmesini izliyor gibiydim bazi sahnelerde.

    ve en buyuk tiksintim 25 farkli sahnede crescendo'lu yaylilarla dayanan muzikal acitasyon. yani "turklere usak olmayi ogretemedik" $ovenizminizden daha acinasi, cunku ucuz film yapimciliginin 1 numarali kurali bu: sahneyi yeterince iyi cekemedik, el ele tutusurken karninizda kelebekler ucusturamadik, ama elimizde ne var? hoop yaylilar... kosarak kavusurken hoop yaylilar... goz goze geliyoruz hooop yaylilar. opusuyoruz hooop yaylilar...

    insanlar ask hikayesi olmasina, hikayenin gercek olmamasina takilmis da, keske soyle farkli elciliklerde calisan kisilerin birbirlerinden habersiz dustukleri bir casus oyunundaki romeo/juliet formu olsaydi da hem gerceklikten saptiginizin hem de ask hikayesine burundugunun hakkini verseydiniz. bu haliyle yaylilarin dayandigi, "ozlenen cumhuriyet donemi" duygu somurulerinin pompalandigi vicik vicik bir sey olmus. elinize saglik serdar bey. mis gibi senaryoyu ve kadroyu bok etmissiniz.


    (hooker with a penis - 19 Ocak 2019 02:58)

  • comment image

    kenara çekilin, filmi feci bir şekilde tokatlamaya geldim. çünkü bu filme söylenebilecek varsa tek bir güzel şey var, gerisi aman yarabbi! uzun uzun eleştirisini şuraya bırakıyorum ve aşağıda spoiler içinde sövmeye başlıyorum: çiçero

    --- spoiler ---

    filmin yapımcısı olan mustafa uslu için şunu söyleyebilirim: bütçe arttırıldığı zaman türkiye’de kaliteli işler çıkabileceğini bize kanıtladı. keza ülkenin kendi tarihi olaylarına yönelirsek iyi işler çıkarabileceğimizi de kanıtladı. ama bundan ötesi yok hatta daha kötüsü var: yanlış yönlendirme. yapımcısı olduğu ayla filminde senaristinin filmine çökmüş, ardından filmi “oscar adayı” diye tanıtmış, seyirciyi kandırmıştı. kandırmıştıyı özellikle söylüyorum çünkü gerçekten kandılar. hatta geçenlerde çıkıp ayla’nın oscar’ı alacağını iddia etmiş, bilmeyeni -gene- kandırmış, bilenleri güldürmüştü. evet, halk takip etmediğinden ya da sadece seyirci kalmak istediğinden onlara söylenenlere inanabiliyor. fakat mustafa bey, 2 senede bir şeyi çok iyi kanıtladı: filmlerinin izlenmesi için her türlü yanlış yönlendirme yapmaya hazır.

    film, ilyas bazna’nın çocukluğu ile başlayıp onun ankara’daki ingiliz konsolosluğunda çalışmaya başlamasını; sir hughe knatchbull-hugessen’ın uşağı olarak casusluk yapmasını anlatıyor. sir hugessen’ı harika bir şekilde söylediği arya operası ile kandıran bazna, kendini bir şekilde ingiliz konsolosluğuna sokuyor ve ingilizlerin, top secret belgelerini almanlara para karşılığı satıyor. böylece almanların ingilizlere ve müttefiklerine karşı hamle alabilmesine yardım ediyor. bazna bunları filmde, türkiye 2. dünya savaşı içerisine çekilmesin diye yapıyor. gerçekler öyle mi peki?

