Facebook Yorumları
  • comment image

    george r. r. martin'e güvenirsek (ki aksi için elimizde yeterince sebep var) a song of ice and fire serisinin sondan bir önceki kitabı. tam anlamıyla ömür törpüsü.

    fantastik edebiyatın -tıpkı edebiyatın diğer popüler dalları gibi- yazarlar açısından kolaycılığa yol açan kötü bir tarafı var: okuyucuyu yakalayan bir altyapı ve kahraman(lar) yarattığınızda hikayeyi dilediğiniz gibi sündürerek para kazanmaya devam edebiliyorsunuz. bir noktadan sonra yaratıcılık doğal olarak kayboluyor ve kitapçı rafları birbirinin aynısı çerden çöpten hikayelerle doluyor. hangisini weiss yazmış, hangisini eddings, hangisini salvatore pek bir önemi kalmıyor. belki de bunun için olsa gerek bugün bile fantastik edebiyatın en iyi yazarı tolkien olarak görülüyor. türde son dikkat çekici atılım herbert'in dune serisi ile, king'in bireysel terapi çabası olarak okunabilecek the dark tower serisi ile sınırlı kalıyor.

    "kalıyordu" demek lazım artık. her ikisi de son ciltlerini bekleyen iki seriyle (robert jordan'ın the wheel of time'ı ile george martin'in a song of ice and fire'ı) tolkien çıtasının da, herbert çıtasının da aşıldığını iddia etmek mümkün çünkü. bu iki seriden sonra fantastik edebiyatta gerçekten iz bırakmak isteyen yazarların işi oldukça zorlaştı. iki elf, üç cüce, bir dark lord üzerinden macera romanı kaleme alanların zamanı -büyük ihtimalle- sona erdi. (tabi bu, 13-18 yaş grubunun erotik hayalleri üzerinden beslenen vampirli, kurt adamlı çöplerin, aynı grubun özgüven eksikliğinden beslenen büyücülü zımbırtıların para kazandırmayacağı anlamına gelmiyor)

    toprağı bol olsun, robert jordan'ın son cilde ömrünün vefa etmediği the wheel of time serisi, şu an için, fantastik edebiyatın bütün şablonlarının kullanıldığı klasik anlayışın en ileri, en yetkin noktası. jordan'ın, kaneviçe işler gibi işlediği, el oyası zarafetiyle milim milim ortaya çıkardığı eseri, biraz (ne birazı?) abartıyla klasik dönemin, dostoyevski'nin son sözü olan karamazof kardeşler'le kıyaslanabilir. çok istisnai bir beyin, sıra dışı bir hikaye ortaya çıkmadıkça tahtının sallanacağına ihtimal vermiyorum. kaldı ki aes sedai-bene gesserit, aiel-fremen, moiraine-gandalf, fain-gollum, vs eşleşmelerinin kurulabileceği the wheel of time'ın güçlü yanı yaratıcılığı olmadı.

    a song of ice and fire serisi ise tam aksine, klasik fantastik edebiyat şablonlarını zorlayarak bir ölçüde tıkanmış olan türün yeni kulvarlara geçiş yapabilmesine imkan tanıdığı için farklı, değerli bir yerde duruyor. george martin, çoğu fantastik meraklısını heyecanlandıracak ölçüde ilginç unsurlar kullanıyor hikayesinde. ve ne yazık ki bu unsurlarla hali hazırda okuyucuyu tatmin edecek ölçüde uğraştığı söylenemez (son romanda da durum değişmeyecektir), fantastik unsurlar bu çapraşık insan ilişkileri hikayesinin tuzu, biberi olarak kalıyorlar. (hikaye jordan'ın elinde olsa en az bir beş cilt daha isterdi sanıyorum)

    fantastik edebiyatta bir şekilde adaletin sağlandığını görürüz kitabın sonunda. var olan bütün zorluklara karşın iyiden, doğrudan yana olanların kazandığını görürüz. hadi olmadı diyelim, bütün ayrıntıları kabaca verilmiş bir kehanetin, döngünün içinde herkesin kendine düşen rolü kendi çapında oynadığını görürüz. bu anlamda tür, esasında (yukarıda dostoyevski örneği verdim ama), genel yapı olarak romantik akıma daha yakın durur. martin, bu en genel şablonu kırarak gerçekten ezber bozuyor. yarattığı dünya fantastik bir dünya, evet. fakat o dünyadaki insanlar bizim gündelik hayatta yaşadıklarımıza çok benzer (tavır anlamında. yoksa sanmıyorum ki ejderhalara analık eden kız arkadaşlarımız, kuzgunlara yoldaşlık eden kardeşlerimiz olsun) bir hayat sürüyorlar. iyiler kazanmıyorlar örneğin, ilahi adalet bir şekilde tecelli etmiyor. iyi niyetli bir davranış yüzünden bütün taşlar yerinden oynayabiliyor. olumlu yönde bir evrimden söz etmenin imkanı yok. ortam genelde kaotik ve şans, çok zaman belirleyici etmen olabiliyor.

    ve george martin kahramanlarına asla acımıyor, onlara sempati beslemiyor. olacak olan olması gerektiği gibi oluyor. on beş kitap boyunca ölmeyen drizzt'e, bütün dünya yerinden oynamışken bir yoldaş ve bir parmaktan başkasını kaybetmeyen yüzük kardeşliğine, durumu sürekli kötüleşen fakat bir türlü son noktaya gelemeyen raistlin'e, bir üyesi kaybedildiğinde yarım kitap yas tutulan çok ırklı gruplara alışkın fantastik okuyucusu için bunun, en hafif ifadeyle alışılmadık olduğu söylenebilir. belki de her türlü insan ilişkisine hiçbir tabusu olmadan yaklaşan yazarın (ve serinin) gücü de buradan geliyor, fantastik edebiyat kendine yeni bir mecra buluyor.

    a song of ice and fire serisinin her cildine, "artık yazarın tarzına alıştım. şaşırtamaz beni bu noktadan sonra" diye başlıyorum ve her seferinde george martin, gardımı almadığım bir anımı yakalıyor. a dance with the dragons da bu kuralın istisnası olmadı. son romanda (artık dizisi de var, martin amca bizi 5 yıl bekletmez umarım) nakavt olmayı bekliyorum.


