• "isa karakteri raskolnikov dan bir seyler tasir herhalde."
  • "hep sağda olan sayfa;"o akşam kitap okuyodum, hemen uykum geldi, 3. sayfayla 4. sayfa arasına kitap ayracını koyup erkenden uyudum memur bey" diyen şahıs katildir muhtemelen"
  • "isa'nın* intihar etmekten kısa süreliğine vazgeçmesi ile intihar etmesinin arasında yaşadıklarını anlatan zeki demirkubuz filmi."
  • "isa: raskolnikov' un mal yerine koyulanı."
  • "girisindeki gereksiz yere uzatilmis kotek sahnesine dayanmayi basarabilenlere keyifli bir seyir sunan film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---
    hayatın merkezindeki büyük sorunlara dair bir takım küçük ayrıntılar filmi. ülkemizde yaşayan onbinlerce kadından biri meryem. dayak yiyen, kocası tarafından tecavüze uğrayan, çocukları için herşeyi yapabilecek bir kadın. kimi zaman okumaktan bile kaçındığımız üçüncü sayfa haberlerinin başrol oyuncularından. demirkubuz film boyunca tüm sinsiliğine ve kötülüğüne rağmen bana meryem'in tarafında olmayı başartıyor. en son sahnede bile. bu ülkede kadınlar meryem'in tüm davranış biçimini haklı kıldıracak şekilde yaşıyorlar çünkü. bu derece çaresiz bırakılıyorlar.
    ruhi sarı, sarsak, korkak, beceriksiz ve daimi bir "kaybeden"i başarıyla canlandırıyor. film boyunca "oehh hadi beaaa" dedirtiyor sıklıkla.
    film bittiğinde insanda bir olmuşluk, tatmin hissi uyandırıyor. bence bunun en büyük sebebi filmdeki samimiyet, sahicilik.. filmdeki herkes yarın yolda rastlayabileceğiniz, olabildiğince gerçek karakterler. hikaye sahici, dekor sahici, oyuncular sahici. kısacası çok güzel bir film.
    ---
    spoiler ---


    (saryade - 4 Ocak 2007 03:06)

  • comment image

    hep sağda olan sayfa;
    "o akşam kitap okuyodum, hemen uykum geldi, 3. sayfayla 4. sayfa arasına kitap ayracını koyup erkenden uyudum memur bey" diyen şahıs katildir muhtemelen


    (16bg - 17 Mart 2002 13:35)

  • comment image

    --- spoiler ---
    başak köklükaya'nın oldukça başrılı bir oyunculuk sergilediği film. diğer zeki demirkubuz filmlerinde gördüğümüz kapılar ve dış mekan sesleri yine oldukça iyi kullanılmış. ayrıca emrah elçiboğa'nın canlandırdığı karakterin adamları isa'dan para almaya geldiğinde geçen telefon konuşmaları ve adamların parayı aldıktan sonraki para üstü verme muhabbeti bir zeki demirkubuz filmi için alışılmadık bir şekilde gülümseten bir öğe olmuştur. bir ara televizyon seyreden adamların da masumiyet'i izliyor oldukları gözden kaçmamıştır.
    ---
    spoiler ---


    (dorian gray - 25 Kasım 2007 01:46)

  • comment image

    filmin başında mafya babası zibidinin makamı üzerinde asılı duran tansu çiller portresi tam da yarattığı ucubeleri kulenin en yükseğinden gururla izleyen sarumanı getirir akla. elli dolar için gözünü kırpmadan adam öldürme yeteneğiyle donatılmış bu talihsiz mutantlar tam da türkiye'ye birçok açıdan benzeyen bir ülkede gene hanfendiyi ve karanlık zihnini birçok açıdan aratmayacak iktidar sahiplerince adeta yoktan var edilmiş ve kurşun sıkmak için toplumun hizmetine sunulmuştu.


    (21st century schizoid man - 29 Aralık 2008 19:41)

  • comment image

    zeki demirkubuz, filmin avrupada gerilim filmi olarak değerlendirildiğini söylemektedir fakat bu ülkede yaşayan insanlar için gayet sıradan bir hikayedir. o kadar kanıksamışız ki insanların öldürülmesini, başkalarının arkasından iş çevirmeyi; elalemin gerilim dediği olaylar bizim gerçekliğimiz.