    ilyas bazna, filmde bize bir kahraman gibi anlatılıyor. kendisini oynayan erdal beşikçioğlu’nun bedeninde, biraz da behzat ç.’nin verdiği nostaljik duygularla, bazna, tam bir hayırsever, tam bir kurtarıcı, tam bir beyefendi olarak çıkıyor karşımıza. zeki, çalışkan, akıllı, her şeyi önceden hesaplayan ve iyi bir dövüşçü. john wick gibi adam boğabiliyor. filmin başında hikayenin gerçeğinden esinlenilerek yapıldığı yazılıyor. iyi ki yazmışlar bunu(!) aslında bazna, sir hugessen’ın açıklamasıyla aptalın tekidir. bazna, kendini aptal olarak göstermiş, böylelikle kimsenin ondan şüphelenmemesini sağlamıştı. fakat filmde bazna her adımında bir kahraman, her adımında bir anda orada biten bir alfred.

    gelin size biraz daha bazna’dan bahsedeyim: kendisi, bütün istihbarat bilgilerini para karşılığında satmıştır. casusluğu tamamen para üzerinedir. normandiya belgeleri için tam 300 bin pound istemiştir. fakat sonrasında kendisine verilen poundların sahte olduğunu fark etmiş, alman hükümetine casusluğunun karşılığı için dava açmış ve tazminat kazanmıştır. bu arada casusluğu için almanya tarafından da ödüllendirilmiş biridir.*

    filmde ise çiçero, bir türkiye sevdalısı olarak anlatılıyor. halbuki kendisi babasının ölümünden ingilizleri suçladığı için alman casusluğu yapıyordu. gene filmde paraların sahte olduğunu da biliyor, adının çiçero olduğunun da farkında. ama sonrasında yazdığı ve parayı kırdığı otobiyografisinde ise her şeyi savaştan sonra öğrendiğini açıklıyor. aynı adam konsolosluktan yakalanacağını düşünüp çıkıyor, bir süre arjantin’e kaçıyor. kitap paraları da bitince parasızlıktan almanya’da ölüyor. tamam, esinlenerek yapılmış bir film olduğunu belirtmişsiniz ama siz çiçero ilyas bazna’yı hiç olmadığı bir kişi gibi göstermişsiniz? sizce de bu -gene- seyirciyi yanlış yönlendirmek değil midir?

    hele ki down sendromlu çocuklar üzerinden yapılan drama sosuna hiç girmiyorum. utansam kim ciddiye alır? tamamen seyirciyi duygusal olarak vurabilmek adına seçilmiş bir tercih ki filmde, neredeyse birçok tercih, sırf seyircinin duygularına oynayabilmek için yapılmış. müzik tercihleri, hamam tercihi, film tercihleri ve daha fazlasıyla hepsi bir toplantıdan çıkmış gibi planlı. seyirci neyi sever, neyden etkilenir?

    gözlerim beni yanıltmadıysa filmdeki sinema sahnesinde casablanca gösteriliyor. filmin yapım tarihi 1942 fakat türkiye’de gösterim tarihi 1946. film ise 1943’te geçiyor!? yanlışım varsa düzeltin ama değilsem bunu bilmiyor muydunuz? bilerek mi yaptınız? hangisi daha kötü?

    teknik kısıma gelirsek; teknik kısım bence filmin en felfena kısmı. çünkü şöyle bir mantık izlenmiş: “seyirci salaktır, çok fazla kasmayın, salağa anlatır gibi anlatın“. seyirci belki anlamaz diye mekanda dönen olayı, durumu özetleyen karakterler var filmde. çekimlerden, oyunculuğa; bir şey hariç her şeyde aptal yerine konuyorsunuz. o da sanat yönetmenliği. sanat yönetmenliği de, duygulara iyi oynamak için çatır çatır yapmışlar. hakkını veriyorum. fakat geri kalan her şeyde salın gitsin kafası var. set uzamamalı tabii, para yazıyor. oyunculuklar kötü, metin kötü, çekimler vasat. buradan şunu çıkarmayalım: zaten kötüyüz. hayır. o oyuncular çok daha iyisini oynayabilirdi. moyzisch için o alman şiveli türkçe olmuyor denebilirdi. fakat yönetmen ve ekibi, keza yapımcı, erdal beşikçioğlu’nun playback olduğu ağzından belli olan hatta uymadığı için fazla göze batan arya’sı için “bu olmadı yeniden çekelim” dememişler. aman ya boşver, ver gitsin denmiş. yaşamayanlar’daki efsane yumruk dövüşüne onay veren yönetmen geliyor aklıma hep. allah’ım!