    (gulhs - 15 Temmuz 2011 03:36)

  • comment image

    bu kitabı bitirmemek gerekiyor kesinlikle. bitirdiğiniz zaman bütün seri ile ilgili herkesin bilebileceği maksimum bilgiye sahip oluyorsunuz. bir de her kitap gibi arkasında bir sürü muamma bırakıp bittiği için ayrıca uyuz oluyorsunuz. simdi bekle george efendiyi devamını getirsin.

    bu arada içinde muhteşem bir cümle barındırır.

    “a reader lives a thousand lives before he dies," said jojen. "the man who never reads lives only one.”


    (hadileen - 13 Haziran 2012 16:36)

  • comment image

    kitabın ciltli halini almış olmama rağmen yanımda taşıyamadığım ve evde okurken de kolum yorulduğu için malum yerlerden elektronik versiyonunu aldım ve oradan bitirdim. ciltli kitap da kütüphanemde süs olarak duruyor. arkadaş, bu ne mantıktır, neden eşek ölüsü kadar kitap bastırırsın ki? zaten milleti 5 sene bekletmişsin, bir üzerine kol kası yaptırıyorsun.

    neyse, geçelim kitabın ebatlarını. spoiler vermeden üzerinden geçecek olursam, konu içinden çıkılmaz bir hal aldı. 5 kitapta yaydığı konuyu 2 kitapta nasıl toparlayacak bilmiyorum. şahsi tahminim toparlamayacağı yönünde. hikayenin sonundan değil de gidişatından keyif alsam da en azından bir sonucu olmasını beklerim. bu sonucun benim istediğim sonuç olmasına da gerek yok ama bir yere bağlansın artık arkadaş. gerekirse yer yarılsın, dünya yok olsun ama konu bağlansın.

    haa, şimdi 5 kitapta geliştirdiği hikayeyi 2 kitapta bağlayıp kapatmaya çalışsa bu seferde çok aceleci davrandığı için kızacağım. ben de ne istediğimi bilmiyorum galiba. bu okur milletine de yaranılmıyor birader.

    neyse, grrm abi, bizi buralara kadar sürükledin. artık nereye götürürsen gelicez, seve seve (ya da tam tersi). sadece tek ricam gelir kaygısı içerisinde kaybolma. yaşlı başlı adamsın, kazandın kazanacağını. torun tombalak da faydalansın diyorsan da düşünme, onlar zaten extended universe filan çıkartıp parayı götürürler. sen çizgini bozma.


    (oad - 20 Haziran 2012 11:27)

  • comment image

    takriben bir sene önce, çıktığı vakit okuduğumdur.
    eh, spoiler da içerir tabii;

    dizinin beşinci kitabıdır ama aslında ikiye bölünmüş dördüncü kitabın ikinci kısmıdır. fazlalaşan pov karakterlerinin yarattığı yük bir bakıma kitap bölünerek azaltılmaya çalışılmıştır. beş yılda yazılmasının sebebi, hikayenin kronolojik ve lojistik problemlerinden ötürü george r. r. martin'in yazdığı kısımları silbaştan yazmasıdır. kitap fanlarının kan davalı olduğu meereen'de bulunan daenerys'e erişmeye çalışan karakterlerin bu uzun mesafede yarattığı problemlere "meereneese knot" deniyor grrm tarafından. ki kendisi de kitabın sonunda düştüğü notta kitabı yazmanın ne kadar zor olduğunu ifade etmiştir.

    grrm için "fantezinin zincirlerini kırıyor!" falan deniyor. ancak büyük resimdeki hikayenin (others, azor ahai, the prince that was promised vb)ise oldukça klişe bir noktaya gittiği de bir gerçek. önce bu noktaya değinmeyeyim. hikayenin ortasında yer alan ve muhtemelen de koca bir red herring olan game of thrones meselesi, ana hikayeyi ilerletmeyen, gözden çıkarılabilir karakterleri harcama (robb stark), bozdurma(jaime lannister), tümletme(catelyn stark) mekanı gibi bir şey. daha serinin ilk prologue'nda belirtildiği üzere; insanlar için asıl tehdit duvarın ötesindeyken ve pek muhterem kış da yaklaşmakta iken insanların birbirini yemesi ne kadar gerçekçi olsa da, kitabın sadık kesminin, büyük oranda, romantik fantezi okuyucuları olduğunu unutmamak lazım. yani, fantezide tuttuğunuz taraf önceden bellidir ve bu tarafın yenilmesi gibi bir olasılık yoktur. plot armor denilen, hikayenin ana karakterlerinin hikayenin ilerleyişi sebebiyle dokunulmazlık, ölümsüzlük gibi yazar kaynaklı meziyetlere sahip olması oldukça normal karşılanır. plot armor'un bir çeşidi de okuyucuda "sinir olma", "sinirden kendini sikme", "red wedding sonrası ağlama" gibi semptomlara neden olan karakterlere verilendir. cersei lannister, catelyn stark, gregor clegane okurların büyük oranda en sevmediği karakterlerdir ve hiçbirine de bir şey olmamıştır. (ikisinin an itibariyle yürüyen ceset birinin de yürüyen beden olduğunu hatırlayalım tekrardan.) kısacası bu karakterleri ölüm bile öldürememektedir.