    (floydian35 - 3 Ocak 2009 03:35)

  • comment image

    zeki demirkubuz'un tüm filmleri gibi sosyal olguları, toplumsal eşitsizlikleri eleştirmekten çok; insan doğasının içinde barındırdığı kötülükleri, saflıkları, üçkağıtları anlatmaya çabalayan, masumiyet filminin gölgesinde kalmış bir zeki demirkubuz klasiği.

    öncelikle filmi yaparken zeki demirkubuz'un en çok korktuğu şey, karakterleri kötülük yapmaya iten sebeplerin toplumsal baskılar, çaresizlikler olduğu görüşünün benimsenmesiymiş; ki gerçekten yönetmenin sinemasına hakim olan seyirci bilir ki, filmdeki tüm karakterler yaptıklarından kendileri sorumludurlar ve yapılan kötülük de, iyilik de insan doğasını en iyi şekilde anlatmaya çalışan bir takım yönlendiriclerdir. fakat tam bu yönlendiriciler kısmına takılacak olursak, filmin sıradan sinema izleyicisi üzerinde bıraktığı etki, bir takım yönlendirmeler sonucunda ister istemez toplumsal bir eleştiri kıvamını almaktadır. yönetmenin yapmak istediğiyle, yaptığı arasındaki fark da burada ortaya çıkmaktadır ve filmin içerik olarak eleştirilecek tek bir tarafı varsa o da seyirciyi hiç istemediği halde sosyal sorunlar çerçevesinde düşündürtmesidir. duvarda asılı duran tansu çiller resmi, karakterlerin parasız olmaları, işsizlik, patronlar, kiracılar ve benzeri tüm öğeler filmi yeterince gerçekçi kılmak için yapılmış olsa da, zeki demirkubuz'u hafif dozda bir toplumcu gerçekçi yapmaktan alıkoyamıyor.

    hafif spoiler...

    bu kadar eleştiriden sonra bir de filme insan doğasını anlattığı yönüyle bakacak olursak, yani tüm sosyal sınıfları ortadan kaldıracak olursak, filmin başarısı tartışılmazdır. karakterlerin kötülüğün doğasını anlatması açısından özel olarak seçildiğini, üzerinde büyük emek sarfedildiğini görmezlikten gelmek imkansızdır. meryem karakterinin oynadığı oyun ne kadar abartılı olursa olsun, kimsenin yabancı duramayacağı bir durumdur. herkesin her an her yerde karşısına çıkabilecek derecede bir karakterdir meryem. kötülük yapmak için rol kesmenin bile insancıl bir yönü olabileceğini gösterir. samimiyetle yapar her işini, ince ince işler planını ama her zaman sonuna kadar insandır. hiç çirkinleşmez, isa onu vurmaya geldiğinde bile öldür beni der. ya tüm bu samimiyet, tüm bu güzellik ve mertlik meryemin planlarının bir parçasıdır; ya da doğallığının ona acımasızca hediye ettiği kötülüktür. işte bunu düşündükten itibaren farkedersiniz ki; tüm çelişkileriyle, tüm bencilliği ve kötülüğüyle insan doğası karşımızdadır. zeki demirkubuz tek bir karakterle amacına ulaşmıştır.

    filmlere, insani değerleri anlatması yönüyle önem veren zeki demirkubuz kamerası, arka fonlarda izlenen melodramlarla ve masumiyet filmiyle seyirciye derdini anlatmaya devam etmektedir. meryemin plan yaparken ikide birde söylediği "film değil ya bu" lafı, insan hayatının ne kadar da film olduğunu gösterir adeta. önde izlenilen sahnenin arka fondan gelen televizyon sesleriyle benzeşmesi, dizi çekimlerinde adam öldürme sahnelerinin, isanın kiracıyı öldürdüğü sahneyle aynı olması gibi ufak ayrıntılar, popüler kültürün bile ne kadar çok insan doğasından beslendiğini anlatmaktadır. bu durumda belki tartışılabilecek olan başka bir konuda şudur: sanat mı insanı taklit eder, insan mı sanatı? bu sorunun cevabını filmde alamasak da belki, bu soruya gelmemizi sağlaması açısından bile tatmin edici bir sanat - insan doğası sentezi yapılmaktadır.