    down sendromlu çocukların duygu sosu olarak kullanılması, kötü metin, yanlış tarihi anlarım. alıştım artık. bu yüzden türk yapımı filmlere gitmeye çekiniyorum. bana yapılan muamele bu çünkü. fakat bana şunu açıklamalarını çok isterim: oyuncular türkçe konuşurken neden ingilizce ve almanca dublaj yaptınız? amacı neydi onun? önümdeki ve arkamdaki seyirciler affetsin, hepsinde kahkaha attım. dublaj, ağız ile uyuşmalı, değil mi? filmde ağız dururken konuşan bir sir var. neden!?

    velhasıl kelam… çiçero, meraklı bir şekilde gittiğim, esinlenme adı altında aslında öyle olmayan bir adamın hikayesini anlatıyor. önü sonu çok boş. film, “seyirciyi nasıl kalpten vururuz” toplantısından çıkma olduğu için kurgu da kötü. birbirinden kopuk sahnelerden oluşuyor. çünkü film yapmayı değil içindeki sahneleri doldurmayı düşünmüşler. keskin nişancı ile vurulmak üzereyken rejinin bize gül demesi üzerine poz kesen down sendromlu sevimli arkadaş da bu sahne planlamasının bir parçası. ya da filme sokulan churchill, ismet inönü, hitler hatta atatürk bile tamamen göz boyamak üzerine. halbuki 2. dünya savaşına girmesek de ismet inönü, her an girebiliriz diyerek ordu kurmuş, üretimi ve üreticiyi zor durumda bırakmıştı. halktaki yansımaları anlatmak yerine, anlayın işte… filmin ayla ve müslüm’de olduğu gibi tek bir artısı var: para olunca güzel işler yapabiliriz. ama gerçekten yapmak istersek. çünkü bir seçenek var ama mustafa bey b şıkkını zorla ortaya çıkarıyor.

    a) para var, ilyas bazna’nın hayatını kaliteli bir şekilde anlatalım.
    b) para var ama, ilyas bazna’nın hikayesini kalitesiz üstelik yanlış anlatalım.

    ---
    spoiler ---


    (kopuksenaryoo - 20 Ocak 2019 00:55)

  • comment image

    bir dönem tarihi gerçekleri tamamiyle değiştirip olmayan olayların anlatıldığı ve üstüne üstelik bunların gerçek olduğu savunulduğu türk dizilerinden hallice film.

    --- spoiler ---

    atatürk'ün ve downsendromlu çocukların gerçek dışı hikayeler üzerinden kullanıldığı film, izlerken ilyas baznanın hikayesini bilmiyordum ancak sonradan yaptığım araştırmalara göre o hikayede yalan çıktı. ne ayla ne müslüm bu yapımcının hedefi tamamen okumayan toplumu yanlış yönlendirmekten başka birşey değil.
    ---
    spoiler ---


    (kmrk - 20 Ocak 2019 05:09)

  • comment image

    yapımcısının üç kağıtçı ve devrin adamı olduğunu düşünüyorum. oyuncuları arasında sevdiğim çok kişi olsa da bu yapımcının hiçbir filmini izlememe kararım sebebiyle sinemada seyretmeyeceğim.


    (sananes - 20 Ocak 2019 09:15)

  • comment image

    mart 2019'da gösterime girecek turkish-i dondurma adlı filmin reklamını 1940larda yapmış film. 79 öncesinden bugünlere uzanan bir mesaj. harikulade olmuş. biz türkçeyi doğru düzgün konuşamıyoruz, adamlar binlerce kişinin izleyeceği filmin adını yarısı türkçe yarısı ingilizce yapıyor. 8 puan buradan kırdım.

    bazna ve kapp aşkının tamamen uydurma olduğunu düşünüyorum. 2 de buradan kıralım. puanım 0.

    ingiliz büyükelçiliğinde görevli wellington'un türkçe konuşmalarını yeri geldiğinde ingilizce dublaj ile değiştiren zekaya da tebrikler. süper olmuş. bari sen tonu aynı olsaydı yahu.