    asoiaf'ın yarattığı dikkati başka yere yönlendirme olayı bu noktada devreye giriyor. serinin başından beri ana karakterler olarak yansıtılan, stark ailesinin başına gelmedik kalmamasının sebebi, yaprak dökümüne bağlamasının sebebi de aslında ana karakterler olmamalarıdır. yani burada tüm olay, ana karakter gibi gösterilen karakterlerin minör karakterlerin olup boş işlerle uğraşmalarından ötürü harcanabilir olmalarıdır. serinin anca a dance with dragons'ın son 5-10 sayfasında kışa girmesi de tüm bu boş işlerin ne kadar da uzadığını göstermektedir. eh tabii, bestseller elemanları olan bir kitap serisinin uzaması oldukça tahmin edilir bir durum.

    gelelim olayın öbür yüzüne, serinin sonuna etki edecek olan, kehanetlerle (buna da değinmeden geçmek saçma olacak) alakalı karakterin, ki akla dört kişi geliyor önce: daenerys, jon snow, arya stark ve bran stark diğer fantezi eserlerinin farkı, odaklandığı karakterlerin çok büyük oranda bu dünyayı kurtaracak karakterler olmalarıdır. ("elit seriler"de; the wheel of time'da ta'verenler, the lord of the rings'de yüzük kardeşliği, the dark tower'da ka-tet) grrm'nin türe aldığı bu tavır, dünyayı işlemesiyle oldukça hoşuma gitse de, serinin sonuna doğru deus ex machina olmaları çok muhtemel olan kehanetlerin şıp şıp damlaması bence grrm'yi takdir eden herkesi korkutmalı. ayrıca dizinin kitaplara yetişme gibi bir olasılığının olması, kanımca acele edilmekten hiç hoşlanmayan grrm'nin "underachievement" olarak kabul edilebilecek bir son yazmasına sebep olabilir. pek tabii, sağlık sorunları sebebiyle, serinin hiç bitmemesi olasılığı bile var. neyse, kehanetlerin yarattığı sıkıntı ise, okuyucuyu biraz da aptal yerine koyması: ben hikayenin sonunda kehanetlerin hiçbir önemi olmamasını, türle toptan dalga geçen grrm'nin türün ana direklerinden birini daha kırmasını bekliyor ve istiyorum. daenerys ile ilgili saçma sapan onlarca kehanet olması, quaithe adlı karının dobby gibi ikide bir gelip, "ağzına sıçacaklar daenerys!", tadındaki yok "kraken geliyo dikkat et, griffin bacağını kırar, mummer's dragon'a da dikkat et, perfurmed senechal'a da of of," tarzı zırlamaları, tescilli üfürükçü mirri maz duur'un dediklerinin de "kehanet" olduğundan ötürü yüzde yüz doğru kabul edilmesi çıldırtıyor beni.

    başka hangi karakterin gelecek hakkında bu kadar çok bilgisi var, olacak ve olabilecek(hayır olacak) şeyler hakkında uyarılar alma lüksü var? tüm bunların yanına üç tane ejderhası olan bir kızdan bahsediyoruz. şımarıklığı kitapta iyice doruğa çıkan daenerys'le ilgili bölümlerin yaklaşık yüzde 40'ının ya daario naharis'le ilgili fantezileri , ya "i'm a little girl who knows nothing about the ways of wars." tadında mızmızlanmaları ya da daenerys'in kendine uygun gördüğü title'lardan oluşması da bu plot armor'ın ne kadar ileri gittiğinin bi göstergesi. kendisinin "ben kraliçe olmayı öğrenecem =)" diye gidip çöreklendiği meereen'in ve tüm slaver's bay'in ağzına sıçması da cümlelerinin sonuna eklenecek tekrarlı italik bir yazı gerekliliğini ortaya koyuyor: "kraliçe olunmaz, doğulur amk."

    grrm'nin okurlarlıyla dalga geçmesinin bir diğer örneği de, "jon snow'un olağanüstü öğleden sonrası ve ölümü"dür. tüm seri bas bas bağrıyor, pov karakterleri pov bölümlerinde ölmüyor. ölüyorsa da bunlar prologue/epilogue bölümlerinde gerçekleşiyor ve bunlar one shot karakterler oluyor. daenerys bu serinin fire'ı, jon da ice'ı, ki soyadı bile snow. yine okuyucuların gaza geldiği, jon'un ramsay bolton (not snow, he doesn't like being called that. my name is reek, reek it rhymes with weak. i have to remember my name.) üzerine yürüyüşe geçmeye karar verdiği anda, çatırt diye night's watch tarafından alaşağı edilmesi, beş kitap boyunca jon'un tüm işlevinin mance rayder'ın ihtişamını sergilemek, abazan night's watch üyelerinin şap eksikliği çeken konuşmalarına ayna tutmak ve ygritte'le sevişmesi olduğu anlamına gelir. ki zaten grrm de buna güveniyor olsa gerek: gerekli gibi gösterilen karakterlerin sapır sapır döküldüğünü biliyoruz. ama jon snow'un targaryen olma olasılığı, warg yeteneği, otherlara karşı çok anahtar bi pozisyonda olması ile "ölmek için çok şanssız" bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. kendisinin azor ahai reborn olması ise oldukça muhtemel

    seride gözlenen bu targaryen yavşaklığı, en baştan en sona dek gidiyor. korkum da bu, targaryenlerin westeros'u kurtarıp yeniden tahta geçmesi. krallık vatandaşlarının mutlu olamayacak olması ise grrm'in bahsettiği bittersweet son ise eğer, şu güzel seriye yazık olacak. yok daenerys çok güzelmiş, yok ejderlerin anasıymış, yok targaryenler hasta olmazmış, oymuş buymuş falan.

