Oyuncular
  • "filmde her şey tahmin edilesiydi ama en çok şaşırtan olay mariachi'nin barda 4 liraya verilmesi oldu."
  • "prezervatiften habersiz iki gerizekalının aşkını anlatan bir film."
  • ""oyunculuk görmek istiyorsan izle" tavsiyesi üzerine izlediğim ve film bittiğinde bu tavsiyeyi yapan arkadaşımla tüm ilişkimi koparmama neden olmuş filmdir."
  • "filmdeki abla mariachi içiyor. bir sahnede dikkat ettim barmene 5 lira verdi barmen de buna 1 lira para üstü verdi. mariachi'nin 4 lira olduğu o barın adını hemen istiyorum!"
  • "her an suat'ın gelip, ''saçmalama zenan, vital bulguların stabil. aids falan değilsin. levent de böyle düşünüyor.'' diyecek diye ürpermekten hiçbişey anlamadığım film."
  • "bu film 1970 yılında çekilseydi, incir reçeli o kızı iyi ederdi."
  • ""barda tanıştığı adamın evine giden kıza ancak filmlerde "incir reçeli" derler, gerçekte ise başka bir kahvaltılık ismi verirler.""
  • "film boyunca bir kez olsun prezervatifle sevişmemiş olmaları araba alıp kaza yaparım korkusuyla bir kez bile trafiğe çıkmadan satmak kadar malcaydı."
  • "saçma sapan bir film. emrah filmlerinde camdan öpüştüğünde rerörörö, incir reçeli yüzyılın aşk hikayesi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    yurdum kızlarının twitter ve facebook aracılığı ve "hiç yadırgamadım yüzünü, inan çok tanıdık. gönlüme hoşgeldin sevdiğim, kusura bakma ortalık biraz dağınık" ifadeleri ile beynimizi sikmesine katkısı olan überfilm.

    geçen sene de "sen dizime yattın ben hikaye anlattım sonra bişi oldu" zırvalarıyla az kafamızı sikmemişlerdi, hiç yadırgamadım sevdiceğim, inan çok alıştık.


    (kirkbir - 13 Şubat 2011 20:15)

  • comment image

    ağzıma sıçan film.*

    açıkçası bi şekilde elime geçen* ücretsiz biletler olmasa, itiraf ediyorum, gitmezdim ve arkadaşlarımı da sokmazdım. fakat vizyonda görmedik film kalmadığı ve 28 şubat'ta da beleş biletlerin süresi dolacağından gözümüzü karartıp girdik bu filme. film hakkında neredeyse hiçbir fikrimiz olmadan.

    neyse efem, ilk sahnelerde burun kıvırdığımı hatırlıyorum, hatta bi ara sağımdaki arkadaşım ilgiyle izlerken, solumdaki arkadaşımın kestirmeye başladığını görüp, dürttüm. salyaları omuzlarına düşmek üzereyken uyandı ve izlemeye devam etti. şimdi biraz spoiler veriyorum, yol ver bebeğim.

    ---
    spoiler ---

    benim için filmdeki esas oğlanı beğenmek çok önemlidir. bu filmde sezai paracıkoğlu'nun tip olarak bana çok hitap ettiğini söyleyemem, aynı şekilde esas kız melike güner'i de çok güzel bulmadım hiçbir zaman ve oyunculuk olarak da ayılıp bayılmadım kendisine. o yüzden epey bi önyargıyla izlemeye devam ettim.

    -kızın sarhoşluğu korkunçtu, yani ne kadar kötü bir sarhoş taklidi yapılır, bize onu gösterdi. o kısım olmamış.

    -apartmanın kapıcısına bayıldım, özellikle de senaryosu beğenilmeyen yazar, kağıtları uçak yapıp sokağa atarken, kapıcının o uçakları toplayıp, senaryonun geri kalanını da istemek için yazarın kapısına gelmesi, yazarın yakın arkadaşı erol'un ayakkabılarını vileda sopasıyla çöpe atmaya çalışırken "bunun sahibi öleli çok olmuş" diyerek ortalığı kahkahaya boğması falan harikaydı.

    -sokaktaki çocukların kağıttan uçaklarla oynadığı sahneyi de çok beğendim.

    -otobüs durağında birbirlerini camın arkasından öptükleri sahneyle gözyaşı musluklarım hafiften damlar gibi oldu.

    -metrodaki karşılaşmada kızın açıklamasıyla bütün duygularım altüst oldu.