    (koseli cember - 26 Ocak 2019 20:53)

  • comment image

    iş artık ''ama emek vermişler, sert eleştri yapmayın :('' noktasını geçti. yıl olmuş 2019, ben böyle saçma sapan dublaj sahnesi görmedim. bunun parayla, teknik yetersizlikle vs alakası yok. özenilmemiş, düşünülmemiş, ''seyirci bunu yer ya siktiret'' denilmiş. neyse, kollllllllllllll gibi bir spoiler'lı kısım aşağıda. ''emek var bık bık :('' diye ağlayanlar aşağıyı okumasın, gitsin battal gazi destanı izlesin. en azından onu izlerken utanmıyorsunuz.

    filme gitmeden önce ne bir fragram izledim ne de ön araştırma yaptım. beklentilerim ortalama düzeydeydi. o da erdal beşikçioğlu var diyeydi. durum bu şekil.

    --- spoiler ---

    öncelikle şunu belirteyim, film çiçero filmi değil. film down sendromluları anlatıyor arkadaşlar. ha bu kötü bir şey mi, değil. tamam farkındalık, süper, şahane. iyi güzel de ben ajan filmine gidiyorum amk? bu farkındalığı sen yine yap, ama bu sahneler neden bu kadar uzun tutuldu anlayabilmiş değilim.

    efenim film başlıyor, böyle eski türk filmerinden ve ucuz türk dizilerinden alışık olduğumuz içki içen ve sağa sola sıkan gavur adamlar görüyoruz. eğlence için öldürüyorlar, alkol alıyorlar ve gülüyorlar. hopppppppppp, daha birinci dakikadan muhteşem bir klişe. yoksulluğun, yokluğun ortasında gavat gavur askeri o değerli el bombalarını sağa sola atıyor, bombanın biri de şak diye sik kadar bodrum kat penceresinden içeri giriyor ve çiçero'nun ailesi ölüyor. ancak bu kadar zorlama olabilir. sonra filmde daha sonra hiçbir yerde rastlamayacağımız acayip ''gore'' sahneler görüyoruz, karga çocuğun kulağını yiyor falan. ilyas koşuyor, down sendromlu çocuk vuruluyor falan offffff amk of daha beş dk olmadan içim şişti, klişelerde anasının amına kondu afedersiniz. çok mu zor lan biraz farklı bir şey yapmak? zehri atamıyorum vücudumdan.

    çiçero'nun çocukluğunun vermiş olduğu cringe'i daha bünyemden atamadan bokkkkkkkkkkkkkkkkk gibi bir arya sahnesi. senkron falan hak getire. aha ingiliz ve alman başkonsoloslar geldi. bunlar niye böyle konuşuyor amk? allahım arya hala devam ediyor ve hala senkron tutmuyor. bs player'da altyazı senkron edeyim derken ses hızıyla falan oynayıp daha da bok olmuş bir ortam sanki. oy oy oy oy oyyyyyyyyyyyyyyyyy.

