Trois couleurs: Bleu (~ Üç Renk: Mavi) ' Filminin Konusu : Julie, ünlü bir besteci olan kocasını ve kızını trafik kazasında kaybeder. Kazadan yaralı kurtulan genç kadın yaşama küser ve geçmişini unutmaya çalışır.Özgürlük, Julie'nin geçmişini ardında bırakması, sorunlulukları olmadan yeni bir yaşam şeklini benimsemesidir. bu amaçla evini veçevresindeki insaları terk eder ancak yalan ve ihtiras dolu ilişkilerin ördüğü bir ağ onu yavaş yavaş dış dünyaya çeker ve yüzleşmek istemediği hayaletlerle karşı karşıya bırakır.
Ödüller :
Dekalog(1989)(9,0-19648)
Krótki film o milosci(1989)(8,3-16359)
Krótki film o zabijaniu(1988)(8,1-14190)
Trois couleurs: Rouge(1994)(8,1-93978)
Persona(1966)(8,1-84597)
Zerkalo(1978)(8,1-32961)
Przypadek(1987)(8,0-6809)
Der Himmel über Berlin(1987)(8,0-66547)
Amour(2012)(7,9-83482)
La double vie de Véronique(1991)(7,8-35446)
Trois couleurs: Blanc(1995)(7,6-69165)
Caché(2005)(7,3-65212)
Venedik Film Festivali : "Pasinetti Award-Best Actress"
Venedik Film Festivali : "Volpi Cup-Best Actress"
Venedik Film Festivali : "Golden Ciak-Best Film"
Venedik Film Festivali : "Little Golden Lion"
Venedik Film Festivali : "OCIC Award"
Venedik Film Festivali : "Golden Osella-Best Cinematography"
mavi, her ne kadar kieslowski'nin üçlemesinden özgürlüğü temsil etsede burada belirtilen özgürlük siyasi bir nitelik taşımamaktadır. bunda kieslowski'nin artık politik film çekmeme kararının da etkisi büyüktür. mavi hayat hakkındadır; mavi, bir insanın kişisel özgürlüğü hakkındadır; hatıraları olmadan, geçmişi ile bağlantısı olmadan özgürce yaşamak isteyen bir insanın iç dünyası hakkındadır. burada özgürlük kişisel ve duygusal olarak yeniden tanımlanmaktadır.juliette binoche film hakkında "bu konuşulmayacak ve sessizlikle anlatılacak bir filmdi; çünkü karakter hayattan emekli oluyor, bunu istiyor ve hayata karşı geliyor." derken aslında kast ettiği acısıyla yüzleşmek yerine, geçmişinden uzaklaşarak, kendi sırça sarayını kurarak, kendisine daha sonraları acı vereceğini düşündüğü bağları oluşturmayarak kaçış yolunu bulmaya çalışan bir kadının hikayesinin anlatılmaya çalışıldığıydı.filmin en çarpıcı güzelliklerinden biri kieslowski'nin estetik bakış açılarını çok anlamlı bir şekilde kullanabilmesi. mavinin her alanda yoğunluğu ilk başta dikkati çeken. mavi ışıklar, mavi tonlar, mavi odalar, mavi dosyalar, mavi camlar... ikinci olarak da çok yoğun şekilde kullanılan yakın çekimler ve farklı kamera açıları yer almakta. gözbebeğinden yansımalar, son derece yakından çekilen görüntüler... kieslowski bu yakın planların nedenlerini açıklarken bunun julie'nin bakış açısını yansıtma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. julie kendisine farklı bir hayat tarzı çizmeye çalışırken tamamen kendi içine dönmüş ve sadece yakınındakilere odaklanmaya başlamıştır; çünkü ancak bu şekilde dünyasına sınır koyabilmeyi becerebilmektedir. uzaktaki her şeye sırtını dönerken sadece önündekilerle, sadece en yakınındakilerle ilgilenmeye başlamıştır.julie, geçmişin bağlarından kurtulmak için geride bıraktığı her şeyi satarken, kocasının bestelerinin çöp kamyonunda parçalanışını izlerken, kızından geriye kalan şekeri içinde biriktirdiği bütün şiddeti ile yerken aslında ona geçmişi hatırlatan anılarından son kırıntısına kadar kurtulmaya çalışmaktadır. bağlarından ve acılarından arınarak özgür olmaya çalışmaktadır; ama bunu bir türlü gerçekleştiremediğini görüyoruz; çünkü acılarından kurtulmasının tek yolu geçmişi ile bağlarını koparması değildir. aksine acısı ile yüzleşmesidir. film boyunca julie, bütün acısını içine bastırarak, yüzme havuzunda cenin pozisyonu alarak, en başa dönmek istemektedir; ama özgür olma isteğini gerçekleştiremez; çünkü bu hayatın