    -"ben hiç gitmedim, kaçtım."
    "yanlış...sen hiç gelmedin ki!"

    -kızın her gece barda çok içip sarhoş olmasından hoşlandığımı söyleyemem. tamam hastasın ve bunun için hayatı dibine kadar yaşamak istiyosun ama bağışıklık sistemini çökertecek şeylerden de uzak durmuyosun?

    -filmin en zayıf kısmı, elbette ki, kızın babasının, yazar tarafından kıza hiv + bulaştıran kocası ya da sevgilisi sanılmasıydı. yani o kısma daha gerçekçi bi gerekçe bulunsa süper olacaktı.

    -gerçeği öğrenen yazarın beyninin dönmesi ve istiklâlde sarsılarak dolanması, bu sahnelerde kameranın oyuncuda olması vs. güzeldi. o etkiyi iyi yansıttı.

    -post-it'lerle oraya buraya konan ufak sözler, çok başarılıydı.

    -yazara aşık olan şarkıcı kadını ilk gördüğümde, ne yalan sööliyim, travesti falan sandım ama şarkılarını sevdim.

    -şarkıcı kızla, yazarın arkadaşı arasındaki platonik aşk hikâyesini gereksiz ve saçma buldum.

    -yapımcının sözleriyle, belden aşağı komedi yapan gişe filmlerine çok pis göndermeler vardı, gözden kaçmadı.

    -gül yapraklarını yere döktükten sonra, yazarın kızın tuvaletten çıkmasını beklemesi, beklemesi, beklemesi...

    -genel olarak filmdeki detaylar çok başarılıydı. ufak notlar, sağlam replikler, kızın sürprizleri, yazarın dağılma ve toparlanma aşaması...

    -kızın videosunu izlerken, "şerefe" sözünü duyan yazarın oturduğu yerde rakı bardağını kaldırması nefis bir detaydı, kızın görüntüsünü dondurup onunla gözgöze uzanması, kızın videodaki sözleri...(işte burada muslukları açtık, 3ümüz de ağlamaya başladık, hatta ilk başlarda uyuyan arkadaşım bile fırk fırk burun çekmeye başlamıştı.)

    -gitarın ucuna sıkıştırdığı sigarası yanarken, yazarın söylediği şarkı sahnesi, o şarkının söyleniş biçimi ve sözleri tek kelimeyle muhteşemdi. en sevdiğim ve bayıldığım sahne orasıydı. orada epey ağladım ben. :(
    hayır yani, öyle çok da sinemalarda ağlayan bi tip değilimdir, tam tersi, çok nemrutumdur, millet hüngür şakır ağlarken ben götümle gülerim genelde ama bu sefer öyle yapamadım lan, bildiğin koyverdim yani.

    -kızın akvaryumu temizlemesi, yazarı gitara teşvik etmesi, en sondaki ölüm sahnesi gayet dokunaklıydı.

    -bir de dövme detayı var tabi, sonradan yazarın da aynısından yaptırdığı.

    -yazarın kendini koyverdiği ve evinin salonunu post-it'lerle donattığı sahnelerin sonunda, giderek kararan oda, yazarın da kararın ruh dünyasıydı sanki. camın üzerindeki bir post-it'in yere düşmesiyle içeri giren güneş ışığının bu karanlığa son vermesi ve bu andan itibaren yazarın da toparlanma aşamasına girmesi çok hoştu.

    --- spoiler ---

    tamam, bunda da klişeler falan vardı evet ama, detaylar diyorum, çok hoştu çok. keşke bu film daha geniş kitlelere ulaşabilseydi. şurada bile bu kadar az entry girilmesi...gösterildiği salon sayısının çok çok az olması gösteriyor ki filme cidden çok yazık edilmiş. demek ki, senaryo, oyunculuk, kadro falan önemli evet ama filmin reklamı, pazarlaması ve satışı da çok önemli.

    ben çok sevdim bu filmi, dvd'si çıksın, arşivime katayım, arada sırada tekrar izleyip güzel güzel ağlayayım istedim.

    özet: "bana bir şeyi sevme hakkı vermediler. ben de incir reçelini sevdim."

    ağzıma sıçan film dedik ya, bırak şimdi özeti mözeti, git izle bence lan, walla bak.