    çiçero şakkk ingiliz başkonsolosluğunda. akşam olduğunda çok basit bir şekilde odasından çıkıp başkonsolosun odasına kadar gidiyor. bilin bakalım başkonsolos ne yapmıyor. evvveeettt kapısını hiçbir zaman kilitlemiyor. ne gerek var ki amk alt tarafı tee almanyadan gelen ''top secret'' dosyalar yatağının dibinde duruyor. o kadar abartılacak bir şey yok yani. bizim aryacı ilyas gelsin de alsın rahat kıpssss, ona güveniyorum o bir şey yapmaz no way ow yeasss siserrooo come on man oi mate <3 <3 <3.

    bu arada çiçero'nun bizim ingiliz dayıyı yıkaya yıkaya bütün belgeleri çalması çok hoş olmuş. adam akça pakça oldu, parladı, rengi pembiş oldu. buna değerdi ingiliz dayı. hamam sahnesi ok, fena değildi.

    ve ta ta ta tammmmmmmm, almanya başkonsolosluğu. çok ama çok acayip bir türkçe konuşan, keyfine göre aksan yapıp r'leri söyleyemeyip keyfine göre güzel türkçe konuşan inanılmaz yetenekli bir alman üst düzey diplomatik ateşe. evet, onu hepimiz tanıyoruz; moyziş! ve moyziş'in emir aldığı, o muhteşem isim: senkronu tutmayan, azıcık bile almanca konuşuyormuş gibi bile yapamayan alman dayı. saygı ve sevgiyle selamlıyorum. ver bizim seyirciye verrr, anlamaz onlar. amk bu dayı da hiç almanca konuşuyor gibi yapamıyor, bu dayı konuştuğunda kamerayı kaçırtın arkadaşlar, kamera sağ sol yapsın, adamın arkasına geçsin, blur verin, smok, fade in fade out ne sikim varsa moviemaker'da verin arkadaşlar yeter ki ağzı gözükmesin.

    hala okuyan varsa teşekkür ediyorum. artık bu entry bu filmi unutup bütün zehri kusabilmek için gerekli bir hal aldı. uzadıkça uzuyor.

    kahraman moyziş'e senkronu kayık alman dayı dönüyor ve ''öeh öeh öeh bu saçmalık, sofya'ya kimse saldırmaz öeeg gor gor gor. evet, belki almancam kötü ama görüyorsun moyzişcim, türkçem muh te şem. bak, derinden ve hırıltılı türkçem var. öeeh sccheeiisseeeee. neyse moyzişcim, sen al bu sızıntı bilgileri, tee almanyaya git, hitlere elden teslim et. yanarsa senin başın yansın amk moyzişi seni'' diyor. bizim moyziş'de atlayıp gidiyor almanya'ya. tam bu sahnede dedim ki, umarım hitler'i görmeyiz. görmeyelim ya, mesela moyziş gitsin gelsin de bize gösterilmesin. yani çünkü o hitler belli ki sikim gibi olacak demeye kalmadı çaaaaaaaaat hitler! hahhahah amk ya, hani o kadar o kadarrr olmamış ki. bana 1 hafta verin size ben köyden random emmi bulayım, saçını tarayıp bıyık takayım eminim ancak bu kadar kötü olabilir. neyse hitler tabii ki herzamanki gibi hitlerliğini yapıyor, bağırıyor çağırıyor. ''lan acabaaa'' bile demeden moyzişi sepetliyor. olmadı.

    sonra film birden devlet büyüklerimizi tanıyalım belgeseline dönüşüyor. çörçiller, ismet paşalar gözükmeye başlıyor. ve iş yine şu noktaya geliyor, ''ne gerek vardı amk?''. lan ajan filmi diye geldik, çiçero dedik adam yok amk ortalıkta. çiçero ya alman karıyla oynuyor, ya pavyonda. geri kalan kısımda ingiliz dayıya kese atıp belge çalıyor. belgeleri de kimsenin aklına bile gelmeyecek şekilde çalıyor. yersen.

    neyse şiştim yeter. çorba oldu iyice. hızlı hızlı gideyim.