    8-9 yaşındaki bran stark'ın duvarın ötesine ağaç olmaya gittiği bi kitapta, bu "önemli" karakterlerle ilgili radikal değişikliklerin olacağına inanmamak lazım.
    benim de hakkımda yüz tane kehanet olsa, beni de sürekli uyarsalar ben de çıkarım demir tahta. ejderlere de ihtiyacım olmaz.

    sizlere ramsay'in pek sansasyonel mektubu ile veda ediyorum. tormund müsaade ederse:

    "your false king is dead bastard. he and all his host were smashed in seven days of battle. i have his magic sword. tell his red whore.
    your false king's friends are dead. their heads upon the walls of winterfell. come see them, bastard. your false king lied, and so did you. you told the world you burned the king-beyond-the-wall. instead you sent him to winterfell to steal my bride from me.
    i will have my bride back. if you want mance rayder back, come and get him. i have him in a cage for all the north to see, proof of your lies. the cage is cold, but i have made him a warm cloak from the skins of the six whores who came with him to winterfell.
    i want my bride back. i want the false king's queen. i want his daughter and his red witch. i want this wildling princess. i want his little prince, the wildling babe. and i want my reek. send them to me, bastard, and i will not trouble you or your black crows. keep them from me, and i will cut out your bastard's heart and eat it.
    ramsay bolton, trueborn lord of winterfell."

    üzme bizi grrm, biz seni çok sevdik. sevdik, sevdik it rhymes with reek.


    (ramsay bolton - 5 Temmuz 2012 16:44)

  • comment image

    --- spoiler ---
    ---
    spoiler ---
    --- spoiler ---
    ---
    spoiler ---

    az önce bitirdim. yavaştan kıl olmaya başladım ben bu george r. r. martin'e. hatta yavaştan değil, direk kıl oldum artık. dördüncü ve beşinci kitapta 2000 sayfa boyunca doğru düzgün bi sik olmadı resmen. ne lan bu? aynı laflar bin kere tekrar ediyor, yedikleri yemeğin ayrıntılarını öğreniyoruz, vedat milor musun nesin amına koyim? birinci kitabın başında "winter is coming" deniyordu, beşinci kitabın 1050. sayfasında amına koduğumun beyaz kargası geldi de anca geldi kış. kitabın ismi a dance with dragons, bekliyosun ki ejderhalar biraz daha büyümüş olacak, iyice korkulacak bi güç haline gelecekler, daha çok bahsi geçecek falan. ama yok, iki tanesi zincirlerle bağlı nerdeyse bütün kitap boyunca (bi yerde de "ejderhanın kafası bir atın kafasından büyüktü" gibi bi cümle geçiyo, yok büyük olmasaydı bi de zaten? at ne amına koyim). bu şerefsiz ejderhalar daha ilk kitabın sonunda pırtlamadı mı? ne biçim şeysiniz lan siz. üçüncü ejderha yine biraz daha büyük, kurtardı kendini o. şimdi diğer ikisi de kurtuldu gerçi. neyse. tıpkı reytinglere oynayan diziler gibi, her kitabın sonunda biraz okuyucunun ağzına bal çal, okuyucu sonraki kitabı beklesin, çıkınca gidip alsın, ondan sonra 900-1000 sayfa boyunca önemsiz olaylar silsilesini okuyup dursun. eeah, yetti lan.

    yeni kitap çıktığında yine alıp okuyacak mıyım peki? tabii ki evet.

    edit: ha bi de şu "break his fast" ve "wash it down" kalıbı da ne kadar tekrar ediyor.

    he broke his fast with sucuk and eggs and had a cold glass of ayran to wash it all down.

    --- spoiler ---
    ---
    spoiler ---
    --- spoiler ---
    ---
    spoiler ---


    (liveinflames - 29 Ocak 2013 13:04)

  • comment image

    hazır türkçesi de çıkmışken bölümlerini yazalım:

    - ucundan kıyısından spoiler -

    1. prologue (varamyr sixskins, duvarın ötesinde yaşayan bir skinchanger)
    2. tyrion i
    3. daenerys i
    4. jon i
    5. bran i
    6. tyrion ii
    7. the merchant's man (quentyn martell, dorne prensi)
    8. jon ii
    9. tyrion iii
    10. davos i
    11. jon iii
    12. daenerys ii
    13. reek i (theon greyjoy)
    14. bran ii
    15. tyrion iv
    16. davos ii
    17. daenerys iii
    18. jon iv
    19. tyrion v
    20. davos iii
    21. reek ii
    22. jon v
    23. tyrion vi
    24. daenerys iv
    25. the lost lord (jon connington, mad king tarafından sürgün edilmiş eski bir lord)
    26. the windblown (quentyn martell)
    27. the wayward bride (asha greyjoy)
    28. tyrion vii
    29. jon vi
    30. davos iv
    31. daenerys v
    32. melisandre i
    33. reek iii
    34. tyrion viii
    35. bran iii
    36. jon vii
    37. daenerys vi
    38. the prince of winterfell (theon greyjoy)
    39. the watcher (areo hotah, doran martell'in başmuhafızı)
    40. jon viii
    41. tyrion ix
    42. the turncloak (theon greyjoy)
    43. the king's prize (asha greyjoy)
    44. daenerys vii
    45. jon ix
    46. the blind girl (arya stark)
    47. a ghost in winterfell (theon greyjoy)
    48. tyrion x
    49. jaime i
    50. jon x
    51. daenerys viii
    52. theon i
    53. daenerys ix
    54. jon xi
    55. cersei i
    56. the queensguard (barristan selmy)
    57. the iron suitor (victarion greyjoy)
    58. tyrion xi
    59. jon xii
    60. the discarded knight (barristan selmy)
    61. the spurned suitor (quentyn martell)
    62. the griffin reborn (jon connington)
    63. the sacrifice (asha greyjoy)
    64. victarion i
    65. the ugly little girl (arya stark)
    66. cersei ii
    67. tyrion xii
    68. the kingbreaker (barristan selmy)
    69. the dragontamer (quentyn martell)
    70. jon xiii
    71. the queen's hand (barristan selmy)
    72. daenerys x
    73. epilogue (kevan lannister)