    (kirlikedi - 27 Şubat 2011 00:45)

  • comment image

    filmle ilgili olarak bana gelen bir email'i paylaşıyorum:

    --- spoiler ---
    ---
    spoiler ---
    --- spoiler ---
    ---
    spoiler ---

    “incir reçeli” bir çuval inciri berbat etti

    hiv’i aşka engel olarak gösteren “incir reçeli” filmi 2005 yılından beri pozitif yaşam derneği tarafından ülkemizde hiv ile yaşayan kişilere destek olmak, toplumu bilgilendirmek ve ayrımcılığı önlemek amacıyla yapılan pek çok faaliyete gölge düşürdü.

    geçtiğimiz haftalarda vizyona giren “incir reçeli” adlı sinema filminin hiv ve aids konulu senaryosu hayati önem taşıyan konularda büyük hatalar içermektedir. bu film, ülkemizdeki hiv konusundaki tüm önyargıları körüklemekle beraber, hiv ile yaşayan insanların hayatını daha da zorlaştırmaktadır.

    hiv ve aids konusunda kanıtlanan bilimsel ilerlemelerin tersine toplumda halen güncel olmayan bilgiler varlığını sürdürmektedir. hiv ile yaşayan kişilerin, tedaviye erişimlerindeki olumlu gelişmeler ve tedavi sayesinde sahip oldukları sağlıklı ve kaliteli yaşama karşın; toplumun yetersiz bilgisi nedeniyle ayrımcılığa uğramaktadırlar. bu anlamda aslında hiv ile yaşayan kişileri bu virüs değil, toplumun önyargıları olumsuz etkilemektedir.

    pozitif yaşam derneği olarak türkiye sinemalarında hiv/aids’in işlenmesinden memnuniyet duymaktayız. ancak vizyonda olan “incir reçeli” filmi hiv’e ve hiv ile yaşayanlara yönelik bilimsel gerçekliği olmayan bilgiler içermektedir. önyargılar, ayrımcılık ve damgalama, hiv yayılımının önlenmesinin önündeki en büyük engeldir.

    hiv senaryoda fark yaratmak için bilinçsiz kullanıldı…

    hiv ile ilgili olarak bilinen en temel yanlışlar; hastalığın ölümcül olduğu ve tedavisinin olmadığı; hiv ile yaşayanların sağlıksız ve kısa bir yaşam sürdükleri, öpüşmeyle hastalığın bulaştığı, cinsel hayatlarının olamayacağı, sağlıklı ve normal bir hayatlarının olamayacağı, zehirli oldukları, çok ağır tedaviler gördükleri gibi yanlış bilgilerdir. bu hatalı bilgiler; aytaç ağırlar tarafından çekilen “incir reçeli” filminde tekrarlanmaktadır. gerçekle ilişkisi olmayan; hiv’in ilk tanımlandığı yıllara ait bu bilgilerin, 2011 yılındaki bir sinema filminde kullanılıyor olması toplumsal önyargıların en önemli göstergelerinden biridir. böylesine hassas ve tüm toplumu ilgilendiren bir konunun, bir kavuşamama sebebi olarak bilinçsizce sunulması bizleri rahatsız etmektedir.

    hiv aşk’ın önünde engel değildir!

    aytaç ağırlar'ın filminde; iki sevgilinin kavuşmasına engel olarak sunduğu hiv’in hiçbir zaman aşka ve sevgiye engel olmadığı, hiv pozitiflerin yaşamlarında birçok kez deneyimlenmiştir. bir yönetmenin görevlerinden birinin de yer verdiği konuyu detaylı öğrenmek ve kullanmak olduğu kanaatindeyiz. hiv/aids konusu kurgulanabilecek bir malzeme değildir. toplumda pek çok kişiyi ilgilendiren hassas bir konudur.

    oyuncu / yönetmen aytaç ağırlar 28.10. 2009 tarihinde pozitif yaşam derneği’ne e-posta ile film senaryosunu göndermiş ardından 4 kasım 2009 tarihi belirlenerek bir araya gelinmiştir. toplantı esnasında senaryo içerisinde hiv ve aids ile ilgili geçen tüm yanlış bilgilere dikkat çekilmiş, doğruları aktarılmış ve düzeltilmesi rica edilmiştir. bilgi paylaşımında her zaman gönüllü olarak destek vermek isteğimiz dile getirilmiştir.
    bize danıştıkları halde 11 şubat 2011 tarihinde “incir reçeli” filminin tüm yanlış bilgiler ile vizyona girdiğini üzülerek gördük.