    -araba ile kovalama sahnesi. aman allahım. x2 yap hadi neyse de x4 ile hızlandırmış adamlar. olmamış ki ne olmamış.
    -muhteşem olabilecek bir hikaye piç edilmiş. çok sığ anlatılmış.
    -pavyonda çiçeronun karısının gelip çiçero'nun aşık olduğunu anladığı sahne, lol.
    -sekreterinin orasını burasını elleyen, hımbıl alman ateşe. bu da check. ama moyziş seni sevdim adamım yalnız başına dışarılarda içme pek, git evinde iç.
    -''arkadaşlar bu sahnede seyircinin amına koyacağız, ciğerlerini sökeceğiz ciğerlerini. şimdi gidin bir özel eğitim okulu falan bulun, down sendromlu çocukları servise doldurun getirin bakayım. hepsini alın getirin, koyun doldurun yığın buraya.''
    -agust filmin sonunda gaz odasından çıkamasa acayip bir twist olurdu, ''hmm tamam film boktandı ama bu sahne ile beni şaşırttı'' derdim. tabii ki demedim amk aha aha aha. filmin o kısımları acayip aceleye gelmiş, belli. kamp sahnesi her haliyle fiyaskoydu.
    -az kalsın unutuyordum, filmin başındaki ''hanımefendi, hanımefendi, türkler uşaklık yapmayı iyi ki öğrenmedi hele hele bıy bıy'' sahnesi. offf o an gömleğimi yırtıp bütün salonun ortasında bruce vilis abimiz freedoommm der gibii ''söözzzzçüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü'' diye bağıracaktım.
    -çiçero ve alman hatunun klişe seks sahneleri. amk yeter ya alt tarafı bir göt göreceğiz. saçma sapan kamera açıları falan. yeter amk ya.
    -offf cringe level'ım tam azalacakken yine zaptolmuyor. evdeki iri götlü teyzenin konsolosluğa agust'u getirmesi ve çocuğun anasına koşması. ve sonrasında moyziş a.k.a. mr. t4 aw yea.
    -ya bu mal alman karısı niye iş yerine instagramını götürüyor, o fotoğrafları saklıyor? hem de çekmecede, ahanda kolaylıkla bulunabilecek bir yerde. hani al moyzişcim bak bu da sevgilim ve engelli evladım de daha iyi amk.
    -çiçero suikastçiyle dövüşürken suikastçi adam duvardan koşup yürüyüp zıpladı falan. dedim omg prince of persia moves like jagger yea. allahım iyice sinirlerim bozuldu.
    -vee filmin sonu, ''lan bu film olmadı galiba, bir joker kartı mı oynasak'' demişler ve atatürk'ü son çare olarak kullanmışlar. atam anadoluyu kurtarmış ama bu filmi kurtaramamış. o kadar fena, olmayınca olmuyor arkadaşlar.

    şimdi gelelim filmin iyi yönlerine:
    kostüm, ve mekanlar idare ederdi.
    müzikler ehhhh.
    erdal beşikçioğlu ve burcu biricik
    bitti.

    ---
    spoiler ---

    arkadaşlar ben istemez miyim şöyle taşşş gibi bir ajan filmimiz olsaydı. böyle tarihi olaylara dayanan, meşhur bir karakteri izlemek. o dönem türkiye'sini, yaşanan sıkıntıları, kapalı kapılar ardındaki pazarlıkları deneyimlemek. ama olmadı işte, çok üzgünüm. göte göt demedikçe de bu düzen böyle gidecek. bu filmi kötü yapan şey ne teknik yetersizlik, ne de imkansızlık. özensiz, yaptım oldu mantığı ile daha biz çook kalitesiz film izleriz. yerli sinemalarımızın en kısa zamanda götü toparlaması dileklerimle.


    (pillimiyango - 27 Ocak 2019 00:45)

  • comment image

    son zamanlarda gittiğim en kötü film.