    hafif spoiler bitti...

    sonuç olarak zeki demirkubuz'un, masumiyet filminin onda bıraktığı büyük bir etkiyle, iki filmin karakterlerinin birbirine çok benzemesi gibi, yazıp yönettiği üçüncü sayfa filmi bir çok açıdan seyirciyi doyuracak bir film olarak kendini kabul ettirmektedir. ayrıca yönetmenin kendi sinemasını oluşturması ve sağlamlaştırması açısından da olmazsa olmaz bir zeki demirkubuz klasiği kıvamındadır.

    ve unutmadan, başak köklükaya harikasın!


    (antagonist732 - 8 Kasım 2009 16:02)

  • comment image

    şu karşı kaldırımdaki süslü kadın, orospu süheyla... yüz liradır geceliği süheyla'nın, ve her gece, bir yüz yıl daha yaşlanır, teri çok pahalı kokan sarhoş bir kodamanın altında. az öncesine kadar 25 yaşındaydı süheyla, ve bu kez bir otel odasında değil, çelimsiz pezevenginin omzunda ağlarken girdi yeni yüz yaşına. pezevenk asım, taş gibi dimdik duruyor buz gibi soğukta, bir eli omzuna kapaklanan süheyla'nın titreyen başında, bir eli polislere bir şeyler izah ediyor loş sokakta.
    sokakta bir mavi bir kırmızı dönüyor, yanıp yanıp sönüyor ekip otosunun sireni, ve biriken kalabalığın baktığı yerde; ertesi gün muhtemelen birçoğunun üçüncü sayfasında adı geçecek gazetelerin altında, başında bir kurşunla yatıyor 24 yaşındaki filiz'in cansız bedeni...

    şu, tren penceresinden dışarı sigarasını üfleyen genç, murat... polis sirenlerinin birkaç yüz kilometre uzağında, doğduğu şehre, doğduğu mahalleye yaklaşmakta.
    polis memuru ekrem'in eşkal dosyasında; murat, 17 - 18 yaşlarında, 1.60 boyunda, şakak kemikleri belirgin, bıyıkları henüz terlemiş, ablası filiz gibi esmer, ve en az onun ölü bedeni kadar donuk bakıyor, kalın kaşlarının altındaki kocaman gözleri.
    emniyet kayıtlarına göre, daha önce; kasten adam yaralama ve kundakçılıktan, kendisine göre ise; ablasını arkadaşlarına pazarlayan, adam zannettiği öz amcasını ekmek bıçağıyla böbreksiz bırakıp, evini cayır cayır ateşe vermekten hüküm giymiş.
    ve kekeme olduğu halde çok güzel şarkı söyleyebilme hünerinin, doğuştan sahip olduğu, müthiş resim çizme kabiliyetinin, tertemiz, dokunulmamış bir aşkla sevip, okul önlerinde saatlerce beklediği, fen-edebiyat lisesinin güzeli hale'nin, ve elazığ ıslahevi'nde defalarca ırzına geçen gizir ömer'in bahsi geçmiyor, pezevenk asım'ın polise verdiği eşkalde.

    ankara'nın cinnah caddesi'nde tek el silah sesi duyulalı, süheyla'nın çığlığı gazi osman kokoreççisi'nde uyuklayan sarhoş fikret'i bir anlığına ayıltıp, kuğulu park'ın kuşlarını ansızın korkutalı, ve filiz'in sarı peruğu kana bulanıp caddeye savrulalı tam 7 saat oldu. ablasına sıktığı kurşun, yüz milyonuncu kez patlarken beyninde, boynundan düşürdüğü atkısıyla diyarbakır'a devam edecek olan soğuk trenden, kayseri istasyonunda indi murat.

    filiz, ankara adli tıp morgunda, asım, karakoldaki bilmem kaçıncı ifadesini verirken bir eli halen havada, bu kez bir polisin omzunda süheyla'nın yorgun başı, göz kalemi akmış, uyuklamakta. fikret ayılmış, tunalı hilmi'de kağıt topluyor, hale uyanmış, saçlarını tarayıp okula hazırlanıyor ayna karşısında, ve gizir ömer, yeni bir çocuğun kalçalarını zorlarken koğuş tuvaletinde, doğduğu evin önünde durdu murat.