    duruşumuzu yansıtmayan, hiv’e ve hiv ile yaşayanlara yönelik önyargıları destekleyen senaryosunu onaylamadığımız yönetmen aytaç ağırlar’ın, basın çalışmalarında “senaryoyu yazdıktan sonra rahatsız edici herhangi nokta olup olmadığını anlamak için hiv pozitiflilerin kurduğu dermeklerle görüştüğü” şeklinde ifadeleri geçmektedir. (http://www.milliyet.com.tr/…011/1354179/default.htm)

    hiv ile yaşayanlar olarak, adımızın yanlış bilgilerin yer aldığı bu filmin basın çalışmalarında geçmesinden endişe duymaktayız…

    incir reçeli sinema filmindeki hatalar:

    » “ilaçlar bir süre ömrü uzatıyor. grip bile olduğunda yavaş yavaş ölüyorsun. her gün bir avuç ilaç alıyorsun”
    hiv pozitifler günde sadece 2 adet (en fazla 4) olarak alınan tedavileri ile kaliteli ve normal yaşam sürelerini devam ettirmektedirler.

    » kadın karakter “tedavi aldığımda insanlar her şeyi öğrenecek” diyerek ilaç almayı reddediyor.
    tıbbi bilginin gizliliği kişisel verilerin mahremiyeti kapsamındadır. bir kişinin hiv statüsünün hekim ve hakim kararı olmaksızın 3. bir kişi ile paylaşılması türk ceza kanunu’na göre suç teşkil etmektedir.

    filmin bu sahneleri ile tedaviye başlamış / başlama aşamasında olan hiv pozitif kişilere “deşifre olacakları” mesajı vermektedir.

    » filmdeki hiv pozitif kadın karakter hiv bulaştırma endişesi ile öpüşmemekte ve (korunmalı) cinsel ilişkiden kaçınmaktadır.
    hiv; içerisinde gözle görülür miktarda kan olmadıkça tükürük ile bulaşmaz. bu nedenle hiv sosyal veya dil teması ile öpüşerek geçmez. hiv pozitifler (önce kendilerini korumak ve başka bir enfeksiyon edinmemek için) kondom kullanarak cinsel yaşamlarına devam etmektedirler. sperm yıkama ve aşıma yöntemi ile hiv taşımayan bebek sahibi olmaktadırlar.

    filmde tüm cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak için kondom kullanımı güvenli cinsel yaşam için gereklidir.

    » “babam bu mikrobu eve getirdiğinde ben daha doğmamışım bile. annem bana sütünü verdiğini sanıyordu” replikleri hiv pozitif kadının annesinin kendisini emzirmesi sonucu enfekte olduğu bilgisi geçmektedir.
    25 yaşındaki anne sütünden enfekte olmuş bir hiv pozitifin bu zamana kadar hiç tedavi almadan gelmesi tıbben mümkün olmamaktadır. hiv ile yaşayan bebekler ve çocuklar da hiv bağışıklık sistemlerinin daha hızlı etkilediğinden dolayı mutlak tedaviye gereksinim duymaktadırlar. kadın karakter çocukluğunda tedavi aldı ve sonradan bıraktı ise yukarıda geçen “tedavi aldığımda insanlar her şeyi öğrenecek” söylemi ile çelişmektedir.

    » baba aids evresinde, oksijen maskesi ve serum ile evde tek başına yatmaktadır.
    kolundaki serumu ve ağzındaki oksijen maskesini kim takıp, çıkarmakta veya takip etmektedir? son aids evresinde yatan bir kişinin yanında sağlık çalışanının (hemşire, doktor veya hasta bakıcı) olmaması hayli ilginç görünmektedir.

    » erkek karakter baba ile konuşurken “onu zehirledin. hayatını mahvettin” demektedir.
    bu replik ile hiv pozitiflerin kötü ve zehirli insanlar olduğu söylenmektedir.

    » tedaviyi reddettiği için kadın karakter aids evresine gelmekte ve hastane bahçesinde romantik konuşmalar yaparak ölmektedir.
    pozitif yaşam derneği olarak 2005 yılından bu yana yürüttüğümüz destek, savunuculuk ve farkındalık çalışmaları ile topluma hiv’in artık ölümcül değil kronik olduğunu anlatarak kişileri teste yönlendirmekteyiz. filmde hem kadının hem de babasının tedaviye erişebiliyorken ölmeleri hiv pozitif kişilerin ilk tanı anında yaşadıkları “ölüm” korkusunu tekrar yaşatmaktadır.