    --- spoiler ---

    filmdeki tarihsel hatalar gırla. von papen suikasti yanlış, çiçero'nun motivasyonu yanlış, yanlış oğlu yanlış.

    cgi'ları yönetmenin after effects bilen yeğenine falan yaptırmışlar herhalde

    bir alman zeki müren gibi türkçe konuştuktan 3 saniye sonra a1-a2 seviyesinde hata yapıyor

    dublaj rezaletinden bahsetmiyorum bile. sinirim asabım bozuldu, bir noktadan sonra siktir olup gidecektim de yanımdakilere ayıp olmasın diye yapamadım. sanki esperanto dili. ingilizce ve almanca konuşacak üç-beş oyuncu bulamıyorsanız film falan çekmeyin kardeşim.

    o hitler neydi öyle amk, tek benzerliği bıyığı. yaptığınız işe azıcık saygınız olsun. churchill yine bir nebze.

    erşan abi, muhteşem fikirlerim var abi. senaryo zaten hazır, buna biraz vatanseverlik katalım, biraz aşk, biraz down sendromlu çocuk dramı, finale atatürk'ü de çaktık mı oooh sever bizim millet tutar bu film erşan abi

    ---
    spoiler ---


    (sammywaslow - 27 Ocak 2019 02:45)

  • comment image

    bugün fırsat bulup izlediğim türk yapımı sinema filmi. 2.dünya savaşına özel bir ilgim olduğu ve bu konu hakkında çok araştırma yaptığım için en ufak detaylara bile dikkat ettim. bu detaylar herkesi ilgilendirmez tabii ancak kendimce yanlış olduğunu düşündüğüm birkaç şeyi paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    -öncelikle filmin başında 1943 yılında yugoslavya büyükelçiliğinde bir balo veriliyor. ancak şöyle bir sorun var, nisan 1941 yılında macar, italyan ve alman kuvvetleri yugoslavya’yı işgal edip parçalıyorlar. 1945 yılına kadar yugoslavya denen devlet yalnızca partizanlar ile aktif bir direniş sürdürüyor. yani balonun geçtiği 1943 yılında yugoslavya devletinin aktif bir büyükelçiliği olması gerçek dışı geldi bana, bu tarihlerde ülke parçalanmış ve mihver devletlerin işgali altında tamamen.

    -diğer bir konu gizli istihbarat bilgilerinin ve dokümanlarının ortalıkta korunaksız olarak durması, gizliliğe çok önem veren ingilizlerin özel belgelerinin ortalıkta bir çantada durması tamamen gerçek dışı. film gereksiz bir aşk hikayesi yerine bu gizli belgelere ulaşmanın zorluğunu ve gerilimini bize verseydi çok daha sürükleyici bir casusluk filmi olurdu. bunun yerine bir aşk hikayesinin ortasında kendimizi buluyoruz.

    -adolf hitler gereğinden fazla iri bir kişiye oynatılmış, ismet inönü ise çok solgun ve çökmüş bir insan gibi gösterilmiş.

    -kurt ininde (adolf hitlerin karargahı) bekleyen alman askerlerinin üniformaları ve miğferleri çok kötüydü ne yazık ki.

    -toplama kampında alman askerlerinin elindeki otomatik tüfek amerikan yapımı thompson m1a1 model otomatik tüfekti. mp40 bulamadınız mı hiçbir yerde yahu?

    -gaz odasında gaz verildikten sonra çocukların içeriden kurtulması gerçeklikle pek uyuşmuyor ne yazık ki. zyklon b gazını bir kere soluduğunuzda ciğerlere yapışan bir gaz. hemen öldürmese bile filmde gösterildiği kadar gaz odasında ve o gazın içinde kalındığında kalıcı hasarlar verebilecek bir gaz. çocukların tamamen etkilenmemiş bir şekilde içeriden çıkarılması mantıklı değil. eğer gaz hiç açılmamış olsaydı içeriden kurtulmaları daha mantıklı olurdu.
    ---
    spoiler ---

    bunlar benim dikkatimi çeken detaylardı. kimi için çok önemli değildir belki bu tür ufak tefek şeyler ancak ben yazmak istedim. sonuç olarak bir şeylerin eksik kaldığını düşündüğüm filmdir ancak oyunculuklar gayet güzeldi.


    (kovboysuz at - 3 Şubat 2019 18:09)

Yorum Kaynak Link : çiçero