    6 yıldır tanımadığı birilerinin oturduğu bu eski, dökük, turuncu evi, tüm ayrıntılarıyla, ve dopdolu gözleriyle baştan aşağı inceledi. birden aralanınca siyah pencerenin beyaz perdesi, 6 yıl öncesiyle göz göze geldi murat.
    o pencerenin arkasında, birazdan dopdolu elleriyle işten dönecek olan babasını bekledi, annesinin ekmek alması için bakkala gönderen buyruğunu işitti, oyuncak tabancasını saklayan ablasının siyah saçlarını yoldu, en iyi arkadaşı erkan'ı yine kapıda bekletti, sonra yanında dikildiği kiraz ağacından düştü yine, evin önündeki merdivene oturup diz kapağı yarasını kavlattı zevkle, karşı elektirik direğine uçurtması dolandı.. sonra mavi önlük, beyaz yaka, babasının elinden tutarak yürüdüğü ilk okul günü...

    ve yine böyle bir kış sabahı, kapıyı yumruklayan yengesinin sesiyle uyandı, ardından komşular girdi yine içeri, annesini ve babasını battaniyeye sarıp götürdüler, 'gazdan gazdan' diye söylendiler, amcası sobayı tekmelerken, murat ağlayan ablasına sarıldı, sesler yavaşça azaldı, aralanan perde kapandı...

    ekrem, ulus tren garı'ndan eşkale uyan bir ihbar aldı, kayseri istasyonundaki küçük kulübesinde, neşet ertaş dinleyerek uyuklayan memurun telsizi bir anons geçti, mavi - kırmızı ışıklar, turuncu evin önünde durup, demin 6 yıl öncesine aralanan perdenin üzerinde gezinirken, doyasıya gülebildiği sayılı o birkaç günü hala kumlarında barındıran, amcasının yanmış evinin tam karşısındaki çocuk parkında, kendini bir salıncağa bıraktı murat.

    omuzları yıkık, başı yorgun, ve kan çanağı gözleri; bir zamanların yaz sıcaklarında kalçasını yakan o eski kaydıraktan kayıp, şimdi soğuktan donmuş olan kumlara düşüyor.
    tahterevallinin bir kefesinde annesi, diğerinde babası.. karşı salıncakta; yemek vermeyen, her anne diye bağırıp ağladığında daha sert döven üvey yengesi, hemen yanında ayyaş amcası ve aklının tam orta yerinde, daha on yedisinde orospu olan masum ablası...

    asım soluğu kahvede aldı, olanı biteni arkadaşlarına anlatıp okeye dönüyor, süheyla bu kez bir taksinin arka koltuğunda darmadağın uyuyor, hale okul servisine bindi, fikret kızılay'a kadar indi, gizir ömer ağlayan çocuğu tekmeleyip keyifle donunu çekti, ve sivas'a girerken tren, gemerekli veysel, gülümseyerek eğilip aldı murat'ın atkısını.

    ve sonra, mavi - kırmızı sirenler çocuk parkına yaklaşırken, derin bir nefesle başına dayayıp, ateşledi murat tabancasını...

    saipsiz
    11.02.2012 istanbulutlu
    (3. sayfaların, kimsesiz hayatlarına ithaf olunmuştur)


    (saipsiz - 11 Şubat 2012 06:40)

  • comment image

    demirkubuzun döktürdüğü film. masumiyetteki kapı hala bozuk, yine soundtrack olarak televizyon var ve de kapalı mekan üzerine kapalı mekan, güvensizlik, aldatma, cinayet, aşk ve hayatlarımızın aslında nasıl basit-karmaşık olduğu üzerine mükemmel bir çalışma...