    - ucundan kıyısından spoiler -

    (bkz: copy paste değil alın teri)


    (dick laurent - 10 Temmuz 2013 01:54)

  • comment image

    çıkmayan kitapları da sayarsak, serinin en kilit kitabı gibi durmakta;

    --- spoiler ---

    davos bölümleri bence kitabın en iyi bölümleriydi, az ama öz tutmuş grrm... wyman manderly'nin ne kadar üstün politikacı olduğunu da gördük... "kuzey unutmaz lord davos, kuzey unutmaz... ve bu farz oyunları bitmek üzere..." roose bolton hayatının feykini atıyor bana soracak olursanız... lakin kendisinden ricam rickon'u bulduktan sonra stannis'in yanına götürsün.. direk wyman manderly'e götürüp ipleri onun eline vermesin...

    theon bölümleri ise psikolojik roman niteliğinde... tamam yaptığı hatalar oldu tabi, (ki hangi karakterin yok ki) ama yaptığı yanlış seçimin bedeni fazlasıyla ödedi... salak falan ama özünde iyi insan....

    jaime reis bir a feast for crows'daki kadar yarmış değil...

    cersei her ne kadar en nefret ettiğim karakter olsa da bölümleri çok akıcı... o utanç yürüyüşü sırasında içimden "işte adalet!!!" diye bağırdım resmen...

    victarion reise fena bittim... asha ile birlikte en sevdiğim greyjoy zaten.... oldukça acımasız lakin ironik bir şekilde haklı... yaralı elini moqorro'ya iyileştirirkenki diyaloğu kendisinin ne kadar taşaklı bi karakter olduğunun göstergesi niteliğinde...
    "+eliniz çok acıyacak...
    -acı mı? ben demir doğumluyum, acıya anca gülerim..
    gemi o akşam kahkaha sesleriyle inledi..."

    daenerys ise git gide antipatikleşiyor.. ki zaten sevmezdim, artık nefret ediyorum... quentyn martell'i reddererk ve hatta alay ederek, içindeki kezbanı ortaya çıkarmış ve böylece belki de westeros'da kendisine müttefik olabilecek tek haneyi de kaybetmiştir... daario muhabbetine hiç girmiyorum... "ben senin kraliçenim, ve beni sikmeni emrediyorum..." kendisinin bölümleri olması kitap daha akıcı olurmuş aslında...

    quentyn martell ise salak lakin görevi uğruna bok yoluna gitmiştir... ya da dany'nin kezbanlığına mı diyeyim....

    jon connington ve aegon the young griff ikilisi ise yardıra yardıra geliyor... her ne kadar çoğu kişi gibi aegon'un gerçek bi targaryen olduğuna inanmasam da şu ana kadar çok doğru işlere imza atmakta... ilk joncon pov'u altın mürettebatla anlaşma, ikinci joncon pov'u hop aegon westeros'da... daenerys malı da anca essos'larda sürtsün... harbiden aegon yardıra yardıra geliyor, ama yine de gözümde bir stannis değil...

    tyrion bölümleri 2. ve 3. kitaptakiler kadar yarmış değildi maalesef.... özellikle de jon connington'la ayrıldıktan sonra cidden sıkıcıydı bile diyebiliriz...

    stannis reis de yükselenlerden... the north remembers olayının en kilit adamı bence ki açık ara en sevdiğim karakterdir...kuzeyliler aklı varsa stannis'e katılırlar zaten... keza kuzeyin stannis'e, stannis'in de kuzeye ihtiyacı var... karstark'lar her ne kadar boltonların casusu olsa da stannis bunu braavos'lu bankacı sayesinde anladı... boltonlardan korkum yok, her ne kadar zor şartlar altında olsa da stannis rahat yener babadan oğula nesil boltonları.. seri sonundaki ramsay'ın mektubu da %100 fake!!! çünkü stannis, george r. r. martin'in kendi internet sitesinden yayınladığı 6. kitap the winds of winter'dan "theon" bölümünde görünüyor... ki onu bunu geçtim ramsay'ın sözüne inanılır mı lan???

    jon bölümleri de bence kitabın en iyilerinde.... gerek stannis'le muhabbetler ve yardımları, gerek yabanıllarla anlaşması ciddi anlamda ne kadar mükemmel bir lider özellikleri olduğunu bizlere gösterdi... tam babasının oğlu, onurundan zerre ödün vermez... robb stark malından daha olgun cidden... öldüğüne de kesinlikle ihtimal vermiyorum... warg'lık özelliklerini kullanarak hayalet'in vücuduna girmiş olabilir... onu bunu geçtim, melisandre faktörü var bi kere...

    bran en acıklı bölümleriydi kitabın... açık ara en sevdiğim stark zaten...

    arya ise "dişi ezio" olma yolunda emin adımlarla ilerliyor... ama eğitimi cidden ağır...

    barristan çok baba adam amk... bence dany'i kendi kızı gibi görüyor... ki dany'nin ortalıktan kaybolmasıyla ortalığı çok güzel idare etti... dany bölümleri ne kadar sıkıcıysa barristan bölümleri de bir o kadar akıcı...

    melisandre bölümü ise tek pov olmasına rağmen en kilit bölüm... jon'a yapılacak suikasti önceden görmesinin yanı sıra bazı konularda hafiften yanılmaya da başlamıştır...

    kevan reise çok üzüldüm lan.. :( o. ç. varys!!! ama ne diyodu varys "kötülere hizmet eden iyi adamlar" işte tam da kevan'ı özetleyen cümle... ve böylece de varys'in kime hizmet ettiğini de öğrenmiş olduk... (the young griff)

    ---
    spoiler ---


    (from neocaesarea - 7 Ağustos 2013 20:45)

  • comment image

    beklentilerimi karşılayamamış olan asoiaf serisinin beşinci kitabıdır. isminden dolayı ve dördüncü kitabın monotonluğundan dolayı kendisinden büyük şeyler beklemiştim ama beklentilerim yine boşa kaldı. kitap kötü müydü, kesinlikle değildi ama ben biraz farklı şeyler ummuştum. yine de şimdiye kadar çıkan kitapların sıralamasını yaparsak 3>1>5>2>4 olur. dördüncü kitapta olmayan povlar bu kitapta yer almıştır.