    » elini kesen hiv pozitif kadın yere damlayan bir damla kanını bezle bastıra bastıra silmektedir.
    hiv dış ortamda saniyeler, en fazla 12 dakika içinde içinde bulaştırıcılığını yitirmektedir.

    » filmdeki terminoloji tamamen yanlış kullanılmıştır.

    “çağımızın ölümcül hastalığı aids” : dünya sağlık örgütü’nün kronik hastalıklar listesinde olan hiv/aids 1996 yılından bu yana tedaviler ile kontrol altında tutulabilmektedir.

    hiv: human immunodeficiency virüs (insan bağışık yetmezlik virüsü) kelimelerinin kısaltmasıdır. hiv’in sonundaki “v harfi virüsün kısaltması olduğundan “hiv virüsü” dersek virüsün virüsü demiş oluyoruz. bu nedenle sadece “hiv” veya “hiv enfeksiyonu” kullanmak yeterlidir.

    aids: acquired immune deficiency syndrome (kazanılmış bağışık yetmezlik sendromu). “aids sendromu” demek yerine “aids tablosu/evresi” veya “terminal dönem” demek yeterli olmaktadır.

    hiv vücuda girdikten sonra tedavi edilmezse ortaya çıkan hastalıklar bütününe aids denir. aids bir hastalık değil, hastalıklar bütünü / sendromdur. bu nedenle ”aids hastalığı” ve ”aids hastası” söylemi doğru bir ifade değildir. aids hastalık değil bir evredir.

    dolayısıyla hiv pozitifler kişiler için kullanılması gereken doğru terminoloji ”hiv/aids ile yaşayan” veya ”hiv pozitif” dir.

    -li ve –lı gibi ekler ayrımcılığı destekleyen eklerdir. bu nedenle ”aids’li” veya ”hiv’li” demiyoruz. bunun yerine ”hiv ile yaşayan” veya ”hiv pozitif kişi” diyoruz.

    saygılarımızla,

    pozitif yaşam derneği

    tel : (212) 288 38 83
    fax : (212) 288 38 84
    web : www.pozitifyasam.org

    twitter : https://twitter.com/hivleyasam
    facebook : facebook.com/pozitif.yasam.dernegi
    friendfeed : http://friendfeed.com/pozitifyasamdernegi

    --- spoiler ---


    (armonipolisi - 4 Mart 2011 02:54)

  • comment image

    izlediğime izleyeceğime pişman olduğum cabin fever'dan sonraki tek film sanırım bu. (gerisi spoiler içeriyor.)

    --- spoiler ---

    çok sinirlendim. her yıl binlerce insanın ölümüne sebep olan ve insanların en çok önyargı beslediği hastalıklardan birininin sadece romantizmin dozu artsın diye bu kadar yanlış anlatılmasına gerçekten çok sinirlendim.

    neymiş öpüşerek hiv kapan tek bir insan varmış onda da yoğun ağız içi kanama mevcutmuş ama risk almaya gerek yokmuş. kendin söylüyorsun yoğun ağız içi kanama diye otobüs durağını öpünce daha mı acıklı oluyor? daha mı romantik oluyor? her iki tarafta da ağız içi yara, yoğun kanama yoksa öpüşmekle hiv falan bulaşmaz. zaten ağzı yarayla ya da kanla doluyken öpüşebilen insanın hiv'den önce dert etmesi gereken ciddi bi' midesizlik sorunu var demektir. sevişemedikleri için acı çekiyorlar bütün film boyunca ben de bütün film boyunca biri çıkıp şunlara prezervatif uzatsın diye bekledim hayır yani kadın hasta olmasa da korunmak gerekmez mi? korunmadan mı birlikte olacaktınız? o da güzel. çamaşır suyuyla yerleri resmen kazıdığı bölüm var bir de canım sende hiv var hepatit değil dışarıda yaşaması zor bi' virüs sendeki o kadar heba etme kendini deseydi biri keşke çok araştırmış her şeyi biliyormuş hastalığı hakkındaki de ufak bir iki detayı söylemeyi unutmuşlar ya da sevgili senarist ve yönetmenimiz romantik olsun millet böhürdesin diye o "detayları" göstermemeyi tercih etmiş. bu bir filmdir her şeyin bire bir yansıtılması beklenemez ama bu kadar ciddi ve türkiye gibi insanların bu konuda aşırı önyargılı ve sert olduğu bir yerde bu kadar da fazla yanlış anlatım yapılmamalı sanırım.