akışına terstir. yaşananlara terstir. acıları bir şekilde onun yüzleşmesini beklemektedir. flütle kocasnın bestesini çalan adamdan, oliver'in bestelere tekrardan sahip olmasına, filmin sonlarına doğru piyasaya çıkan metrese kadar her şey aslında bu yüzleşmenin yaşanılması gerektiğine bir kanıttır. ve bu konumda acılarının üstesinden gelebilmesi ve hayatına devam edebilmesi için julie'nin yapması gereken bunlarla yüzleşmesidir. filmin sonunda da bir anlamda bunu başarabildiğini görüyoruz; çünkü film boyunca sessiz kalan julie filmin sonunda ağlayabiliyor artık.bütün bunların yanı sıra film konusunda annette insdorf'un söyledikleri de dikkat çekicidir:"1992 avrupa'sında özgürlük temasını kişisel bir bağlamda araştırmak için ekonomik durumu iyi olan bir karakterin olması gerekiyor. çünkü kieslowski'nin araştırdığı özgürlük, politik olmaktan çok duygusal, psikolojik ve felsefi bir özgürlük. dolayısıyla kieslowski, julie gibi bir kadın yaşayacak paraya sahipse, çalışmak zorunda değilse, sadece var olması mümkün mü diye soruyor. sabahları kalkıp mahalle cafe'sinde kahve içip vanilyalı dondurma yiyebilir, müzik dinleyebilir, okuyabilir, sigara içebilir m? bu kadarı yeter mi? bu kadarı yeterliymiş gibi görünen anlar var çünkü özellikle onu sürekli olarak havuzda yüzerken görüyoruz. o havuzda çok büyük enerji sarf ediyormuş başka şeylerden uzak duruyormuş gibi görünüyor. dolayısıyla ona acı verebilecek her şeyden uzak yaşamak isteyen bir kadın olduğuınu düşünüyoruz. ve filmin sonunda o ve biz bunun mümkün olmadığını fark ediyoruz. yakın çevresindekiler açılmamazlık edemiyor. hatta kocasının bir metresi oldugunu öğrendiğinde o metrese elini uzatıp kendi yaşadığı aile evini ona sunuyor. bu çok garip bir film. ama canlıların yaşamaya, insanların yaşamaya, yazılan bir bestenin icra edilmeye ihtiyacı olduğunu fark ediyoruz. devam eden hayata karşı olan bir sorumluluk var. bu özgürlüğe ters. filmin sonunda da kieslowski bu fikri benimsiyor."
(pumuckl - 6 Ocak 2007 17:50)
julie kızımız başına her bi iş gelişinde havuza koşar, artık ana rahmine dönüşü mü sembolize eder bilemem de, yapar bunu. rahmetli anneannem ta o vakitler yemiş yutmuş psikanalizi demek ki. "müminin ilacı sudur yavrım" deyip suyun altına sokardı mübarek. tabii elalem olimpik havuzda yüzer, biz teknede boy abdesti alırız o ayrı. birtakım faydaları da olmuyor değildi bu mevzunun. içeri odada sıvazı patlat, hemen anneannenin yanına koş "ya anneanne, bi sıkıntı var içimde biliyon mu? yahu delirecek gibi oluyom, nedir ben de anlamadım. böyle, nası diyim, deliriyom ya, aha bak böyle deliriyom, dılılılı, bakıyon mu? bakmıyon ki, bi bak. aha böyle deliriyom" diyerek bazı saçma hareketlerde bulun, duyacağın laf belli "müminin ilacı sudur yavrım, banyoya gir bi su dokün". böylece allah'ın günü banyoya giren, hiiiç bu ergen pezevenk içerde babafingoyu mu tokatlamış, havucu mu törpülemiş, horozu mu boğmuş kimse anlamaz. şimdiik, mavi hüzün demektir arkadaşım. filmin her karesine, her sekansına sinmiş bu da. hikayesiyle, müziğiyle, şeyiyle. kız da güzel allah var, izletiyor. avukat kız daha güzel. fransız erkekleri her zamanki gibi çirkin, bi dene yakışıklı herif göremen. vii, vii, başka da bi bok yok.hayır şimdi hüzün, melankoli tavan yapmış filmde, ben "ulan çatır çatır sikti karıyı be" gibi bi yorum yapabilmiş adamla izledim iyi mi? aha arkada yatıyo pezevenk. lan şimdi bunu diyen herif ışığı kapatıp yatınca karanlıkta bizi yoklar mı, arkadan arkadan kurcalar mı bilemiyon ki. aha burda entry giriyorum ayağına zaman kazanmaya çalışıyorum. - uyudun mu lan?- iyi sikti haa. hacı iyi sikti vallaha iyi sikti. şş, olm kapat şunu da yat lan, ışık gözümü alıyo...- senin allah belanı versin.