    (zbam - 5 Mayıs 2003 17:20)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmdeki isa karakteri uzerine

    intihar etmeden once onundeki defterin uzerine ‘bize basrol vermedi bu hayat’ yazan isa’nin tum eylemlerinin ozetidir aslinda bu not. isa ezilmekten, bu hayatta geri kalmaktan, basrolu parlatmak icin bir basamak olup figuranlik yapmaktan bikmistir. ismi isa olmasina ragmen kurtaricisinin meryem olmasi ironiktir. isa kapana kisilmis bir karakterdir. meryem’in kendisini bu kisir dongunden kurtaracagina inanir fakat meryem’in ve serdar’in yazdiklari senaryoda ona basrol vermediklerinden haberi yoktur. meryem’i daha iyi yasatmak icin katil olmayi goze alir. aslinda bu biraz egoistce bir tavirdir cunku meryem’in gozunde kahramanlasmasi onun yalnizligina son verecek ve meryem ile birlikte olmasina sebep olacaktir. belki de hayatinda ilk defa kendini kurallari koyan bir basrol oyuncusu gibi hisseden isa her seyin bir yalandan ibaret oldugunu ogrenince sarsilir. elinde silahla meryem’in evine gittiginde onu vuramaz. cunku meryem’i oldurmesi onu kisildigi bu kapandan kurtarip basarili bir oyuncu haline donusturmeyecektir. film setlerinde figuran olan isa’nin gercek hayatta kendini kisa bir sure basrol hissedip daha sonra figuran oldugunu fark etmesi onu daha da yikmistir. o da bu hayatta belki de tek bir seyi kendi istegiyle yapar ve intihar eder.

    ---
    spoiler ---


    (theduffman - 19 Nisan 2012 04:03)

  • comment image

    "film değil ki bu" gerçekçiliğiyle, "filmlerde hep görüyoruz" hayalciliği arasında gidip gelen, gerçek hayatta figüran kalmış insanların, üçüncü sayfalarda başrol oynamalarının hikayesi.

    figüranlarla yapılan film görüşmelerinden bir sahne, filmin hikayesini de, derdini de özetler nitelikte, bana göre;

    x: siz ne bekliyorsunuz hayattan, ne hayaller kuruyorsunuz?
    figüran: hayal kurmasına kurarım ama...
    x: ee?
    f: ama bir şey yok...
    x: nasıl yani?
    f: kuruyorsun ama bir şey olmuyor. olmayacağını bile bile kurmak da şey yapıyor...
    x: napıyor?
    f: iyi yapmıyor, kötü yapıyor


    (dolls - 1 Haziran 2012 14:39)

  • comment image

    "üçüncü sayfa filmini yaparken, tansu çiller ve o dönemki galatasaray, fatih terim ve bir bütün olarak bu ülkenin kazananlarından, o durumdan, başarı ahlakından nefret ediyordum. üçüncü sayfa'yı yaparken bunlara duyduğum öfke de etkili oldu."

    zeki demirkubuz'un koyu bir beşiktaşlı olduğunu hatırlatalım.


    (kafayi kurtaran adam - 4 Kasım 2012 18:37)

  • comment image

    zeki demirkubuzun masumiyetten sonraki altin portakalli son
    filmi.yönetmenin ödül törenleri sirasinda kiyafeti kili yünü tartişma konusu yapilmişti.filmin ismi ilk basta fransiz sair(bkz: baudelaire)in bir
    şiiri olan kötülük çiçekleri olucakmiş sonradan ucuncu sayfa olarak değiştirilmiş.ucuncu sayfa ismi gazetelerin ucuncu sayfalarinda gördüğümüz cinnetler caresizlikler cinayetler üzerine olan senaryoya
    cuk oturmuş.filmin bir bölümünde meryemin isaya olanlari anlatirken meryemin düşüncelerinin sesini duydugumuz ama dudaklarinin
    oynamadiği sahne ilginçti.bence film beğenilmeyebilir ama ayni haftalarda gösterimde olan amerikan genciliğin ilk sex deneyimleri üzerine american pie a yada allaam bugün ne romantikiz diyip nothing hille gitmeyi tercih etmek
    sacmadir.