    --- feci spoiler ---

    açıkçası dördüncü kitapta önemli bir ölüm olmadığı için bu kitapta birkaç kişi gider diye bekliyordum. ilk mance ryder gitti ve bu durum beni şaşırtmadı. stannis'in onu yaşatmayacağı belliydi. ama sonra melisandre'nin büyüsü meydana çıktı, açıkçası hiç beklemiyordum böyle bir şeyi. çünkü ilk çıktığı andan beri mance ryder da önemli bir şey görememiştim ama tabii grrm'nin bakış açısını anlamak imkansız. yine de sevindim ölmediğine karakterin, ileride önemli şeylere vesile olabilir.

    kitabın en iyi özelliği tyrion pov'unun olmasıydı. aynı şeyi okumadan önce dany pov'u için de düşünüyordum ama dany'nin povları bu sever inanılmaz kötüydü. dany jorah mormont'suz doğru dürüst bir karar veremediğini bize kanıtladı. hizdahr zo loraq evliliği büyük bir hataydı bence, dany yanında mormont olsa bu karardan vazgeçebilirdi gibime geliyor ama özellikle son kitaplarda ben kraliçeyim ben bilirim diye diğer insanların düşüncelerini takmadan kendi başına karar verme özelliği olduğu için çok emin olamıyorum. kraliyet soyundan geldiği için, taht hakkı olduğu için kitabın ilk başlarında pek sevmememe rağmen onu destekliyordum ama son davranışları yine kendisinden soğumama sebep oldu. daario naharis olayı da onun hala kraliçe gibi değil de sıradan bir kız gibi hareket ettiğini gösterdi, kraliçe olmak için öğrenmesi gereken çok şey var.
    tüm kitap boyunca tyrion’la dany’nin karşılaşması için bekledim ama grrm gene karakterleri birbirine kavuşturmama politikasını uyguladı. hep ramak kala karakterleri ayırıyor, bunu red wedding’de yaptığı zaman çok sinir olmuştum. arya o kadar iki kitaptır uğraşıyordu ve tam ağabeyiyle annesinin olduğu yere geldiğinde ikisini de göremeden robb ve catelyn katlediliyordu. şimdi de tyrion ve dany dövüş çukurunda karşılaşıyorlardı, tyrion onun kim olduğunu bilirken dany sadece onu dövüş yapmaya gelmiş bir cüce olarak biliyordu, sonra da ejderha gelip dany’yi kaçırdı. dany orada gitmese tyrion’la mutlaka karşılaşacaktı. tyrion’ın dany’yle karşılaşması çok iyi olurdu çünkü tyrion zekasıyla ve savaş taktikleriyle olabilecek en iyi kral eli olurdu ve dany’nin kraliçe eli olsa kız rahatlıkla batıdiyar’da hakkı olan tahtı alabilirdi. tyrion lannisterların, tyrelllerin tüm taktiklerini önceden tahmin edebilecek biri ve grrm dany’nin tahta çıkmasını istiyorsa tyrion’la mutlaka onu karşılaştıracaktır.

    kitabın en bomba kısımlarından biri aegon targaryen’in yaşadığının öğrenildiği kısımdı bence. çoğu insan onun gerçek aegon olduğuna inanmıyor ama bence gerçek olması çok mantıklı. sonuçta aerys deli kral olduğu için çoğu kişi tarafından desteklenmiyordu ama rhaegar mantıklı bir insan olmasıyla çoğu insanın gönlünü kazanmıştı. çıkan isyanda insanların rhaegar’ın oğlunu kurtarmak istemesi o yüzden çok mantıklı, sonuçta kız çocukları taht için pek önem teşkil etmezken erkek çocukları çok önemli. bir de aegon bebek olduğu için tanınmadan kaçırılması çok daha kolay olur. ama gerçek ya da değil bu karakter bir sonraki kitapta ortalığı karıştıracak. doğduğundan beri tahtta hakkı olduğu söylenerek gerekli eğitimleri gördüğü için potansiyel tehlike. ama tahta onun geçeceğini sanmıyorum, aklım istemsiz olarak cersei’nin kehanetine gidiyor. yeni bir kraliçe seni yerinden edecek diyordu ve onun margery olmadığı belli. burada dany’den bahsediliyor, o yüzden dany’nin mutlaka tahta geçeceğini düşünüyorum. belki de aegon targaryen’i öldürme kararı kendisinden çıkacak. aegon targaryen’le evleneceklerini düşünmüyorum, ikisi çok farklılar. bir de bu ikisinden biri mutlaka delirir, bu targaryenlerin laneti, mutlaka aralarında deliler oluyor. bu ya aegon ya da dany olacak. ikisi birden bile olabilir.