(kelevelelis - 27 Haziran 2009 04:02)
kieslowski üclemesindeki filmlerin ilki. müziklerinin cok iyi oldugu film.bir muzisyen adam, esi ve kizlari. yoldadirlar. adam ve kiz cocugu ölur. kadın:julie(juliette binoche) susar uzun bir sure.* dinsel bir gondermedir, ustu ortulu bir didaktik veridir bu. erdemdir cunku kadinin suskusu. aziz paul boyle dememis midir. ve tum dinler. (kadin neden susturulmaya calisilmistir bunca yil?hala? seytanin yeryuzundeki en kurnaz baskaldirisi midir kadin? hayır, o sanattir. bir karisiklik var.) .*. julie siradan olmak ister yalnizca. erkeginin bestelerini, kendisinin yazdigini soylemez asla.mavi* kristal avizeli bir evi vardir.kimseye gorunmeden sessiz bir yasami dener orada.'her zaman oldugu gibi kahve ve dondurma' dedigi cafe isminde bir penceresi vardir dısarida dunyaya acilan. yine kahve ve dondurmasini almis, dondurmasinin uzerine kahvesini kasikla dokerken, bir sizi duyulur. bir flüt ezgisi. bir sokak calgicisi. julie yeniden dogmaya karar verir.havuza girer.freud'un cozumlemeleri dahilinde ( dus cozumlemeleri) 'dogum' suyun icine girme edimi ile gerceklestirilir.rahim sularıyla dogar julie. muzik( muhtesem bir muzik bu seferki..) kulaklarinda cinlamaya basladiginda basini suyun icerisine sokar. suyun icine dalma düsü* rahim ici yasamaya, rahimde var olmaya yonelik sembolik bir durum belki.annesi vardir. gölgesi cam uzerinden annesinin bedenine duser.anne onu gormez. geri doner julie*. anlar ki donmesi gereken yer artık anne degil. rahim degil.oliver vardir. onu cok sever. alici uzun bir yolculuga cikar film sonunda. julie ve oliver. genc cocuk. annesi. bir bebek ve bir kadin. sonra julie tekrar. butun bu gecisler oldukca yogun bir 'mavi' icerisinde gerceklestirilir.sonra mavi uzerinde ''juliette binoche'' yazar.film biter.ben kalakalirim.
(rhoda - 6 Aralık 2002 17:29)
insanların sinemadan beklentileri muhteliftir. eğlenmek olabilir, görsellik olabilir, öğrenmek olabilir. benim tek bir beklentim oluyor: hissetmek.işte bu filmde gerçekten "hissettim" ve muhteşemdi.