    takıldığım başka nokta da erkek, kadının babasını sevgilisi sanıp kadına höykürüyor. bu kadar mıydın sen gibi. sonra öğreniyor ki o kişi babasıymış masummuş kız. hayır sevgilisinden kapsa virüsü ne olacak? neden kadının "pirüpak" olduğu gözümüze sokuluyor? onun hiç suçu yoktu senin sevgilin tertemizdi metin! kadının ağzına sıç sırf başka biriyle yattığını düşündüğün için sonra ölüm döşeğinde geri dön o da seni affetsin kollarında ölsün. yok ya!

    bir de neymiş adı duyulmasın diye tedavi olmuyormuş. hiv tedavisinde isim açıklanmaz sen söylemediğin sürece hiv sahibi olduğunu insanlar bilmez. ayrıca doğumda kaptığın virüsle tedavi görmeden 25 yaşına kadar gelebilmek de ciddi başarı. 25 yıl grip de mi olmadın? fanusta kalsan ölürsün tedavisiz. sırf acıklı olsun, romantik olsun diye bu derece yanlış anlatım yapılmamalı. filmdir elbette abartılır, gerçekdışı olur ama böylesi bir konuda -bence- yapılmamalı.

    gerçekten çok sinirlendim filmdeki oyunculuklar, replikler, müzikler falan umrumda değil filmin hem hastalığa hem de kadına bakış açısında sıkıntı var. incir reçelini de sevmem zaten.

    ---
    spoiler ---


    (mickey isedi - 2 Temmuz 2011 15:21)

  • comment image

    "oyunculuk görmek istiyorsan izle" tavsiyesi üzerine izlediğim ve film bittiğinde bu tavsiyeyi yapan arkadaşımla tüm ilişkimi koparmama neden olmuş filmdir.


    (mydizayn - 15 Temmuz 2011 14:16)

  • comment image

    filmdeki abla mariachi içiyor. bir sahnede dikkat ettim barmene 5 lira verdi barmen de buna 1 lira para üstü verdi. mariachi'nin 4 lira olduğu o barın adını hemen istiyorum!


    (apranaxfort - 15 Temmuz 2011 17:17)

  • comment image

    eşkiya'da bir sahne vardır. berfo ile keje'nin karşılaşma sahnesi. arkada fırat türküsü ince ince çalarken "benimle de konuşmayacak mısın keje? sesini duyamayacak mıyım?" diye sorar berfo, keje önce bir yutkunur ve sonra "eşkıyalar.. ölünce.. hala.. yıldız olur.." diye başlar. işte o sahnede boğazın yumruk gibi düğümlenir ve gözpınarların dolar. buna engel olamazsın. karşı da koymak istemezsin, bırakırsın kendini.

    inçir reçeli'nin ise neredeyse yarısında buna benzer bir duygunun yakalanma çabasına şahit oluyoruz. senaryo yazarının güya kendine göre cuk oturacağına, izleyicinin kalbine yumruk gibi çarpacağına inandığı repliklere hemen bir müzik eşlik ediyor. ama ne müzik? yüksek tepelerden dünyaya ağıt yakan bir afrika yerlisinin "vayyy babayaaarooo veeaaayhh" şeklindeki feryadı mı dersin, ishal olmuş bir eşşeğin "aiiiiiiiiiyeee aiiiiii" şeklinde anırması mı dersin, ne dersiniz, ne diyorlar bu tür müzik şekline bilmiyorum. ama bunun ekmeği fena halde yenmeye çalışılmış. eşkiya'da ne kadar etkili oluyorsa, inçir reçelinde de bir o kadar ters tepiyor bu duygusallık. tam bir azaba dönüşüyor.

    replikler tam anlamıyla facia. metin'in söylediği her söz sonrası kendimi bülent arınç gibi "aman yarabbim. allah aşkına söyledi mi bunu?" derken buldum.
    karakter zaten apayrı bir olay. önlüğünü takıp kız arkadaşına yemek hazırlayacak kadar kibar da olabiliyor, aynı kızla kahvaltı masasındayken telefonu çalınca "hassiktir yaa hasssiktir, skeçleri unuttum" diyecek kadar sik kafalı da. banyodan oturma odasına kadar yerlere güller serecek kadar romantik ama sevdiği kızın babasını görmeye gittiğini akıl edemeyecek kadar da ebleh. kıvırcık saç, bön bakış, rakı-balık ve boktan tiratlar. al sana tıstıs adam.