    theon’a gelirsek, adam iki kitaptır meydanda yoktu ama bu kitapta çıkacağına emindim. povlara bakmadan önce bunu dizi yüzünden anladım. kitaplarını okuduktan sonra diziyi takip etmeme rağmen üçüncü sezona theon’un beşinci kitapta olan sahnelerini koymaları senaristlerin yaptığı ağır bir spoiler’dı. neyse ki sahte arya stark evliliği olaylarını koymamışlardı, muhtemelen o da dördüncü sezonda olur. neyse, bu ramsey balton’ın yaptığı işkencelerin cidden haddi hesabı yok. theon zaten korkak bir karakterdi ve en başından beri kararsız bir tipti. starkların yanında iyi bakılmasına rağmen ned stark’e hem hayranlık duymuş hem de kendisini babasından ve ailesinden uzaklaştırdığı için kızgınlık duymuştu. starkların mutlu aile yaşamı, onu belki de sahip olabileceği aile yaşamını düşünüp mutsuz olmasına sebep olmuştu. babasına yaranırsa bu sahip olamadığı yaşama kavuşabileceğini düşünerek robb’a ihanet etti ama bunu yaparken hep isteksizdi. greyjoylar tam bir pislik ve sert insanlar olduğu için bu ihaneti hiçbir işe yaramadı ve sonra sonu leşe dönüşmek gibi iğrenç bir şekilde bitti. babası öldü, ölmese bile oğlunun kayıp olması umrunda olmazdı. amcaları zaten taht derdindeydi, hiç düşünmediler theon’u. onun ölü olması daha da işlerine gelirdi. theon’u tek merak eden hafif çıldırmış durumdaki annesi ve kardeşi asha’ydı. bu yüzden artık çocuğa acımaya başladım.
    grrm’nin sevilmeyen karakterleri inatla hayatta tutma gibi bir takıntısı var ama onlara sonradan işkence çektirmeyi seviyor. mesela buna theon örnekti ama dört kitaptır sevmezken bu theon’u şimdi çocuğa acımaya ve birazcık sempati duymaya başladım. ama işkence çekmesini istediğim tek insan sansa stark ve grrm’nin bunu altıncı kitapta yapmasını istiyorum. bu kitap, sansa’sız ilk kitaptı ve belki de bu durum kitaba daha da ısınmama sebep oldu. grrm’nin aptal sansa’yı niye inatla hayatta tuttuğunu anlamıyorum, muhteşem karakterlerin canına kıyarken bu salak kız hala yaşıyor. umuyorum ki onun için işkenceli bir ölüm hazırlıyordur, ister canilik diyin gerçekten nefret ediyorum bu kızdan.

    kitapta favori karakterlerimden biri de jon snow’du. nöbeti bence gayet iyi idare ediyordu, kendisine çocuk gözüyle bakıp emrine itaat etmeyen adamın kafasını uçurması çok iyi oldu çünkü böylece ne kadar ciddi olduğunu artık çocuk olmadığını herkese göstermiş oldu. diyar karışıkken yabanılları yanına çekmesi mantıklıydı, ak gezenler gibi bir tehdit de söz konusu. gerçi beş kitaptır gelemediler sura. stannis’in surda olması jon’a zorluktan başka bir şey çıkarmadı ama melisandre ve jon snow bölümleri iyiydi. melisandre’yi ikinci kitapta çıktığı andan beri sevmezken bu kitapta sevmeye başladım. ateşin tanrısı meseleleri gittikçe ilginçleşiyor ve herkes jon snow’la bir alakasını düşünüyor. açıkçası ölümü beni inanılmaz şaşırttı ve ilk başta inanmadım. kesin kendinden geçmiştir dedim, sonra buradaki yorumlarda çoğu insanın melisandre’nin jon’u dirilteceğini, jon’un azor ahai olduğunu düşündüklerini gördüm. bunlar iyi güzel mantıklı da grrm manyak bir adam. jon çok önemli bir karakterdi bu yüzden en azından yedinci kitaba kadar yaşatır diyordum adam yine vahşi bir şekilde öldürttü bu karakteri. dirileceğine ya da ölmemiş olduğuna inanmak istiyorum ama burada grrm’den bahsediyoruz. adam cidden de geri döndürmemek üzere katletmiş olabilir jon’u. bir de neredeyse herkes jon’un rhaegar ve lyanna stark’ın çocuğu olduğunu düşünüyor, kitaplarda buna dair bir sürü ipucu yakalamışlar. ben hiç böyle ipuçları yakalamamıştım, bu yorum beni çok şaşırttı ama neden olmasın.

    bran’ın sahneleri ise değişikti, güçleri gün geçtikçe artıyor. normalde bran’ın bölümlerini hiç sevmem ama ağacın içine girip ned stark’ın eski anısını gördüğü bölüm efsaneviydi. bu çocuk için rivayetlerden biri de üç ejderhadan birisini süreceği… bakalım, ileriki kitaplarda göreceğiz.

    asha greyjoy’a gelirsek, tek sevdiğim greyjoy insanı olabilir kendisi. öyle çok büyük sempati beslemiyorum ama kızın başarıları ve savaşçı ruhu bölümlerini güzel hale getiriyor. greyjoylar şimdilik sessiz takıldılar hep ama muhtemelen altıncı kitapta euron greyjoy ortalığı karıştıracak. dany’yi kendine istiyor ve muhtemelen altıncı kitapta bununla ilgili olaylar dönecek. victorian greyjoy da muhtemel bir tehlike ama euron greyjoy ölürse bu ya asha’nın ya da victorian’ın elinden olur.

    bu kitapta üzen ölümlerden biri de quentyn martell oldu. babası doran martell’i memnun etmek için ne yaptıysa yaptı, muhtemelen tahtta gözü bile yoktu. amacı babasının takdirini almaktı, bu yüzden korkak bir yapıya sahip olmasına rağmen denizleri aştı ve dany’ye geldi. dany tarafından hafif bir aşağılanma yaşasa da tutkusundan vazgeçmedi ve bu sefer dany’ye kendini kanıtlama çabasına girdi. onu öldüren şey de bu oldu, ejderhaların alevinde kaldığı zaman öldüğünü düşünmüştüm. gene bir sonraki bölümde üç gün can çekiştiğini görüp şaşırdım, yoğun ateşte hemen ölmüştür diye düşünmüştüm. bu çocuk kral olsaydı inanılmaz merhametli bir kral olurdu, o yüzden başarılı olamazdı zaten. dany’yle uyuşmazlardı da, yine de ölmemeliydi.