(reodirectz - 23 Mart 2011 19:39)
enfes müziklere sahip güzide bir kieslowski filmi. kesinlikle bir kere izlenmekle yetinilmemeli, tekrar tekrar izlenmeli. nitekim her izleyişimde başka başka anlamlar çıkartıyorum filmden. iyisi mi filmin psikanalitik değerlendirilmesini the pervert's guide to cinema adlı çalışmasında yapan slavoj zizek abimizden bol spoiler'li bir kuple dinleyelim :julie'nin havuzda çok sık zaman geçirmesi ana rahminedönüşü simgeliyor dedik.eğer çok sade bir anlatımla, doğum eylemini kirli sudan kurtulma ve temiz, sağlıklı bebeğe kavuşmaolarak özetlersek, pskianalitik açıdan kirli su fantazilerimiz, sağlıklı bebek ise normal, hetero ve hatta homoseksuel bireyitemsil eder.kirli sudan kurtulup, sadece sağlıklı bebekle başbaşakalamazsınız, o her zaman sizinledir.peki biz bu sağlıklı bebeğiatıp, sadece kirli su üstünde yoğunlaşırsak ne olur? bu kirli suylanasıl başa çıkacağız? nasıl bu kirli `fantazileri bir düzenesokacağız? bencekieslowski`'nin bleu'sunda tam da bu konu işleniyor.hayatınızı başka insanların da yaptığı gibi, kaybettiğinizşeyin yasını tutmaya endeksleyebilirsiniz. julie, kocasınınaslında düşündüğü, hatırladığı insan olmadığını anlıyor.kocasının onu aldattığını, hamile bir metresinin olduğununfarkına varıyor. en acı kayıp da budur aslında, gerçekliğintüm koordinatlarının bozulduğu an. temel problem ise,kendinizi nasıl yeniden yapılandırılacağınız.kadın kahramanımız, mükemmel bir sahnede, eve döndüktensonra, yerde anneleri etrafında dolanan yeni doğmuşbir grup fare buluyor.(özellikle hiç çocuğu olmayanbir apartmanda ev istemişti hatırlarsanız )bu gördüklerionu ürkütüyor. çok yoğun bir şekilde hayatın vahşi anlamsızlığına maruz kalmıştır.sonunda yapabildiği şey ise,gerçekliğe hep uzak bir mesafede durmak oluyor.filmin sonundaki meşhur sahnede, julie'nin yüzünüsevişirken görüyoruz, bu sahne zaman ve mekan kısıtlamalarınınaskıya alınması gibi adeta, fantaziler aleminde ordanoraya uçuyoruz ama kendimizle gerçeklik arasında mesafekoymadan, bu da bize gerçeğe yaklaşma olanağı veriyor.julie hayatının, gerçekliğinin koordinatlarını yenidenkuruyor, bu da ona hayatı tekrar anlamlı bir şekildekavrayabilme olanağı veriyor.sanki hem erkeklerinhem de kadınların alması gereken bir ders varmış gibio da, insanın cinsel birlikteliği, cinsel ilişkiyi sadeceve sadece fantazileri yardımıyla sürdürebildiğidir.problem şu, acaba bu sahnede gördüklerimiz fantazilerimizingidebildiği en uç yer mi? ufkumuz bu kadar mı acaba?burda müziğin işlevi, tamamen bir fetiş nesnesi gibi.kaygılarımızın derin uçurumunu gizlemeye yarayan büyüleyici bir varlık işini görüyor.müzik burda insan için birafyondur,marx bunu din için söylemişti hatırlarsanız. bizi uyutacakbir afyon, içimizi yalancı bir mutlulukla dolduracak bir afyon, kaygılarımızdan uzaklaştırıyor bizi.devamında julie'yi ağlarken görüyoruz, ama bir camın ardından.bu cam, bana kalırsa yeniden yapılandırılmış fantazileritemsil ediyor. ve bu gözyaşları mutluluk gözyaşları aslında.'şimdi artık gönül rahatlığıyla yas tutabilirim, çünkü bu yasbeni çok şiddetli etkilemez artık' diyor sanki julie.bleu, gizemli bir duygu ortaklığıyla, yeniden yapılandırılmışfantaziler ile gerçek hayatla iletişimimize devam edebileceğimzisöylüyor bize, ama bunun için ödediğimiz bedel, kaygılarımzlayüzleşip kabullendiğimiz bazı özgün anları kaybetmemizdir.not: çeviri şahsıma aittir. anlam kayması, hata vs. içerebilir.
(pilushkin - 28 Ocak 2013 01:20)
filmin en etkileyici sahnelerinden birinde juliette binoche yanı uzun bir duvar örülü bir yolda yürürken, birden elini duvara sürterek yürümeye başlar, içindeki acısını dışına atmayan karakterin dayanamama noktasıdır bu.. juliette binoche bu sahne için elini koruyucu hiçbirşey kullanmamıştır ve kendileri bir sene boyunca elinde yaralar ve izleri ile dolaşmıştır..
(bazen - 17 Aralık 2003 03:59)
... mavi'den tadimlik alintilar:- sen neden agliyorsun?- cunku siz aglamiyorsunuz.(...)- artik tek bir sey yapmam gerektigini ogrendim:hicbir sey.