    (zat - 28 Temmuz 2011 05:37)

  • comment image

    --- spoiler ---
    + a$kim seks yapamayiz olmaz, yapamam bunu sana. uhu uhuuuuuuuuuuuuuuuuuuu :(((
    - hmmm, korunuruz biz de?
    + ama o zaman film yeterince dramatik olmaz ki, bosver o secenegi, boyle daha arabesk. uhu uhhuuuuuuuu :((

    ---
    spoiler ---


    (raist - 3 Ağustos 2011 18:09)

  • comment image

    çevremdeki entellektüel karılar tarafından çok beğenildiği için izlediğim, izledikten sonra kaybettiğim vaktime üzüldüğüm vasat film. bu filmi izleyeceğime keşke akasya durağı izleseydim, en azından kahkaha şöleni yaşardım doya doya.


    (owencan - 11 Ağustos 2011 18:50)

  • comment image

    tosun paşa 100. kez yayınlansa izlerim bu filmi 2. kez izlemem. bu ne arkadaş ya.

    "sana dokunmak x yapmaktır
    bana dokunmak y olmaktır"

    bu mu film? şimdiye kadar denenmiş tüm klişeleri bir kere daha deneyince film mi oluyor?


    (detroitli kizil - 4 Eylül 2011 23:49)

  • comment image

    her an suat'ın gelip, ''saçmalama zenan, vital bulguların stabil. aids falan değilsin. levent de böyle düşünüyor.'' diyecek diye ürpermekten hiçbişey anlamadığım film.


    (mudur - 6 Eylül 2011 01:11)

  • comment image

    en sinir olduğum film konularından biri olan "çılgın uçarı hoppa kızın sıkıcı asık suratlı yaşamdan bezmiş erkeğin yaşamına girip onu kendine âşık etmesi" konusuna sâhip film. bu konuda bir 75 film izlemişizdir sanıyorum? evet hoş çekimler ve güzel diyaloglar yok değil ama biraz daha orijinâl olsak?


    (turuncan53 - 13 Eylül 2011 02:28)

  • comment image

    sabah sabah caprazimdaki kadinin seyrettigini gordukten sonra sinirlerimi ziplatan film..

    --- spoiler ---

    simdi teyzecim, eger ben aids olsam, o adamin bana baglanmasi, asik olmasi icin bu kadar caba gosteremem.. ayip yani belli bok yoluna gidiyorsunuz, seveceksiniz. kafede gorunce bile nasil kiskandi bizim yalniz capkin.. hayir, sevisemiyosunuz da.. tum dunya halklari bilir ki bir kadinla bir erkegin sevismeden etmeden yasadigi her ikili iliski onlari aska, sevdaya goturur.. sen aids oldugunu bile bile hala adam sana asik olsun diye turlu turlu sirinlikler pesindesin. ama bana asik olmaz ki o kuul bi adam deme, en cok bu issiz gencolar kapilir hemencecik.. neyin pesindesin kizim?
    ikisinin metroda karsilasip birbirlerine alengirli laflar etmesi de ayri bi olay.. he aslanim ezberden okumuyosun o beylik cumleleri. ulan isterse rimbaud karsilassin sevdicegiyle metroda, oyle konusamaz.
    peki ya sevgili kadin dostlarim, bu filmde asil temanin, yazar insaninin buhranindan buyuk bi basariyla cikmasi oldugunu, bu filmde aids hastasi kadin dostumuzun neredeyse nesne seklinde kullanildiginin da mi farkinda degilsiniz? evet buhranlar buyuk basarilara gebedir, ama bu film midir bunun yeri?
    ---
    spoiler ---

    sanat yapacagim diye gercekligin de, yalanligin da, ortaligin da amina koymussunuz.. piyasacilar sizi.
    hic sevmem. hic.

    kek ve neskafe pls.


    (thereisnowayoutbitch - 4 Kasım 2011 10:48)

  • comment image

    "barda tanıştığı adamın evine giden kıza ancak filmlerde "incir reçeli" derler, gerçekte ise başka bir kahvaltılık ismi verirler."


    (bedwetter - 24 Kasım 2011 10:55)

Yorum Kaynak Link : incir reçeli