    kitapta en hoşuma giden bölümler barristan selmy’nin bölümleri oldu. dany’nin bölümlerine bin basardı, zaten bu kitapta dany’nin bölümleri vasattı. selmy zaten üçüncü kitapta dany’nin yanına geldiğinde beni çok şaşırtmıştı çünkü açıkçası onun önemli bir karakter olduğunu düşünmemiştim ve kovulduğu zaman bir daha karşımıza çıkacağına ihtimal vermemiştim. adam şimdi beşinci kitaba pov bile oldu ve epey önemli bir rolde.

    arya stark’ın az ve öz bölümü vardı, kızcağızın ne kadar zor eğitimden geçtiğini görmemizi sağladı. kendisi favori karakterim olduğu için grrm’nin iki üç bölüm bile olsa ayırması çok hoşuma gitti. her zaman en keyif aldığım bölümler bu kızınkiler olmuştu. eğer grrm öldürmezse arya ileride neler yapar neler. jon ölmeyip azor ahai çıkarsa zaten bu starklar inanılmaz tipler olacaklar. biri çok yüzlü tanrının hizmetkarı, biri varg, diğeri hem varg hem azor ahai… kaç kitaptır çekmediği şey kalmadı bu starkların ama muhtemelen yedinci kitapta herkesin canına okuyacaklar.

    jamie lannister’ın bu bölümde az kısmı olması beni epey üzdü, hele brienne’le gittiğinden beri nereye gitti ne yapacaklar diye meraktan çıldırıyorum. anlaşılan jamie gerçekten de cersei’yi kafasında bitirmiş gözüküyor çünkü onun idam edilme ihtimali olduğunu bile bile geri dönmedi kral topraklarına. kral katili de tıpkı tyrion gibi taraf değiştirebilir. lannisterlara karşı gelebilir, tywin’in ölümünden sonra zaten jamie epey değişti.

    cersei’ye gelirsek kadın hayatının aşağılanmasını yaşadı. grrm bu bölümleri gerçekten çok güzel yazmıştı, cersei gibi gururlu, güçlü, kendini hiçbir zaman karşısındakine zayıf göstermeyen bir karakterin bile kırılabileceğini gösterdi bize. açıkçası azminden dolayı sevdiğim bir karakter olduğu için içten içe çok üzüldüm kadına. çıplak bir şekilde halkın önünde dolaştırılması çok aşağılayıcıydı. ama her ne kadar kırılsa da aşağılanmış hissetse de o güçlü bir kadın. amcası onun sakinleştiğine inansa da aslında aslanı daha da kızdırdılar. cersei içten içe planlar yapmaya başlamıştır bile. çoğu insan cersei’nin devri bitti diye düşünüyor ama bence devri zirveye oynayacak. hatta altıncı kitabın ortalarında falan muhtemelen jamie’yle ikisi karşılaşacak ve jamie ne halin varsa gör tarzı laflar edip ona karşı olan tarafa geçecek. cersei’nin muhtemel ölümü jamie’nin elinden olmaz diye düşünüyorum, bu görev tyrion’ın olabilir. olur ki jamie böyle bir şey yapar, kesinlikle onu öldürdükten sonra kendi hayatına da son verir. cersei’ye ne kadar kızgın olsa da onsuz yaşayabileceğini sanmıyorum, dünyaya beraber geldiler beraber ayrılacaklar.

    son olarak da kitabın kapanış bölümü de efsaneviydi. zaten kitap boyunca varys ve petyr’le ilgili hiçbir şey olmaması garipti. ikisi de kitabın önemli karakterlerinden ve hiç yer almadılar. son kısımda varys’in kevan lannister’ı öldürmesi benim için çok beklenmedik bir durumdu. bir lannister daha gitti, lannisterların soyu kötü yola doğru gidiyor. kevan da tıpkı tyrion gibi bir karakterdi, lannister olduğu için ailesini savunma ihtiyacı hisseden ama aslında davranışlarını çok da takdir etmeyen bir adamdı. ölümüne üzüldüğüm bir lannister oldu. ama bir o kadar da yüce üstat pycelle’in ölümüne çok sevindim. o vasıfsız adamın beşinci kitaba kadar yaşıyor oluşu mucizeydi.

    bir de stannis’in öldüğüne inanmıyorum. ya o mektup ramsey tarafından yazılmadı ya da ramsey palavra sıkıyor. belki mance gerçekten de elinde ama stannis’i öldürmemişlerdir. sonuçta asha ve theon da oradaydı ve ramsey leşimi geri istiyorum gibi bir şey diyordu mektupta. tüm ölü adamların kafalarının asıldığını söylüyor, o zaman theon’la asha’nın kafası da orada olurdu. öldürülmeyip tutsak alınsalar bile ramsey’nin adamlarından biri mutlaka theon’u fark ederdi. bu yüzden stannis’in ölmediğine yüzde yüz eminim gibi bir şey.

    altıncı kitap güzel olacak diye umuyorum, dördüncü ve beşinci kitap biraz olayları bağlayıcı ve olaylarda etkisi olabilecek yeni karakterleri tanıtıcı kitap görevleri gördü. altıncı kitapta bol savaş olur diye umut ediyorum, acaba kaç sene bekleyeceğiz kitabı?

    --- feci spoiler ---


    (deathlycrimson - 27 Ağustos 2013 21:06)

Yorum Kaynak Link : a dance with dragons