(deli - 18 Mart 2004 19:30)
en begendigim sahnesi kafede cekilen kesme sekerli sahnedir. julie olivier'i reddettikten hemen sonra kafede otururken sokaktaki flut calan adami dinler. elindeki kesme sekeri kahvesine degdirir. kahve kesme sekere iyice isler (tam 5 saniye surer bu goruntu). sonra elinden birakiverir sekeri julie. kahve tasar. julie de iste o anda gidip flut calan adamla konusmaya karar verir. caldigi parcayi nerden ogrendigini sorar. ve farkli hayatlara sahip birbiriyle alakasiz insanlarin da ayni duygulari paylasip ayni besteleri yapabilecegini ogrenir o gun. http://www.musicolog.com/midi/blueflute.mid adresinden bu sahnedeki muzik dinlenebilir.
(papatya - 11 Nisan 2004 04:53)
mavi'de kahpe felegin cemberinden gecen, ta$ kalpli gorunumlu lakin dunyanin en iyi kalplisi bir bayanin hikayesi anlatilir. avrupa'nin yeniden birle$mesi uzerine bir beste yapan muzisyen kocasinin ve ufak kizinin olumuyle kendisinin de gecmi$i olur, lakin bir inisiasyona (surec mi diyim ne diyim bilemedim) girerek, bellegin darmadagan olmasi ya da ruhsal olarak olmenin fiziksel olumu gerektirmedigini anlar ve ilk i$ olarak kendine hayati boyunca a$ik olan, ve putla$tiran civan-i merte kendisinin de insan oldugunu terledigini, oksurdugunu, agzinda curukler oldugunu hatirlatan bir davrani$ta bulunur. niye bulunuyon, birak adam sevsin, kendi kendine hayaller kursun!!!julie'miz hikaye ilerledikce gecmi$inde ne konularda ne kadar yanilmi$, yaniltilmi$ oldugunu anlasa da, ogrendikleri kine donu$mez; cunku hayata bu yeniden dogu$ kendini muziksel yarati olarak gosterecektir. burada da marxist yansima kurami'nin izlerini goruruz. zira beyaz'da gormu$tuk ki e$itlik deyyu bi$ey yoktur, olabilemezdir. burda da anlariz ki ozgurluk denilen $ey oyle be$erin, sozun, kelamin bulundugu yerde biraz nah olur. anca muzikte, antik yunan cevirilerinde, piyano ba$inda, orgazm zamaninda olur. (beyaz'da boyleydi en azindan)film boyunca, gecmi$le ilgili ogrenilen bilgi, muzige cevrilir, beste olur. gecmi$ yuzeye ciktikca julie'miz caktirmadan aglar,ama biz cakariz, cunku goz var izan var. "sen neden agliyorsun maria" diye sorar hizmetcisine dunyalar guzeli julie'miz. "cunku sen aglamiyorsun diye" yanitini alir. biz ise alla alla deriz.bu yuzdendir ki filmin ta$la$ma* sahnelerinde kara bir ekran coker gozumuze ve filmin son 6-7 dakikasi icin bestelenen operadan bolumleri duyariz. her karanliktan sonra yuzundeki ifadeyi bir degi$ik hale sokan zalim gorunumli juilet pinochet hanimi da saygiyla izleriz. ayrica filmde, kirmizi'dan tanidigimiz irene jacob hanimefendiyi ko$arken, ve ilk filmdeki ezik polonyaliyi da mahkeme salonun da goruruz. irene hanim ko$arken hemen yaninda da bir dilenci flutle bir nagme calar.bu nagme de filmin sonunda calacak bestenin tipkisinin aynisidir. ve burada artik ben susarim ve sozu kie$lofski babaya birakirim: "dunyada her sosyal siniftan, her ulkeden degi$ik degi$ik insanlarin gun boyunca ayni $eyleri du$undugunu bilirim. ve insanlari insan yapan, birle$tiren detay da budur, onu gostemeye cali$irim" gibi bi$ey.
(hemingway - 1 Mayıs 2004 05:28)
taksimde izleyip yürümeye başladıktan sonra kendimi mecidiyeköyde bulmama neden olan film. juliette'i hayatımın kadını yapan film. ayrıca kieslowski-preisner ortaklığının en önemli eseridir zannımca. film müziği mi yapılmış, müzik filmi mi insan anlamakta güçlük çekiyor.
(kartga - 27 Kasım 2005 19:54)
Yorum Kaynak Link : trois couleurs bleu