    (stinkfist - 16 Kasım 1999 15:42)

  • comment image

    zeki demirkubuz 'un ucuncu filmi, bir tur alternatif isa-meryem oykusu.
    isa 'kendi hayatinda figuran' olmus bir gariban, meryem'in hikayesinin figurani. uc bes dolar icin oldurulecekken meryem'in sinif atlamasina vesile oluyor, kendini harcayarak. oyle ya da boyle hayati bastan kaybedenlerden iki insandan biri digerinin tepesine cikarak, sozde kendini kurtariyor.

    ruhi sari ve basak koklukayaise gercekten iyiler.


    (selviboylumalyazmalim - 14 Eylül 2005 05:46)

  • comment image

    girisindeki gereksiz yere uzatilmis kotek sahnesine dayanmayi basarabilenlere keyifli bir seyir sunan film.


    (satine - 2 Nisan 2006 14:06)

  • comment image

    bir ara trt de yayınlanan yedi numara dizisinin as oyuncu kadrosunun tamamının görülebildiği film . şöyle bir serpiştirilmiş bütün oyuncular filme. ajlan aktuğ a atfedilen filmdir bunun yanında. filmin figüranların zor hayatını anlatması da bu yönden anlamlı olmuş. ajlan aktuğ da deneyimli bir figürandı zira. zeki demirkubuzun bu filmi diğer filmlerine nazaran daha kalabalık bir kadroyla çekilmiş , kamera arkasından gördüğümüz üzre. teknik ekipman desteği de gelmiş geniş açı lensler , yeni ışıklar gibi gibi..
    başak köklükaya nın uzun tiradını görünce ve tabi o tiradın altından kalkamayışını haluk bilginer in değerini kalitesini daha bir anlıyoruz. sanırsam yönetmen bir eeh eytere beah çekip o şekilde filme koymak zorunda kalmış . senaryosu her filmindeki gibi sarsıcı kafa karıştırıcı göndermelerle dolu zaten ödül alması da bunu kanıtlıyor. fakat filmdeki diyaloglar zorlama olmuş ; başak ın tiradında son derece ayrıntıya girmesi , ya da filmin açılışında reis in ardarda küfürlerindeki yapmacıklık ( puşt , dalyarak , ibne , götveren , orospu çocuğu , anasını siktiğim vs vs. hepsi aynı sahnede olmaz, tadını kaçırır ) ve buna benzer daha niceleri filmde mevcut . velhasıl ,sırf senaryosu için bile izlenmelidir bu film , hiç bir türk filmine benzediğini sanmıyorum.


    (ditriell - 18 Nisan 2006 00:56)

  • comment image

    senaryosu ve oyunculukları oldukça başarılı olmasına rağmen günümüz türk sinemasında ismi minimalizm ile özdeşleşmiş bir yönetmenden beklenmeyecek şekilde fazlalıklar içeren film. senaryo başarılı, evet, ama sanki uzun metraj bir film için biraz güdük kalmış ve bazı sahneleri çok uzatarak (filmin başındaki dayak sahnesi) ya da gereksiz bir takım sahneler (set sekansları) sıkıştırarak 90 dakikaya çekmeye çalışmış süreyi demirkubuz. karakterlere verilen isimlerdeki göndermeler hoş olmuş; ruhi sarı oynamıyor adeta, çok doğal, başak köklükaya enterasan bir femme fatale portresi çizmiş. film noir ya da neo noirlerde sıklıkla gördüğümüz kocasını başka bir erkeğe öldürtme eylemi enteresan bir hal alıyor filmde, o da çok ilginç, sürprizi bozmayalım. sonuçta, demirkubuz cephesinden bakarsak bir masumiyet ayarında değil tabii ki. senaryo üzerinde biraz daha uğraşılsa ve göze batan fazla sahneler çıkartılsa çok daha iyi bir film olabilirmiş ama bu hali bile türk sineması için bir kazanç, ona şüphe yok.


    (gebura - 22 Nisan 2006 09:39)

Yorum Kaynak Link : üçüncü sayfa